YET­MEZLİKLER…

Yaşam, ge­rek­si­nim­ler kar­şı­lan­dı­ğı sü­re­ce sür­dü­rü­le­bi­lir olan­dır. Ge­rek­si­nim­le­ri kar­şı­la­mak, bilgi ve bi­ri­kim ge­rek­ti­rir. Kül­tü­rün en kısa ta­nı­mı; kül­tür bir ya­şa­ma bi­çi­mi­dir. Ya­şa­ma bi­çi­mi; üre­te­rek ya­ra­ta­rak ve tak­lit edi­le­rek sür­dü­rü­lür. Ge­rek­si­nim­ler do­ğa­ya, ik­li­me ve için­de yer alı­nan top­lu­mun konum ve ko­şul­la­rı­na göre de­ği­şir.
Ya­şam­da her var­lık, ben­zer so­run­lar­la mu­ha­tap olur. Bes­len­me, ba­rın­ma ve ko­run­ma var­lık sür­dür­mek için ge­rek­li­dir. Daha üst bir aşama olan, ken­di­ni ger­çek­leş­tir­me ya­şa­ma ivme ka­zan­dı­rır. De­ği­şim ve dö­nü­şüm­ler bu kap­sam­da yer alır. Tüm var­lık­lar için­de ge­le­ce­ğe iliş­kin ön gö­re­bi­lir­lik ye­ti­si bazı bi­rey­ler­de mev­cut­tur. Bu bi­rey­ler top­lu­mu de­ğiş­ti­ren güç­ler ara­sın­da yer alır. Ge­nel­de yaşam ge­rek­si­nim­le­ri aynı ol­ma­sı­na kar­şın, bi­rey­sel fark­lı­lık­lar, de­ği­şim­le­rin be­lir­le­yi­ci­si olur. Sürü de­ğiş­mez, sürü de­ğiş­ti­ri­lir(!)
Birey kendi ken­di­ne yet­ti­ği oran­da ba­ğım­lı­lı­ğı aza­lır ve öz­gür­le­şir. Özgür bi­rey­ler, yet­mez­lik­le­ri­ni akıl­la­rı­nı kul­la­na­rak aşa­bi­lir­ler. Özgür ol­ma­yan bi­rey­le­rin ye­ter­siz­lik­le­ri­nin kar­şı­lan­ma­sın­da her şey olur ama akıl­cı­lık ye­te­rin­ce olmaz(!) Bu ne­den­le neyin, ne kadar ve ne­re­ye kadar ola­bi­le­ce­ği hak­kın­da bir fi­kir­le­ri yok­tur. El­le­ri­ne ge­çe­ni (mer­di­ven altı öğ­ren­me­le­ri) çare olur umu­duy­la dip­siz çu­va­la dol­du­rur­lar. Soyut dü­şü­ne­me­yen­le­rin ba­gaj­la­rı ak­ta­rıl­mış ger­çek dışı ve yan­lış şey­ler­le dolar. Bu ge­rek­siz­ler, ke­sin­lik­le sorun çöz­mez ama çözüm er­te­ler(!) Çö­zül­me­yen so­run­lar or­ta­dan kalk­maz ve top­lum­sal kang­re­ne dö­nü­şür. Bu olum­suz ge­liş­me tüm ola­bi­lir­lik­le­ri or­ta­dan kal­dır­dı­ğın­da, ge­ri­de leke gibi ya­şa­ma düşen bir ca­hil­ler yı­ğı­nı kalır! İşte bu ke­li­me­nin tam an­la­mıy­la bir top­lum­sal kan­ser­dir! İnsan­lar en çok, en az bil­dik­le­ri­ne; gö­re­me­dik­le­ri­ne ve hiç­bir zaman gö­re­me­ye­cek­le­ri­ne ina­nır­lar. İnan­mak al­da­tı­la­bil­me­nin eşi­ği­dir. Bu inan­dık­la­rı­nı da inanç ola­rak ken­di­le­rin­den sonra ge­len­le­re ak­tar­ma­nın ça­ba­sı için­de olur­lar(!) Di­li­miz­de olan bir söy­lem der ki; “Fidan yaş iken eği­lir.” Bu söy­le­mi temel ola­rak alan­lar, ken­di­le­rin­ce ço­cuk­la­rı eğit­me­ye yö­ne­lir­ler. Ve on­la­rın eğ­dik­le­ri fi­dan­lar hiç­bir zaman bel­le­ri­ni doğ­rul­ta­ma­yıp, odun ola­rak ka­lır­lar!...
