GÜVENLİK GÜÇLERİ.

Egemenlerin benimsediği ve yığınlara da kabul ettirdiği sistemler; kazananların konumunu güvenceye almak için, kaybedenlerin kaybetmelerini sürekli kılar(!)

Güvenlik, yaşamın ve güvenli olarak varlık sürdürmenin olmazsa olmazlarındandır; genel, eşit ve erişilebilir olması koşuluyla. Beslenme, barınma, korunma gibi olmazsa olmazlar, yaşamı yaşanır kılar. Buna karşın; “önce kurtarılacak” önceliği uygulanır, önce sermaye yanı sırada türevleri kurtarılır(!)

Güvenlik güçleri(ordu, polis ve güvenlik görevlileri) kendisini güvenceye almak isteyenlerin emrinde olan güçlerdir. Yani devletin hizmetinde olanlar. Peki devlet kimdir? Verili yapıya hâkim olanlar(!) Mevcut yapılarda ayrıcalıkları olanlar(varsıllar) böyle bir güvenceye gerek duyarlar. Farklı bir biçimde ifade edersek; paylaşımları tüm süreçleriyle birlikte belirleyip, paylaşımdan daha çok pay alanlar, kendilerini ve el koyduklarını korumak isterler. Korunması gerekenler içinde, yönetsel yetkilerde yer alır. Onların bu isteklerini, hizmetlerinde olan güvenlik güçleri yerine getirir. Bu çıkarları örten şal; vatan, millet ve ülke çıkarları söylemleridir. Bu söylemler, farklılıkların üstünü örterek bir aynılık yanılgısı yaratır. Aynılık algısı, yadırgamaz lığı ve alışmayı getirir. Sıradan vatandaşları, yanına yaklaştırmadıkları varlık ve kaynakların, ortaklarıymış gibi hissettirerek; birçok şeyi birden güvenceye alırlar. Onları sözde dolaylı çıkarların doğrudan savunucularına dönüştürürler. Güvenlikçiler, sonuçta yaşam sürdürmek için yapılan mesleklerden biridir. Hizmetten doğrudan yararlananlarla, hizmeti finanse edenler aynı kesimler değildir.

Varsılları varlıklarıyla birlikte korumak ordunun öncelikli görevidir. Çünkü varsıllar ve onların varlıkları orduların varlık nedenidir. Ordular her yerde ve her koşulda güçlülerin araç olarak kullandığı silahlı bir güçtür!

Darbeler ordular tarafından yapılıyor gibi bir yanılgılı algı var. Oysa gerçekte, darbe yapan her ordunun arkasında varsılların(kapitalistler veya emperyalistler) olduğudur!

25.05.2011 tarihinde yayınlanan yazımda orduya ilişkin değerlendirmelerim şöyle:

“Ulus devlet sürecinde belirleyici olan güç ulusal sermayedir. Ulus devlet süreci aşılınca, yönlendirici güç, uluslar üstü sermayedir. Bu noktada değişim dikkate alınarak yeniden bir değerlendirme yapılmalıdır. Öncelikle sermayenin hizmetinde olan ordu, bu yeni aşamada, daha güçlü olan sermayenin hizmetine girer ki; bu sermaye uluslar üstü sermayedir. Bu noktada ulusal ordulardan söz etmek güçleşir.”

“Ulusal ordulardaki işlev değişimi, genel değişimin kaçınılmaz bir parçasıdır. İlk kuruluşundan buyana ordu, sermayenin hizmetindedir. Çünkü orduların varlık nedeni, varlıkların (taşınır ve taşınmaz varlıklarla onları güvenceye almada yararlanılan kutsal değerler-tabular) korunması gereğidir!”

“Ordunun görevi sermayeye hizmet etmektir ancak; egemen olan sermayeye… Sonuçta şunu söylemek olası; küreye hâkim olan sermaye kesimi (birden fazla grup olabilir) tüm ordularında buyurganıdır. Her koşulda ulusal veya yerel gibi gözükse de, tüm ordulara son emri veren, yoğunlaşmış sermaye gruplarıdır. Çok katılımlı bir organizasyon gibi gözükse de, NATO, ABD’nin çıkarlarını koruyup kollayan bir organizasyondur.”

Güvenlik güçleri, egemenler için ürettikleri hizmetlerin ücretini halktan alırlar. Güvenlikçiler kimi ve neleri kimlerden korurlar? Bunun şemsiyesi ülke çıkarıdır. Doğal olarak her vatandaş, vatanının koruyucusu olduğunu düşünür. Çünkü böyle düşünecek biçimde eğitilmişlerdir. Dıştan gelebilecek tehlikelere karşı duyarlıdırlar. Ancak günümüzde doğrudan işgaller yerini dolaylı işgallere bırakmıştır. Bu işgallerde organizasyonlar yabancı, kullanılan araçlar yerlidir. Bu gerçeği ve unsurlarını bilinçli ve eğitimli kişiler görebilirler. Ülkesine düşmanlaştırılanlar var olduğu sürece dış düşmana gerek kalmaz(!) Eğitim sisteminin bozulması ve din istismarı oldukça çok malzeme sunar. İhanetin yücelttikleri, yükseldikçe batar!