Taliban: Afganistan ve Pakistan’daki geleneksel medreselerde dini eğitim gören öğrencilere verilen bir isim... 

Talibanlar, Sünni Hanefi mezhebindendirler... Bu mezhep Talibanların olmazsa olmazlarındandır... Kendi mezhepleri dışındakileri özellikle de Şiileri” kâfir -sapkın olarak görmektedirler... Afganistan nüfusunun dörtte birini oluşturan, laik bir yaşamı benimseyen, kadın - erkek ayrımı yapmadan eğitime çok önem veren ve bu ülkenin tek Şii Topluluğu olan Moğol – Türk karışımı Hazaralar; yaşam tarzları ve mezheplerinden dolayı; hepTalibanların katliamlarına maruz kalmışlardır. ( Halid Hüseyin’in yazdığı ve filme de alınan Uçurtma Avcısı kitabında bu durum kısmen de olsa anlatılır.)  

Taliban kuşağını, 1960 yılından sonra doğanlar oluşturmaktadır... 

Taliban’ın görevi, köy ve şehirlerde ezan okuyup, beş vakit namaz kıldırmaktan ibaret değildir... Ülkelerinde Şeriat düzenini de kurmaktır... 

Bunu daha önce Afganistan’daki sekiz yıllık iktidarları döneminde denediler. 

Talibanlar Şeriat yönetimini yeniden; İslamiyet’in asırlar öncesi yorumlarını esas alarak, her yeni yorumlara da tepki göstererek, din anlayışlarını Peştunlar’ın örf, adet, gelenekleriyle de birleştirerek kurmak istiyorlar… 

Şeriatı getirme kaynakları-dayanakları- ise; Kur-an, hadisler ve şeriat uygulama örnekleridir. Din okullarında okumalarının önemli bir amacı da zaten Kur-an’ın çok sayıda ayetinde kendini bulan “cihad”anlayışına uyarak; inanmayanlarla, kâfirlerle savaşarak onları dinlerine-mezheplerine- ve şeriat yönetimine zorlamaktır… 

Taliban bu uğurda, din adına savaşarak onbinlerce kişiyi katlederek, şimdi tekrar Afganistan Yönetimini ele geçirmiş durumdadır ve Şeriat yönetimlerini sağlamlaştırmanın peşindeler… 

Bu durumdan korkan Afganlılar ülkelerinden kaçmaya devam ediyorlar… 

Neden kaçıyorlar, Şeriat korkusundan kaçıyorlar… 

Bu uygulamayı geçmişte yaşadıklarından ne olduğunu çok iyi biliyorlar… 

Nereye kaçmaya çalışıyorlar; Müslüman olmayan Batı ülkelerine… 

*** 

Şimdi gelelim ülkemize. Ülkemizde Taliban’ın bir karşılığı var mı? Biraz gerilere giderek, günümüze gelmeye çalışalım ve karşılığının olup olmadığına siz karar verin… 

2. Abdülhamit’in 1876 – 1908 Mutlakıyet yönetimi dönemindeki amacı da koltuğunu sağlamlaştırmak düşüncesiyle: “Dindar gençlik” yetiştirmektir... Abdülhamit’in yetiştirmek istediği gençlik tipinin özellikleri şunlardır: 

*Osmanlılık düşüncesine bağlı olacak... 

* Dindar olacak... 

* İtaatkâr olacak... 

* 2. Abdülhamit’e sadakat edecek... 

Osmanlı döneminin medrese eğitimi, dinsel eğitim ağırlıklıydı... Medreselerden mezun olanlar ve medrese öğrencileri süreç içinde toplumsal ve siyasal anlamda bir güç durumuna gelmişlerdir... 

1876 yılında medrese öğrencileri, iç ve dış gelişmelerden devlet adamlarını sorumlu tutarak, Bab-ı Ali’ye saldırmışlardır... Padişah, Sadrazamı M. Nedim Paşa’yı görevinden almak zorunda kalmıştır... 

