Aylardır; dünyada en gelişkin, en iyi yönetilen, en çok kıskanılan, en ucuz, en çok petrol bulan, en fazla doğal gaz rezervi bulan... biziz ‘anlamındaki’ sözlerle algıya maruz bırakılan vatandaşı buna inandırdıktan sonra seçimin bitiminden otuz altı saat geçmeden temel mallara zam geldi. İşte bu olmadı. Yazık oldu, Cumhur İttifakı seçmenleri bu şoka hazır değillerdi.
Ülkemizde, son yirmi yılın politikalarının sonucu olarak derinleşmiş gelir eşitsizliği, servet eşitsizliği, kitlesel işsizlik, alım gücü azalması ve toplumsal kutuplaşma oluşturulmuştur. Bu ortamda her etki bireylerde ve toplumda olumsuz yönde büyük bir yankı bulmaktadır.
Ayrımsız, tüm bireyler değerli.
Bireylerin, dolayısıyla ülkemizin gelişerek adil bir refah toplumuna ulaşmasının en kesin yolu, vatandaşların aktif katılımcılar olduğu demokrasiden geçer. Adil bir toplum vizyonunda, her vatandaş hem özel yaşamlarında hem de ortak alanlarda güçlü olmalıdır. İnsanların, özellikle kadınlar, çocuklar, gençler olmak üzere tüm bireylerin yaşamı ve toplumsal ilişkilerinin dengede olduğu, tüm çalışabilir fertlerin iş ve belirli temel ihtiyaçlarının güvence altına alındığı bir ülkede yaşama hakları var.
Gelişmek isteniyor mu?
Gelişmek isteyen bir ülkede; basit ve ulaşılabilir kamu hizmetleri, kaliteli eğitim, düşük konut ve enerji maliyetleri olmalıdır. Ayrıca, “insanları dinamik, kapsayıcı bir ekonominin üretkenliğine entegre eden yüksek katma değerli yatırımların başlatılması” gereklidir. Yönetimde güç paylaşımı ve demokrasi yoluyla adalet sağlanmadan daha fazla katılım ve duyarlılık olmadan da gelişme hedeflerinin hiçbiri başarılamaz.
Seçim kazanmak için etik dışı yollar.
Bazı ülkelerde, çok çaba gerektiren ekonomik gelişme politikaları gibi zor konulara girip başaramama riskini yaşamak yerine; insanları gelir ve servet eşitsizliği ile işsizlik ortamında yaşatıp bunun sonucunda yardım edilmiş yoksullar oluşturulabilir. Bu şekilde oy devşirmek bir metot olarak görülebilir. İnsanlar eğitilmeyip algı yönetimi ile etki altına almak ve oylarını almak kolay olabilir. Ya da çok sayıda üniversite açılıp gençler eğitilirler, ama iş üretecek politikalar oluşturulmaz ve insanlara liyakat gözetilmeden bu sefer müteahhit ve taşeronlar yanında, kamuda iş verilerek de oy alınabilir. Bunlar yetmezse toplumun kalan kesimi üzerinde algı, kaygı oluşturularak da seçmen konsolide edilebilir. Bu şekilde yatırımlar yapılmadan da iktidarda kalınabilir. Ülkemizde bunlara tevessül edilmesi, edileceği düşünülemez. İnsanlara yapılacak büyük bir haksızlık olur.
Başarı, seçim kazanmak değildir.
“İnsanları, ekonominin üretkenliğine entegre eden yüksek katma değerli yatırımlar yapabilmek, bu yatırımları da katılımcı, adil demokrasi içinde yapabilmek” başarıdır. Cumhur İttifakının bugüne kadar ki uygulamalarından ve vaatlerinden edindiğimiz izlenim bu yönde değil. Abartılı ve çoğu algı amaçlı, plana ve sosyo-ekonomik stratejilere dayanmayan, hedefleri olmayan, kurallara uygun yapılmayan işler gelişmeyi sağlamaz. Beton ekonomisi ile bu iş olmaz.
Üstelik son seçimlerde Türkiye’nin adil bir seçim yapabilme sorunu yaşamasına neden olunmuştur. Seçimde devletin imkanlarının kullanılması ve medya üzerinde aşırı etkide bulunularak şartları eşit olmayan ortamdan çıkan sonuç ülkemizi ve ekonomimizi izleyen yatırımcılar üzerinde olumlu izlenim bırakmış olamaz. Yatırımın finansı için kaynak sorunu yaşayan bir ülkenin bu görüntüyü vermesi, demokrasiden uzaklığı ülkeye çok zarar verecektir.
Demokrasi olmadan, olmaz.
Ülkemizin, güven veren bir demokrasiye dönüşmesini umuyorum. 128 ve 418 milyar gibi rakamların sorgulandığı ve açık bir cevabının verilemediği, Merkez Bankası’nın net rezervinin ekside olduğu, riskli bir işlem olan swap ile döviz temin edildiği dönemi aşmamız gerekiyor. Bu dönemi demokrasi olmadan aşmak mümkün olmayacaktır. Seçimde çoğunluğu alan Cumhur İttifakı’nın demokrasi getirecek dokusu ve vizyonu maalesef yok.
Beş yıl, on beş yıl kaybettirebilir.
Cumhur İttifakının yeni hükumetinin radikal bir karar almasını, Ak Parti iktidarının 2011’e kadar olan dönemindeki gibi fakat bu sefer “samimi olarak katılımcı demokrasiye dönük hedefler” koymasını ummak istiyorum. Bu yapılmazsa net bir beş yıl daha, çarpan etkisi ile on beş yıl kaybedilebilir. İttifak üyelerinin demokrasi diyeceklerini ama bunda samimi olmayacaklarını düşünüyorum. Kullanacakları muhtemel mottoyu ben söyleyeyim: “En ve en” yüksek demokrasiyi biz getirdik.