Şeriat sözcüğünden aynı şeyleri anlamayan yığınlar var. Herkes kendi istediği biçimde anlamak istiyor. Bu yaklaşımın sonucu olarak koro, farklı sesler kargaşasına dönüşüyor. İşin özü şu, ibadet ve inanç denen şey mutlaka ana dilde olmalı. Ana dil, bireyin en iyi anlayacağı dildir. Ama şimdi, anlaşılmaz bir dil üzerinden anlayamadıkları şeyleri ileterek paylaşmak istiyorlar(!) İnsanların anlamasını istemedikleri için böyle bir yol izliyor olabilirler mi?

Şeriat: İnandıkları gibi yaşamak isteyenlerin izledikleri yol olarak tanımlanabilir. Toplumun varsayılan ön kabuller üzerinden tasarlanması diyebiliriz. Bir adım daha atarak, inandığı gibi yaşayanların topluluğu diyebiliriz. Bunun ardından, her inanma biçiminin bir şeriatının olduğunu söyleyebiliriz. Açıkçası şu; ne kadar inanan var ise, o kadar yol var demektir. Aynılaştırma doğrultusundaki her yaklaşım baskı anlamına gelebilir. Burada bireye özgülüğün gözden kaçırılmaması gerekir ki; Maide Suresi 48. Ayetinde şöyle diyor: “Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) size verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız.”

Bire bir eşitlik olmadığı için aynılıklardan söz etmek güçleşir. Atalarımız bu olguyu şöyle ifade etmişlerdir; “Beş parmağın beşi bir değildir.” Bu kişiye özgülük gerçekliği dikkate alınmazsa, aynılaştırmak için yığın sallaştırma kaçınılmaz olur. Bireylerin farklılıkları onların farklı şeyler üretebileceklerini gösterir. Bu aynı zamanda üretkenlik, yaratıcılık ve kendine güven için olması gerekendir. Ayrıca değişim ve dönüşümleri algılayarak yaşamsal uyumların güncellenmesine olanak sunar ki; bu değişim ve dönüşümlerin, ilerlemenin ve gelişmenin güvencesidir.

Birey kendisine benimsetilen inanma biçimine uygun yaşadığı an, kendince şeriata uygun hareket etmiş olur. Ailenin veya kendisini otorite olarak kabul ettirenlerin önerilerinin kabul edilmesi özgür iradi bir tercih olmayabilir. İnsanlar inançlarına ilişkin tercihlerini iradi olarak kabul etmez; genellikle kendisinin bir katkısının olmadığı bir kalıba oturulurlar. Bu nedenler inançların büyük çoğunluğu için özgür iradi tercihten söz edilemez. Eğitimli, kültürlü ve bilinçli bireyler, bilim ve fenni kendilerine yaşam rehberi olarak aldıklarında kendi şeriatlarını uygulamış olurlar.

Birtakım otoritelerce benimsenmiş olan kural ve yöntemleri araştırmadan, soruşturmadan kabul etmek, şeriata uygun davranış olarak nitelendirilir. İnancı kabul eden, aslında kendisine inanç kabul ettirilen muhatap bir yetişkin ise, bir sorun yok. Ancak, iradi tercih yapma olanağından yoksun olan çocuklara bir inancın enjekte edilmesinin tamamen doğru olduğunun iddia edilmesi hiç de kolay değildir.

Akan yaşam süreci içinde ve bir biçimde köşe başlarını kapan ruhbanların eriştikleri ayrıcalıklı konumları korumak için çok şey yapmaları mümkündür. Bu önlemlerin önde geleni, anlam aktarma aracılılığı ile yapılır. Bunun için öncelikle aracısız biçimde anlama olanaklarını köreltirler. Aracılar, bilgisiz, bilinçsiz ve anlama zorluğu çekenlerin önderi olarak konumlanırlar. Bu yaklaşım, egemenlerin hizmetinde olan ruhbanlar tarafından ve egemenlerin onayı ile yapılır(!) Toplumu cehalete mahkûm edenlerin amacı; kör, sağır, dilsiz yığınlar yaratmak ve onları kendi amaçları için kullanmaktır. Muhtaç olan emir alır(!)

Tekrar Maide Suresinin içeriğine dönersek; şeriatın (izlenecek yaşam yolu) kişisel olduğuna vurgu yapıldığını görürüz. Bu kişisellik genel çerçeveye uymak koşuluyla kişisel farklılıkların korunmasını işaret ediyor. Kişisel farklılık, kişilerin özel konum ve koşullarıyla ilgilidir. İnanç şartları içinde Kelime-i şehadet başlangıç için değişmezlerdendir. Zekât ve Hac Farizası sadece olanakları olanlar içindir. Verilen zekât, aynı topluluğun bir kısım üyelerine verilecektir. Özel koşullara ilişkin bu farklılıklar yok sayıldığında, yaşam esnekliği kaybolur. Esneklik yaşama uyumdur. Uyumun yerine zorunluluk konduğunda; kuralları olan zorunlu inanç, ideoloji ile çakışır. İdeoloji, yaşama ilişkin istem ve beklentiler toplamıdır. Dinde bu istem ve beklentileri bireyler özgür iradeleriyle değil; otorite olarak kabul edilen veya ettirilenlerce belirlenir. Esnekliği olmayan bir yaşama biçimi sadece yaşamı zorlaştırır. Oysa bireyi önceleyen şeriat yaklaşımı, laiklik ile çakışır. Toplumun istem ve beklentilerine aykırı olmayacak olan istem ve beklentiler, kelimenin tam anlamıyla özgürlüktür! Toplum dediğimiz zaman; bilgisi, birikimi, kültürü ve geliri birbirine yakın olan bir topluluktan söz ediyoruz.

İnsanlar dinler için değil; din insanlar içindir. İnsanların sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürebilmeleri için inanmaya ihtiyaçları var. Dinler, toplumsallığa aykırı olmayan dürüst, namuslu, yardımsever, hak-hukuk tanıyan, fırsat eşitliğini gözeten ve adil paylaşımdan yana olan bireyler ister. Varlığının bilincinde olan ve öteki tüm varlıklarla uygar ve akılcı ilişkileri tercih eden insanlar istenir olanlardır ki; var oluşun şeriatı da budur!