31 Mart 1909 ayaklanması da medrese öğrencileri ağırlıklı gerici bir ayaklanmadır… Bu ayaklanmayı Kurmay Başkanlığını Mustafa Kemal’in yaptığı Hareket Ordusu bastırmıştır. Bu arada Said-i Nursi adının da o tarihlerde bu olay üzerine; gündemde olduğunu belirtelim. 

*** 

Cumhuriyetimizin kuruluşu, bir aydınlama hareketi olarak; batılı anlamda bizim reformumuz ve Rönesanssımızdı… 

Atatürk’ümüzün önderliğindeki kurtuluşumuzdan sonra kuruluşumuz başlamıştı… Cumhuriyetimizin temel anlayışı laikliğe dayanıyordu, bir ölçüde din, din bezirgânlarının elinden kurtularak özgürleşiyordu… Vatandaşlar da inançlar yönünden özgürleşerek baskılardan kurtuluyorlardı. 

Halk, ümmet olmaktan, yurttaş olmaya doğru giden bir sürecin içine girmişti… 

Cumhuriyet ülküsüyle yurtseverler, ülkenin kalkınması için canla başla heyecanla çalışarak; Cumhuriyetimizin gelişmesine büyük katkılar sağlıyorlardı… 

Dinden siyasi, ekonomik yönden çıkar sağlayanlara bu durum çok ağır gelmişti… Cumhuriyet ve Devrimleri onlarda bir travma yaratmıştı… 

Boş durmadı şeyhler, ağalar, tarikatlar ve bunlara öncülük eden siyasiler takiyeler yaparak, pusularda yatarak, Cumhuriyetin ve Atatürk devrimlerinin içini, ruhunu boşaltmak için hep bir çalışmanın içinde oldular…  

*** 

1950 yılından günümüze kadar çok kısa dönemler hariç hep sağ iktidarlar ülkemizi yönetmişlerdir ve yönetmeye de devam ediyorlar. Bu süreçte sağ iktidarlar hep tarikatları, bu yöndeki dini cemaatları, vakıfları hep desteklemişlerdir… Bu gruplara milletvekili kontenjanları ayırmışlardır. Birçok partinin, Fethullah Gülen’in cemaatinden çok sayıda kontenjandan milletvekili adayı gösterdiği biliniyor. 

Sağ iktidarlar kendi sağ ideolojilerinin tabanını oluşturan bu kesimi oy deposu olarak gördüğü için Cemaatlerin isteklerine yönelik olarak İmam Hatipler, kur-an kursları çoğaltıldı… Bunlar yetmedi; diğer normal okullarda da yoğun din eğitimi programları uygulanmaya başladı… Bunlarda yetmedi Diyanet İşleri devreye girdi 4-6 yaş grubundaki çocuklara kur-an kursları düzenlemeye başladı… 

Fethullah Gülen başta olmak üzere çok sayıda özel okul, dershane, öğrenci yurtları tarikatların eline geçti..İşte bu durum Taliban yetiştirmenin kendisiydi. Ve bu Talibanlar 15 Temmuzu yaptılar… Taliban türü dini eğitimin amacı Şeriat düzenini kurmaktır. Ülkemizde Taliban Türü eğitimin yolu açık. İlerde güç toplayarak Şeriat düzenini getirmek için bir savaşımın içine girebilirler… 

*** 

Diyanet tarafından 4-6 yaş grubuna verilen Kur-an kurslarına yönelik CHP Sözcüsü Özgür Özel : "Eğitimde birlik var, kanunu var. Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet'in işi mi Milli Eğitim'in işi mi? Sübyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmayı zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, bilimin B'si, fiziğin F'si, matematiğin M'si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var."Diyor. 

Özgür Özel’in bu söylemine; iktidar tarafından tehdide varan büyük tepkiler oldu. Özel’in bu görüşüne imzamı atıyorum…Aklı, pedagojiyi dışlayan, geleceğin Talibanlarını yetiştirmeyi amaçlıyor gibi görünen bu durum çağdaşlığın değil, olsa olsa Ortaçağ anlayışının bir ürünü olabilir…