ABD, güvenliğini, menfaatinin olduğu noktadan başlatıyor. Şirketlerinin çıkarı, ülke çıkarı olarak kabul ediliyor. Bu gerekçelerle hareket edilince ülkeler Pazar, pazarlar ise, çıkarların korunması gereken alanlar olarak kabul ediliyor. Böyle olunca da, demokratik talepler, ulusal çıkarların korunması girişimleri, bağımsızlık hareketleri; ezilmesi, susturulması ve yok edilmesi gereken girişimler olarak değerlendiriliyor.’Dolaylı saldırı’ kapsamında değerlendirilen bu hareketler, askeri müdahalelerin de kapısını aralamaktadır. Yardımla başlatılan süreç ikili anlaşmalarla sürdürülmektedir. İkili anlaşmalar ise, müdahale hakkı tanımaktadır. ABD’nin 1960 darbesine müdahale etmemesi darbeye ilişkin bilgisinin olmamasından değil, aksine darbeyi onaylamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü”darbeden yalnızca 18 gün önce, 9 Mayıs 1960’ta Pentagonu olağanüstü hallerde müdahaleye yetkili kılan bir başka anlaşma imzalanmıştı. Oysa o günlerde, Türkiye tam bir ‘ darbe öncesi’ atmosferi içindeydi. Hükümete karşı grupların hazırladıkları gizli bildiriler, Ankara ve İstanbul’daki USİS bürolarında, İzmir’deki NATO karargâhlarında görevli muhalif Türk memur ve subaylar tarafından basılıyor ve dağıtılıyordu. ABD, ikili anlaşmalarda ‘dolaylı saldırı’ ve ‘olağanüstü hal’ olarak tanımlanmış bulunan durumdan sonuna kadar haberdardı. Ancak, DP iktidarını gözden çıkaran ABD yeni alternatifler peşinde olduğu için, ikili anlaşmaların kendine tanıdığı müdahale hakkını kullanmamayı yeğlemişti.”(Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi-Cilt, 6- s,1968)Zaten ABD’deki temel felsefe müdahale doğrultusundadır. Johonson Doktrini kuramcılarından Prof. Rostow:”Bütün ulusal kurtuluş hareketleri komünist olmaya mahkûmdur. Bu sebeple ezilmelidir.” Demiştir. Aynı konuda John Mc Dermot ise şöyle diyor:”Ulusal kurtuluş hareketlerinde gerilla metotlarına başvurarak silaha sarılan milliyetçiler yok edilmelidir.(...)isterlerse anti-komünist fikirlerle yola çıkılmış olsun.”( Akt. M.E. Değer-CIA, Kontr-Gerilla ve Türkiye-s,192)

ABD’nin bildiği bir darbeye müdahale etmemesi için kendince haklı nedenlerinin olması gerekir. Ancak, sonuçları itibariyle beklentisinin gerçekleşmediği ve yanıldıkları da

Kesin. Özellikle 1961 Anayasası’nı kabul etmesi olanaksızdır.

1960 darbesi ile ilgili olarak ileriye sürülen savlardan biri, 1961 Anayasasının çağdaş ve demokratik oluşu ile ilgilidir. Öteki anayasalarla karşılaştırıldığında bu sav kanıtlanmış olur. Ayrıca bu anayasanın olumlu sonuçları kimi kurum ve örgütler açısından da ileri sürülebilir bu anayasa yeni açılımlara neden olmuştur. Fakat olayda aktif olanların elitler olduğu görülmektedir. Genel çoğunlu oluşturanların bu pozitif gelişmelerden yeterince yaralandıkları söylenemez. Dahası kazanılmış değil, tepeden verilen hakların içselleştirilmediği görülmektedir. Tepeden verilenler aynı şekilde geri alındığında bu olgu net olarak görülmüştür. Hakları elinden alınanlardan en ufak bir tepki gelmemiştir. Yani aynasal haklar içselleştirilememiştir. Daha açıkçası, kazanımlar bir mücadele sonucu elde edilmediğinden, kaybedildiğinde de bir tepki oluşmamıştır. Tepen verilen haklar aynı şekilde tepeden geri alınmıştır. Demek ki sadece iyi niyet yetmiyor. Yaşanmayan doğal süreçler her aşamada yaşanmamışlığını bir biçimde anımsatıyor!

Öz kazanıma ilişkin kısa ve ilginç bir öykü var: Emek harcamadan, kazanılmışları harcayan genci babası uyarır. Çalışıp para kazanmasını ister. Genç isteneni yapar ve akşam olunca sevinçle babasına gider. Babası ne yaptığını sorar, gençten çalıştığını öğrenir. Ardından ne kazandığını sorar. Genç kazandığı parayı gösterir. Baba gencin kazanmış olduğu parayı alır, pencereyi açar ve paraları dışarıya fırlatacakken genç babasının eline yapışır; “Ben o paralar için koca bir gün çalıştım.” der. O zaman babası ;”Oğlum, senin hiç düşünmeden saçıp savurduğun paraları da ben kazandım” der. Pek doğaldır ki herkes kendi kazandığını savunur! Dolayısı ile 1961 ile verilen 1971 ile geri alınmıştır.1961 in bir öz kazanım olmadığını unutmamak gerekir. İstanbul’ dan hukuk profesörleri 1960 darbesini onaylayıp, İç Hizmet Yasasını kutsadıklarında; kendilerinin de iyi niyet ve özveri ile hazırladıkları 1961 Anayasasının da kutsadıkları İç Hizmet Yasası ile geri alınabileceğini hesaba katmamışlardır. Ama hesaba katmamış olmak geçerli bir neden olamaz. Hele de onların hesaplayamadıklarının hesaplarını halk verirse…