Yöneten seçmen vurgusu, iddialı bir sav. 6.08.2009 tarihinde yazdığım yazının başlığı; “YÖNETEN SEÇMEN” idi. O yazımdan uzun bir bölümü okurlarımla paylaşmak istiyorum:                                                                                                                                “Gerçekten de seçmenlerin genel çoğunluğu yönetebilir konuma geldiklerinde; gerçekleri görmesine karşın kitlelere iletmekte zorlananların işi kolaylaşmış olacak. Yani, devletin vatandaşları konumundan, vatandaşların devleti konumuna evirilmek aynı zamanda demokratikleşmenin düzeyini de gösterir. Tıpkı dinde olduğu gibi; din amaç değil, araçtır! Aynı şekilde devlet de onu yaratan vatandaşlar için bir araçtır! Ve dahası; üst düzey bürokratlar ve seçimlerle yetkilendirilenler buyurgan değil, hizmetkârdır! Çünkü hizmetinin karşılığını genel çoğunluğu oluşturan sıradanlar ödemektedir…”
(…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..)
“Bu noktada demokrasinin uygulanma biçimlerini belirlersek;
Doğrudan demokrasi,
Yarı doğrudan demokrasi,
Temsili,  çoğulcu ve katılımcı demokrasi.
Bu biçimlerden, doğrudan demokrasinin günümüz koşullarında uygulanmasının zor olduğunu vurgulamamız gerek. Çünkü tüm seçmenler alınan bütün kararlara katılırlar. Alınan bu kararların uygulanması için bir kişi veya gruba yetki verilir. Uygulayıcılar sürekli denetlenir. Bu sürekli denetim nedeniyle yönetime ilişkin tüm aksaklıklar anında giderilir… Burada katılımcıların eşitliği göz ardı edilmemelidir. Çünkü ancak eşitler arasındaki iradi tercihler demokratik olabilir. Bu olgu günümüzdeki modern devlet tanımı ile de çakışır. Birlikte yaşama amacını iradi olarak ifade eden ve bunu öteki eşit katılımcılarla paylaşan; adına yetki kullanacak olanlara kamu adına yetki kullanma izni veren örgütlü topluluk devleti yaratır! Böylesi bir yapıyı oluşturmak ve sürdürmek pek olası gözükmemektedir. Rousseau, bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “Böyle bir demokrasi biçimi olsa olsa tanrılar ülkesinde olur!” Bu vurgu doğrudan demokrasinin geçerliliğine ilişkin bir bilgi vermektedir.
Yarı doğrudan demokrasi içinde siyasi bilinci yüksek ve kültürlü bir seçmen kitlesine gereksinim vardır. Böyle bir topluluğun her bireyini “YÖNETEN SEÇMEN” olarak nitelemek gerekir. Bu şekilde nitelenebilecek seçmenler, uygun araçlarla donatılmalıdır.(Öncelikle demokratik bir seçim yasasının yanı sıra siyasi partiler yasası da demokratik olmalı.)Bu araçlar; referandum, veto hakkı, teklif hakkı ve geri çağırma hakkıdır. Bu olgu, kentsel temelde kurumsallaşmayı sağlarken; aynı zamanda sosyal ve siyasi ilişkileri düzenleyeceğinden dolayı da, kent hukukunu yaratır.
Temsili demokrasilerde belirli süreler için seçilen kimi yöneticiler, halktan almış oldukları yetkiyi kendileri ve yakınlarının çıkarları doğrultusunda kullanabilirler… Bu gibi durumlarda seçmenlerin o yöneticileri tekrar seçmeyerek cezalandırabilecekleri savı ileri sürülür(!)Bu noktada cezalandırılacakları ile ilgili kesin bir ifade kullanamıyoruz. Çünkü minareyi çalanlar onun kılıfını da hazırlamaktadırlar. Bazı yöneticiler, seçildikleri günden itibaren, yeniden seçilebilmenin yollarını arayıp; bunun için yasal görünümlü veya yasa dışı önlemleri almaktadırlar. Normal diyebileceğimiz sıradan insanların en zayıf yanı, ikna edici tüm yalanlara inanmalarıdır. Aslında zayıf konumları, inanma gereğini artırmaktadır. Özellikle cahil insanların ayrıca düşmana gereksinimleri yoktur, çünkü onlar düşmanlarını dost bilerek zaten kendilerinin düşmanı olmaktadırlar. Erk kullanmakla birlikte rant dağıtımı tekelini eline geçirenler, ayrıca çıkarlarını bilinçsiz seçmenlerin katkılarıyla güvenceye alırlar. (!)”
Bu uzun alıntıdan sonra, denetime ilişkin görüşlerimi okurlarımla paylaşabilirim:
Denetim, demokratik yönetimlerin olmazsa olmazlarındandır. Denetim, özgür iradi katılımdır. Denetim güven, güvence, kalite ve adalet demektir. Güven kurumsallığın temelidir. Güvence birlikteliğin ve birlikteliği sürdürebilirliğin olmazsa olmazıdır. Denetim, özgür iradi katılımların paylaşılmasıdır.
Denetim, sorumsuzluklardan kaçınmayı ve sorumluluk bilinci ile hareket etmeyi gerektirir. Sorumluluk bilinci bir farkındalıktır. Farkındalık, farklılıkların birlikteliğinin anlam ve önemini kavramaktır; dolayısıyla eşitlik, adalet, hak, hukuk ve özgürlük demektir. Denetim, keyfilikleri, duyarsızlıkları, haksızlıkları ve hukuksuzlukları engelleyerek eşitliğin güvencesi olmaya devam eder. Ayrımcılıklar genellikle birlikte yaşama ilişkin uzlaşma içinde olan toplumların, kanamaya devam eden örtük yaralardır(!) Ayrımcılığın görünür yüzü kayırmacılıktır, liyakatin yerine sadakatin konmasıdır. Ehliyetsizlerin ve liyakatsizlerin yönettiği bir ülkede gerçek bir denetimden söz etmek güçleşir.
En yaygın denetim, bilinçli vatandaşların sorumluluklarının ve haklarının bilincinde olarak yaptıkları, bireysel ve özgür davranışlardır. Bu tür yaklaşımlar, temel hakların güvencesi olacağı gibi; doğrudan yönetimin(katılımın) ön adımıdır.