Üstteki başlık Ergin Yıldızoğlu’nun bir makalesinde geçiyor. Fakat, güncel durumumuzla o kadar çok örtüşüyor ki; bu durumdan etkilenen bir duyarlı birey olarak, Yıldızoğlu’nun vurgulamasını başlık olarak aldım. İşin ilginç yanı, bu çağda olmaması gereken yol ve yöntemlerle sömürgecilik yapılıyor. Bu nedenle “Hortlak” tanımlaması çok anlamlı. Ayrıca özel konumumuz geriye doğru savrulduğundan, Orta çağ özlemleri bu adlandırmayı haklı kılıyor. En önemli olan ise, ülke adına bu tür uygulamalara onay verilmesidir. Doğa, su, hava ve geri dönüşü olmayacak biçimde yaşam kirletiliyor! Toprağın üstündekiler kamu yararına uygun düşerken ve birçok kişi üretilenlerden yararlanırken; madenlerimizden sadece yerli ve yabancı yağmacılar yararlanıyor.

Madencilik, doğayı tahrip etmemeli. Tahribat dönülmez noktalara taşınmamalı. Devletin madencilikten aldığı pay yüzde 9 civarında. Bu olay, ülke kaynaklarının yerli işbirlikçilerle yabancılara peşkeş çekilmesi demek(!) Aslında olay şu; insan gibi çıkarılmayan maden, insanlık için yarar değil zarardır!

Bilerek ve isteyerek ve bir tercih olarak, sanayide, tarımda üretimden kopmak; bir avuç çıkarcı dışında ülkeye yarar getirmemektedir. Bu yaklaşım bağımsızlığın zedelenmesine, özgürlüklerin elden gitmesine neden olmaktadır. Dış kaynak girişinden pay almayı amaçlayan bir büyüme tercih ediliyor ve emek kesimi büyümeden pay alamıyor. Bu gizli sömürgecilik dayandığı unsurlardan dolayı bir hortlak sömürgeciliktir(!) Bu süreç kaçınılmaz olarak baskı ve şiddete gerek duyuyor. Vatandaşlar varlıklarını korurken güvenlik güçleri ile karşı karşıya geliyor. Eskiden, ormanlar bazı vatandaşlardan korunurdu; şimdi vatandaşlar ormanı ve zeytinliklerini korumaya çalışıyor!

Hukuka aykırı oluşum ve girişimler temelinde, atanmış yandaşlar aracılığıyla rıza üretilmeye çalışılıyor(!) Görev zaiyatının kurbanları ne yazık ki, koşullandırılarak inandırılan örgütsüz ve bilinçsiz yığınlar oluyor! İnsanlar eğitim adı altında cahilleştirilerek geçmişe yönlendirilip geleceksiz bırakılıyor(!)

Bu olumsuz süreç, kaçınılmaz olarak baskı ve şiddeti beraberinde getiriyor. Vatandaşlar, ormanlarını, zeytinliklerini ve yaşam alanlarını korumak isterken güvenlik güçleriyle karşı karşıya geliyor. Oysa vatandaşlarımız devletini yanında görmek istiyor ki, bu onun en doğal hakkıdır. Eskiden ormanlar bazı vatandaşlardan korunurdu; şimdi vatandaşlar ormanı bazı yağmacılardan korumaya çalışıyor. Bu tersine dönüş, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda etik ve hukuki bir krizi de gözler önüne seriyor. Geçmişte krizlerimiz bir veya iki yıl sürerdi, şimdi yıllardır krizden çıkamadık. Aslında yaşadığımız krizden öte bir buhrandır!

Hukuka aykırı girişimler, atanmış yandaşlar aracılığıyla meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu meşrulaştırma süreci, rıza üretimiyle destekleniyor; ancak bu rıza, örgütsüz ve bilinçsiz yığınların koşullandırılmasıyla elde ediliyor. Beş milyondan fazla çalışan var. Onların eşleri ve yetişkin çocukları azımsanmayacak bir taban yaratıyor. Bir yanılgıda sanki emekçilerin ücretlerini yönetenler kendi cebinden veriyormuş gibi bir algı yaratılıyor(!) Eğitim adı altında yürütülen politikalar, bireyleri geçmişe yönlendirip geleceksiz bırakıyor. Böylece toplumsal hafıza silinirken, eleştirel düşünce de yok ediliyor.

Hortlak sömürgecilik, yalnızca ekonomik bir model değil; aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm projesidir. Bu dönüşüm, doğayı, emeği ve bilinci hedef alıyor. Doğa vatanımız, emekçiler sorunun muhatabı olan bizler ve halkın yararını düşünen yurtseverlerdir. Ancak her baskı süreci, aynı zamanda bir direniş potansiyeli de taşır. Vatandaşların doğaya sahip çıkması, hukuksuzluğa karşı ses yükseltmesi ve bilinçlenme çabaları, bu karanlık tabloya karşı bir umut ışığı olabilir. Karanlığın en yoğun olduğu an, şafağa en yakın olan zamandır. İnsanlar yaşantılarına ve geleceklerine yönelen tehditler nedeniyle ayağa kalkma gereği duyacaklardır. Bu bir uyanışın fitilini ateşleyebilir. Şerrin hayra döneceği bir dönemeç olabilir.

Not: Yazımda bilerek tekrarlar yaptım; bu istenir bir vurgudur. Amacım, konum ve koşullarımıza dikkat çekmektir.