Her yarının bir bugün olacağı gerçeği ile hareket etmek gerek. Beklenen istenen ve katkı sunulan yarınlar bizim güvencemizdir. Öngörmek bu noktada devreye girer. Öngörü her bilinçli insanın geleceğini aydınlatan rehberdir.  Birey konumunu algılarken, geleceğe giderek geçmişini (şimdisini) değerlendirme olanağına kavuşabilir.
Bilinç, ne ve kim olduğunu araştırma farkındalığıdır. Kendisini tanımayanların, başka şeyleri anlama ve kavrama olasılığı zayıf olur. Bu aynı zamanda bir öngörüsüzlüğü işaret eder. Öngörüsü olmayanlar, istenenleri yapmaktan kurtulamaz. Bu zorunluluğu meşru göstermek için adına “rıza” denir. Ayrıca şu gerçeği de unutmamak gerek; sorusu olmayanların, gerçeği az olur. 
Kentleşme iç göçü gündeme getirmiştir. Kentlerin kırdan gelenleri bünyesine kabul etmesi, önlemler alınmamış ise kolay olmaz. Yani, uyumlu bir birliktelikten söz etmek güçleşir. Kırsaldan gelenler düzenli ve planlı bir göç yaşamaz ise; kırsalını kente taşır. Kentin bilinmezleri onları hücreleşmeye iter. Hücreleşme değişimin önündeki etkili engellerden biridir.  Önlemsiz göçler zamanla kentin işgaline dönüşebilir. Dengeler bozulunca, kötü para iyi parayı kovar(!)                                                                                                                    Kentli modern muhafazakarların toplumda belirleyici konumda oldukları tartışılamaz. Özellikle iktidar ile dirsek temasına geçince, hızla varlığını çoğaltır. Bu aynı zamanda ülke kaynaklarının nasıl paylaşıldığını ve kimlerin ne kadar pay aldığını gösterir. Kendisini yönetimle ilişkilendiren modern muhafazakârlar alışılmış değerleri aşındırırlar. Doğanın ve çevrenin tahrip edilmesi gündeme gelir. Süreç işlerken, muhafazakarların etki alanı genişler. Zaten önemli olan toplumun büyük bölümünün muhafazakâr olması değil, bu kesimin iktidarı ele geçirmiş olmasıdır!
Muhafazakârlık, kendisine ait olanı koruma temelli bir yaklaşım biçimidir. Koruma önceliği maddi değerlere tanınır. Maddi değerlerin dağılımı dengesiz olduğu için, bu değerlere sahip olanlar her koşulda (oldukça azınlıkta kaldıkları için) manevi değerlerin koruyucu katkısına gerek duyarlar. Konumunu kavrayamayan yoksullar, varsılların güvencesidir. Varsıllar maddi değerlere sahip olurken, yoksullar manevi değerlerin gönüllü askerleri olurlar. Yoksulların muhafazakarlığı, inançlara ilişkin ritüellerden ödün vermemek üstüne kurgulanmıştır. Soyut değerlere sahip olamayacağını bilmediği için (soyut değerler sadece yaratılmış algılardan oluşur) sahip olduğunu sanır. Aziz Nesin’in bir söylemini anımsıyorum; yaklaşık olarak şöyle diyordu: “Kuranı okuyup anlayanlar ateist, okuyup anlamayanlar dinci ve okumayıp anlamayanlar ise yobaz olur!”
Her kapitalist kazanmaya, yakın çevrelerini istismar ederek başlar. İnandıklarını söyleyenlerin ilk aldattıkları da onların en yakınında olanlardır. Bu nedenle saf ve temiz insanları aldatanlar, onların en çok inandıkları kişilerdir. Muhafazakârlar inanç giysili kapitalistlerdir!
Kolayca inananlar, düşünme yoksunu veya kolay yoldan kazanma çabası içinde olanlardır. Şeyhini uçuranların beklentisi, onun sırtından zahmetsizce öteki dünyasını güvenceye alma istem ve çabasıdır.
Soyguncuların kazançlarının temelinde umut pazarlamalarına inanlar var. Oysa avcıların oltasında umut, yem olarak kullanılır. Zaten, “Bedava peynir kapanda olur!”
Neo Muhafazakârlarımız, özgürlüklerini; ülkede biriktirdiklerini güvenli gördükleri ülkelere aktararak yerlilik ve millilik algısını yerle bir etmekteler(!) Yığınları inandırma çabası yalanlarla yol alır. Bir halk söylemi der ki; “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz!”
Muhafazakarlık maddi varlıklara el koyanlar için bir olmazsa olmazlık halidir. Manevi muhafazakarlık; bilgisiz, bilinçsiz ve yeteneksiz olma temelinde gelişir. Bunun için yeterli maddi olanaklara sahip olmama durumu; bilinçli ve planlı bir eğitimle (çarpıtılmış eğitimle) olanaklıdır. Eğitimi planlayanlar demokratik ve laik bir eğitim nosyonuna sahip değilse; gerici bir eğitimi planlayarak amacına ulaşabilir. Yani eğitim halkın yararına mı yoksa onları yönetenlerin yararına mı olacak?
Kültür bir yaşama biçimidir. Böyle olmasına karşın, maddi olanaklar yaşama biçimini belirler. Birey kendisi için yaşar ise, özgür olma potansiyeli artar. Başkalarının istediği gibi (tarikatlar) yaşamak ise, zaten özgürlük olamaz. Manevi muhafazakarlık kültür yoksunluğu ile çakışır. Manevi muhafazakârlığı benimseyenler aynı zamanda maddi varlıklara sahip olanların parasız askeri olurlar(!) Muhafazakarlık inancı kalkan olarak kullanınca; azınlıkların varlıklarını gönüllü olarak koruyacak bir çoğunluğa kavuşurlar(!) Somut olan, soyut olanlarla varlıklarını güvenceye almış olurlar.
Varsılların muhafazakarlığı bilinçli olmasa bile, sınıfsal çıkarları koruma işlevi görür. Oysa yoksulun muhafazakarlığı, kendi sınıfına ihanettir! Bunu bilinçli olarak yapmaz ama bu konuda koşullandırıldığı için yapar.
Kültürlü muhafazakâr nabza göre şerbet vermekten yana uzmanlaşmıştır. Beklenmedik zorunluluklar dışında sorunlarını çözerken, maşa kullanmayı yeğler. Her şeyden önce kurulu düzen yani sistem onların ve temsilcilerinin kurguladığı biçimde topluma benimsetilir. Bireyler, bu gibi kurgulanmış ortamlara doğar ve kurumlar aracılığıyla uyumlu hale getirilirler. Bunun adı açık veya örtük olarak rıza üretmektir. Rıza üreten meşruiyet kazanır.
Muhafazakarların demokratikliğe, laikliğe ve fırsat eşitliğine açık veya örtük karşı oluşları, paylaşım ayrıcalığını korumak içindir!
Yenilenmek kolay değil, sürekli yenilenmek hiç kolay değil. Alışılmış lığı sürdürme kolaycılığı, muhafazakarlığın varlığını ve yaygın olduğunu gösterir.
Muhafazakarlık, çocukluğun ileri yaşlarda da belirleyici olması halidir! Sahip olmak ve sahip olduklarını koruma halleri…