Yet­mez­lik, var­lık­lar­la il­gi­li olan ve doğal olan bir şey­dir. İlkel dü­zey­de var­lık sür­dü­rü­mü için da­ya­nış­ma­nın ve bir­lik­te­li­ğin zo­run­lu­lu­ğu ya­şa­nı­la­rak öğ­re­ni­len­ler­den­dir. Çözüm, so­ru­nun ar­dı­lı­dır. Sa­de­ce çö­zü­mü üre­tecek bir be­yi­ne gerek du­yu­lur. Toplu ya­şa­mın bir avan­ta­jı ola­rak eğim ve öğ­re­tim bu nok­ta­da dev­re­ye girer. Fark­lı­lık­la­rın ayır­dın­da olan­lar, olay­la­ra fark­lı yak­la­şa­bi­lir­ler ki, bu tür yak­la­şım­lar alış­mış­lık­la­rı aş­ma­ya kapı ara­lar. Fark­lı bakan fark­lı dü­şü­nen ve bu doğ­rul­tu­da çözüm üre­ten beyin, yet­mez­lik­le­ri aş­ma­nın ol­maz­sa ol­ma­zı­dır.
Bilim, akıl­cı çö­züm­ler üre­ten ve bu sü­reç­te araç kul­lan­ma­nın yol ve yön­tem­le­ri­ni be­lir­le­yen bir di­sip­lin­dir. Beyin ise; uygun yerde, uygun za­man­da ve en uygun aracı kul­la­na­rak is­te­nir so­nu­ca ula­şan bir dü­ze­nek­tir. Bu eşsiz aygıt yet­mez­lik­le­ri aşmak için ke­sin­lik­le ge­rek­li­dir. Yet­mez­lik­le­ri aş­ma­nın ol­maz­sa ol­ma­zı, özgür dü­şün­ce­dir. Göz­lem ve deney, bi­lim­sel­li­ğin temel da­ya­na­ğı ve ilk ba­sa­ma­ğı­dır. Bun­la­ra bi­ri­kim­le­ri (kül­tür) ek­le­di­ği­miz­de bir çözüm seti or­ta­ya çıkar. Somut olay ve ol­gu­lar­dan elde edi­len bil­gi­ler ışı­ğın­da soyut dü­şün­ce ve kur­gu­lar, ola­bi­lir­lik­ler se­ti­ne dahil olur. Dü­şün­me po­ta­sı­na düşen şey­ler için uygun or­tam­lar bu­lun­du­ğun­da çö­züm­ler gün­de­me gelir. Fakir Bay­kurt şöyle de­miş­ti; “Türk mil­le­ti­nin beyni gö­zün­de.” Bu sav tüm in­san­lar için ge­çer­li­dir. Soyut, ola­bi­lir­lik­le­ri ir­de­ler; somut ise çözüm üre­tir. Ön­gö­re­bil­mek, soyut dü­şün­cey­le il­gi­li­dir. Nes­ne­ler ara­sın­da­ki iliş­ki­le­ri ve sebep ile sonuç ara­sın­da­ki ne­den­sel­lik­le­ri ir­de­le­yip çı­kar­sa­ma­da bu­lun­mak soyut dü­şün­cey­le il­gi­li­dir. Soyut dü­şün­me­yen insan, yet­mez­lik­le­ri­ni dog­ma­lar­la ta­mam­la­ma­ya ça­lı­şa­rak ken­di­ni sa­kat­lar! Çünkü ta­bu­lar ya­şa­mın ayak ba­ğı­dır! Somut çö­zü­mün ana­sı­dır fakat her ko­şul­da soyut bir ba­ba­ya ih­ti­yaç duyar…