Olay ve olguları değerlendirmede bakış açısı önemlidir. Bakış açıları farklı olan kişiler aynı olay veya olguları farklı değerlendirirler. Bunun eğitimle, eğitimin sosyal statü ve ekonomik güçle olan ilişkisi bizi kaçınılmaz olarak, bakış açısının sınıf olgusuyla ilişkili olduğu gerçeğine götürür. Egemenler birtakım çelişkili söylemleri dillendirirler. Örneğin; işçi mutlaka olmalı ama işçi sınıfı kesinlikle olmamalıdır. Ya da herkes kapitalizm düşüncesini benimsesin ama kapitalist olmasın. Çünkü kapitalist olmak, paylaşımdan yaklaşık olarak pay almak anlamına gelir. Yani egemenler pastayı paylaşmak istememektedirler.

Temel haklara ve hukuka yaklaşımlar normali rayından çıkardı. Millet cumhuriyete ve Atatürk’e sahip çıkarken, yönetenler dine ve tarikatlara sahip çıkıyor. Tarikat olgusu, mevcut din ile bağdaşmıyor. Din olsun ama tarikatlar olmasın. Din, ona inanan kişilerin istediği gibi olsun. Yani laiklik inançların güvencesi olsun. Herkes inancını, olanaklarının elverdiği biçimde yaşasın. İnananların, inançlarının gereğini yerine getirirken gerek duyulan hizmetlerin finansmanı, inanç mensupları tarafından karşılansın. Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde görev alanların maaşları genel bütçeden karşılanmasın. İnanç kişiseldir. Kişisel bir gereksinimin gideri, hizmeti alanlarca karşılansın. Çay içmek için şeker alan, aldığı şekerin parasını kendisi ödesin. Aynı yaklaşım eğitimde de uygulansın. Din kültürüne ilişkin bilgilendirilmeler yapılabilir. Farklı inançların olduğu yapılarda tek bir inancın öğretilmesi, eşitlik ilkesiyle bağdaşmaz! Bu öğretme olgusunun zorunlu hale getirilmesi ise, demokrasi ile bağdaşmaz. Temel hakları gözetmeyen kararlar genelleştirilmemelidir.

İnanç konusunda özellikle bireysel farklılıkları, o inancın özgürlük alanı olarak güvenceye almak gerekir. Her birey gereksindiği kadar inansın. Din bir noksan tamamlayıcısıdır, bu nedenle her özgür birey gereksindiği kadar inansın. Özellikle bu konuda hiç kimse yaş iken eğilmesin. Her birey inancını özgür iradesiyle belirleyerek yaşama geçirsin.

İnanç, bilinçli bireylerin özgür iradi tercihleriyle kabul ettikleri öğretiler olmalıdır. Özgür iradi tercih anaokullarında yapılamayacağı gibi, ilk ve orta öğretim düzeyinde de yapılamaz. Birey bilinçli olarak özgür iradi katılım yapabileceği yaşa geldiğinde, tercihini yapmalıdır. Otorite kullanma yetkisine sahip olanlar, tüm inançlara eşit uzaklıkta durmalı ve tüm inançlara da saygı duymalıdır.

Başlangıç noktası, algıyı ve kişisel yargıyı yönlendirir. Başlangıç noktasının arkasına takılmak, belirlenmiş olabilirliklerle sınırlandırılmış bir düzlemde yer almak olur. Bunun için yaşam gerçekliği ile örtüşen bir analiz yapmak zorlaşır. Avcıyı izleyen birey sağlıklı bir karar vermek istiyor ise, avın olası hallerini de dikkate almalıdır. Farklı başlangıçların bir noktada kesişmesi, tek bir hükmü haklı kılmayabilir. Genel geçerlik halleri sadece bir çerçevedir. Bu çerçevede görülenler, izleyenin nereden baktığı ile ilgilidir, özel durumları bire bir yansıtmayabilir. Kaygan zeminlerde sabit gerçeklikler olmaz. Olguyu bütünleyen olabilirlikler dikkate alınmalıdır. Sadece avcıyı izleyen ile, sadece avı izleyen kişi o olayda bir sonucun tanığı olurlar. Sağlıklı bakış, avı ve avcıyı aynı anda izleyerek hüküm üretmektir. Her olay çok boyutludur. Bu çokluktan en çok algı demetine erişen ancak gerçeğe yaklaşabilir. Sonuç algısı genellikle bir başat olguyu yansıtır, bu ise; gerçekliğin sadece bir kısmıdır. Hal böyle olunca, genel çoğunluk noksan gerçeklerle yetinir. Aynı zamanda noksan gerçeğinin kesin doğru olduğuna inanır. Yanılgılı inanmalar yaşamı aksatır(!)

Temel olguların başlangıcı, ilk olgulara kadar geri gider. Olay akarı ve çevresi birlikte değişim ve dönüşüm geçirir. Bizim gözlemlerimiz, yaşantımızın yer aldığı kesitlerle ilgilidir. Her kesit bütünün özel parçasıdır. Değişimlere o kesit içinde olanlar değil, kesitler üzerinde yer alan daha bütünsele yakın algılama olanağına kavuşabilir. Önemli olan, algıların genel prensiplerinin kavranmasıdır. Değerlendirmelerde olay öncesi ve sonrası denkleme dahil edilmelidir.