Temel hakların öznesi var olan varlıklardır. Soruna tür ayrımcı biçimde yaklaşılmayınca bu tanım, olması gerekenlerden biridir. Türleri ve onlara ilişkin yaşama hakkını kabul ettikten sonra insan özeline geçebiliriz. Temel haklar, bireyler için ne kadar önemli ise; ülke yararı da bir ülke için o kadar önemlidir. Öncelikli olarak insan kaynağı ve yeraltı, yerüstü tüm zenginlik kaynakları var.

Hak kavramı, varlık temelli olduğu için bireylerin varlığı ne kadar önemli ise, devlet varlığı da aynı ölçüde önemlidir. Bireylerin yaşama ilişkin temel hakları gözetildiğinde, devletin varlığı ve güçlülüğü pekiştirilir. Bu olgu aynı zamanda devleti itibarlı(saygın) kılar. Bu nedenle devletin itibarının temel göstergesi, vatandaşlarının refah düzeyidir! Refah düzeyi adaletli paylaşımla sağlanabilecek bir şeydir. Ülke yoksul olabilir ama önemli olan bireylerin gelirleri arasında uçurumların olmamasıdır. Akılcı ve planlı uygulamalar tüm bireylerin refahını gözetebilir. Eşitlik; adalet, güven ve mutluluk demektir.

Devlet, özgür iradi katılımlı ve amaç ortaklığını paylaşan bireylerden oluştuğu gibi, devletlerde yasal dayanağı olan; ilkeleri ve yöntemleri bilinen özerk kurumlardan oluşur. Kurumlar toplumda ilişkilerin düzenlenip gözetilmesini güvenceye alır. Vatandaşların kurum ve kuruluşlarla olan ilişkileri kendileri tarafından veya temsilcileri eliyle gerçekleştirilir. Kurumların, kurum veya kuruluşlar ile olan ilişkileri de yasaların güvencesindedir.

Sözleşmeler son belirlemede, vatandaşların hak ve çıkarlarını koruma, öteki kurum ve kuruluşlar karşında savunma yükümlülüğünü işaret eder. Eğer bir sözleşme taraflardan birinin zararına işliyor ise; burada hukukun üstünlüğünden söz etmek güçleşir. Aynı zamanda kişisel hakların ihlali de gündeme gelir. Taraflardan birinin aleyhine olan sözleşme hukuki olmaktan çıkar. Hiçbir hukuk, hukuk dışılığı savunamaz!

KÖİ ve YİD’lerin ülke yararına olup olmadığı konusunda yaygın biçimde tartışmalar sürdürülmektedir. Zafer Hava Alanı için yıllardır hazine garantisi vatandaşlarımızın vergilerinden ödenmektedir. Duyarlı bir kurum, bir sözleşmede %98’lik bir sapma olmuş ise, anında duruma el konup, konu her yönüyle incelenmeliydi. Sonuçta ülke ve vatandaşlar zarar etmişlerdir. Zarara neden olanlardan hesap sorularak, uğranılan zarar sorumlulardan geri alınmalıdır! Sonraki yıllarda da hazine aksatmadan ödemelerini sürdürdü. Yüklenicinin hakları gözetilirken; ülkenin ve vatandaşların haklarını kim savunacak? Tüyü bitmedik yetimlerin hakkını savunmak, devletin önde gelen görevlerinden değil mi?

Hasta haneler, yollar, köprüler ve hava alanları için tartışmalı güvenceler verilmiş ise; maliyetler söz konusu yapılanların eş değerlerinden fazla ise, sadece bazı girişimcilerin kollandığı izlenimi var ise, burada ülke çıkarı ve dolayısıyla vatandaşların çıkarları söz konusudur. Yasalar ve hukuk hiçbir şekilde yasa dışılıkları koruyamaz!

Ben ülkemi seviyorum. Ben ülkemin tüm insanlarını hiçbir ayrım gözetmeksizin seviyorum. O insanların ayaklarına taş değmesini istemem. Özellikle onların tüm haklarının ve her koşulda, hukukun üstünlüğü temelinde korunması gerektiğine inanırım. Hiçbir özgür birey, kendi aleyhine olan bir sözleşmeyi kabul etmez. Kabul ettiği an kendisini yadsımış olur. Kaldı ki, ülke çıkarı her koşulda kişisel çıkarların üstündedir.

Halk verdiği verginin nerelere ve nasıl harcandığını öğrenme, bilme ve gerektiğinde eleştirerek hesap sorma hakkına sahiptir. Bu hakkını doğrudan kullanabileceği gibi; yetki devrinde bulunduğu vekilleri aracılığıyla da kullanabilir. Bunun için, öncelikle seçmenin ve onun seçtiği vekilin, kurumlar aracılığı ile görevlerini yapmaları beklenir. Ülkeye ilişkin tüm sorunların çözüleceği yer parlamentodur. Meclis yasama görevinin yanı sıra, idarenin yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını halkla paylaşmak zorundadır. Bu konuda vurgulamamız gereken şey; bütçe hakkının kesinlikle devredilmemesidir. Denetimlerden kaçış, devleti kötürüm bırakır(!)