Özellikle yaşlı insanların bir kısmının ölüm nedeni çoklu organ yetmezliğidir. Bu yok oluşa yığışma, yok olma sürecini hızlandırır. Bu söylemi toplumsal yaşama uyarlarsak; bir devletin can çekişmekte olduğunu söylemiş oluruz! Devleti bir beden olarak düşünürsek, hangi organ veya organların sorunlu hale gelmesi devletin varlığını tehlikeye atar? Bu soruyu yanıtlamamız gerek. Bana göre, devlet yaşamını tehdit edebilecek tehlike, yargıdan gelebilir. Aslında yargı devletlerin varlığını sürdürmesi için olmazsa olmazların önde gelenidir. Bu nedenle yargı taraflı ve bağımsız olmalıdır. Yargının taraflılığı hukukun üstünlüğünden yana olunca gerçekleşir… Yargının tarafsızlığı hukuktan yana olmakla başlar! Yargı egemenlerden yana olduğunda, devlet(yönetenler) onu bir silah olarak kullanabilir. Kime karşı sorusunun yanıtını biraz aklı başında olan herkes bilir; muhalefete karşı(!) Hukuk sermayenin süpürgesidir. Gerektiğinde kendi pisliklerini ve ihtiyaç duyduklarında da istemediklerini temizler(!)…Egemenlerin isteyerek benimsettiği (kurumları aracılığıyla) sistemler; kazananların konumunu sürekli kılmak için, kaybedenlerin varlıklarını sürdürerek kaybetmelerini güvenceye alır(!) Oysa adaletin gücü, haklı olan güçsüzden yana olduğunda ortaya çıkar…Güçlüden yana olan adalet her şey olabilir ama sadece adalet olamaz!
Yargı hukukun üstünlüğü temelinde görevini yerine getirirse; yolsuzluk, hırsızlık, çalma, çökme, kutuplaştırma, ayrıştırma, yandaş kayırma, paralel yapılar oluşturma, kamu kaynaklarını kamu yararına aykırı kullanma ve kullandırtma, ülke bütünlüğünü tehlikeye atma ve yığınları yalanlarla aldatmak olmaz! İşte bunun adı adalet olur. Liyakatli hukukçu, demokratik sistemin, ülke bağımsızlığının, özgürlüklerin ve laikliğin güvencesidir. Demokratik ve laik hukuk devletinin sorumlusu, gözeteni ve güvencesi kesinlikle bağımsız yargıdır! Millet adına hüküm üreten yargı, kelimenin tam anlamıyla ülkenin olduğu kadar, kendi varlığının ve bağımsızlığının da güvencesidir. Hukuku özümseyerek ve ödünsüz olarak uygulayan yargıca hukuk dışı bir şey yapılamaz! Dolayısıyla yargıç hukuktan uzaklaştığında, kendisi için hukuk dışılığın yollarını döşemiş olur(!) Hani bir atasözümüz var ya; “Sen doğru ol, eğri belasını bulur!”
Çoklu kurum yetmezliği yaşanan bir ülkede; hak, hukuk ve adalet en çok aranan şeylerdir. Toplumsal çürümenin değişmez özelliği, yayılmaktır! Normal bir toplumun var olduğunu varsayalım. Her toplumda olduğu gibi, kendi çıkarını her şeye karşın daha çok gözetmeye çalışanların olabileceğini tahmin edebiliriz. Onların varlığı değil, düşüncelerini yaşama geçirmelerini sağlayacak bir iklimin yaratılması çok önemlidir. “Balık baştan kokar!” diyen bir söylemimiz var ya; baştaki arızalı durum öncelikle kendisine engel olabilecekleri engellemek için, yargıdaki çatlaklara yönelir. Yargıda kişisel çıkarlarını toplum çıkarlarının önüne koyabilecek liyakatsiz bazı kişilerin olması, bir kısım çıkarcıların işini kolaylaştırır. Normal bir yönetimde nitelikli kişilerin topluma yararı olurken, bazı niteliksiz kişilerin de nitelik sizliklerinden yararlanılır(!) Bir yandan bu süreç işletilirken, öte yandan eğitimin kalitesi düşürülür ve liyakatsiz kişiler iş başına getirilir. Paran varsa oku kurala dönüşür. Sağlık, teşvik ve desteklerle paralı hale dönüştürülür. Rüşvet görmezden gelinir ve yolsuzluklara yol verilir… İşte böyle bir istenmeyen durumda, devlet için çoklu kurum yetmezliği başlamış olur.
Kendiliğinden harekete geçebilen bir yargı, demokratik yaşamın güvencesidir. Hukukun egemen kılındığı hiçbir yapıda darbe olmaz. Demokratik yaşam; hak, hukuk, adalet, birlik, beraberlik, adil bölüşüm, sevgi, saygı, güven, hoşgörü ve üretkenliğinde güvencesidir. Eşit, laik ve demokratik genel eğitimin; aynı niteliklere sahip ve parasız sağlık ile, temel hakların güvenceye alındığı bir sosyal güvenliğinde güvencesi bağımsız yargıdır.
Yönetim biçimi tamamen bir siyasi tercihtir. Toplumsal güç dengeleri bu tercihleri belirler. Enflasyon tüm toplumu olumsuz olarak etkilerken, sadece küçük bir kesimin gelirlerinin artmasına neden olur. Yoksulluk, işsizlik ve tasarrufların azalması ekonomik krizin varlığını gösterir. Eğer krizden çıkış için gerekli önlemler alınmıyorsa, bu kesinlikle bir tercihin sonucudur. Bu durumda ekonomik kriz, siyasi krizin sonucudur. Yapılması gereken şey, krize neden olan şeyleri değiştirmek ve devletin omurgasını oluşturan kurumları yeniden rayına oturtmaktır. Eğer bunlara neden olan yönetenlerse; onları görevden uzaklaştırmak (yasaların belirlediği biçimde) yapılması gereken şeydir. Bu süreçte yargı görevini tam olarak yapsa her şey yolunda gider. Örneğin; Her yıl bazı yatırımlara verilen güvencelerle bir Osmangazi Köprüsü yapılır. Çin’de yapılan 100 milyon yolcu kapasiteli Pekin Daxing Hava Alanı 12 milyar dolara yapılmışken; bizim Üçüncü Hava Limanı 35 milyar dolara mal olmuştur. Bu aradaki fahiş farkın soruşturulması gerekmez mi? Zafer Hava Alanında plandan sapma %98 ise, her yıl bu tekrarlanıyor ise, bunun sorumlusu aranmaz mı? Kamu yararına olmayan bir sözleşme neden gerekli organlarca iptal ettirilmez? Bağımsız yargıya bu noktada görev düşmez mi? Çoklu kurum yetmezliği kaçınılmaz bir sonu işaret ediyor. Bunu görebilenler neden harekete geçmez?