Copilot
“İstikrar, bir durumun veya sürecin kararlı ve sürekli bir şekilde devam etmesi anlamına gelir. Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre, istikrar kelimesi şu anlamlara gelir1:
- Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık.
- Yerleşme, oturma.
- Denge, stabilizasyon.
Ekonomik bağlamda ise istikrar, ekonomik faaliyetlerde büyük dalgalanmaların olmaması, fiyatların sabit kalması ve istihdamın düzenli bir şekilde artması anlamına gelir2.”
İstikrar nedir sorusuna bu yanıtı aldım. Bu yanıt toplumsal istikrarı tam olarak karşılamıyor. Bu kez; “Toplumsal istikrar nedir sorusunu sordum ve ona da şu yanıtı aldım: “Toplumsal istikrar, bir toplumun iç huzuru ve barışını koruyarak, sosyal düzenin devamlılığını sağlaması anlamına gelir. Bu kavram, toplumun çeşitli unsurlarının uyum içinde çalışmasını ve toplumsal çatışmaların minimum düzeyde tutulmasını ifade eder. Toplumsal istikrarın sağlanmasında önemli rol oynayan unsurlar şunlardır12:”
- Eşitlik: Toplumdaki bireylerin eşit haklara sahip olması ve fırsat eşitliğinin sağlanması.
- Adalet: Hukukun üstünlüğü ve adil bir yargı sistemi.
- İnsan Hakları: Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması.
- Ekonomik İstikrar: İşsizlik oranlarının düşük olması ve ekonomik refahın sağlanması.
- Sosyal Bütünlük: Toplumun farklı kesimlerinin bir arada uyum içinde yaşaması.
Toplumsal istikrar, toplumun genel refahını artırır ve geleceğe güvenle bakılmasını sağlar.”
Toplumsal istikrara ilişkin olarak genel bir çerçeve çizilmiş. Fırsat eşitliğine ayrıca vurgu yapılması çok önemli. Bana kalırsa birinci sırada adaletin olması gerekir. Üstelik bu adalet farklılıkları gözeten paylaşım adaletidir. Toplumda istikrarı sağlayacak olan, pozitif ayrımcılığında dikkate alındığı bir paylaşım biçimi olmalıdır. Eşit olmayan bireyleri eşit saymak eşitliğin değil, eşitsizliğin tescili olur(!) Farklılıkları gözeten uzlaşmanın olmadığı bir yapıda istikrardan söz etmek güçleşir. Uzlaşma keskin eşitsizlikleri törpüler. Ayrıca krizlerin dinamiğine bakıldığında, önce en zayıf konumda olanlar etkilenir. Toplumda zayıf olanlar; kadınlar, çocuklar, yaşlılar, yabancılar ile doğa ve öteki canlılarda denkleme dahil edilmelidir.
İnsan hakları evrensel bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Hiç kuşkusuz burada öncelik yaşama hakkınındır. Bu hakkın gerektiği gibi gerçekleştirilebilmesi, adil paylaşıma gönderme yapar. İnsan onuruna yaraşır bir yaşamı sürdürebilmek için iş, yeterli gelirin verilmesi ile sürekliliğini de güvenceye almak gerekir. Bu noktada dayanışma ve örgütlenme özgürlüğünün denkleme dahil edilmesi gerekir. Toplumsal dinamikler dendiği zaman emek örgütlülüğü sermaye örgütlerinin karşısında varlığını kabul ettirmelidir. Bu bir uzlaşmadır ki, buna sendikal sözleşme deniyor. Sendika dendiği zaman hemen örgütlenme hakkı gündeme gelir. Örgütlenme özgürlüğünden ve hakkından söz ettik bunlar aynı şey değil. Hak tamamen varlıkla ilişkilidir. Sözleşme ise güçler dengesinin sağladığı olanaklar eşliğinde uzlaşma seçeneğidir.
Ekonomik istikrar düşünce ve girişim özgürlüğünü kapsar. Burada olmazsa olmaz olan düşünme ve üretme özgürlüğüdür. Adil paylaşım ve demokratik bir eğitim yok ise; bireylerin özgür iradi üretme özgürlükleri köreltilmiş olur. Üretmek özgürlük ve bağımsızlıktır. Bağımsız bireyler kendi ülkelerini yönetirken; üretmeyenler kesinlikle üretenler tarafından yönlendirilir ve yönetilirler(!)
Gelelim Sosyal Bütünlük şıkkına. İlk bakışta, bunun temelinde laikliğin olduğu görülmeyebilir. İnanma biçimleri ile yaşama biçimlerine müdahale edildiği zaman; eşitlik, demokratiklik ve özgürlükler zarar görür. Ülkenin kurucularını ve kurtarıcılarını düşman belleten bir yaklaşım öncelikle kendi varlığının dayanaklarını dinamitlemiş olur. Aynı mantık kaynakları tahrip ederek üretimi yok eder. İşsizlik ve fiyat artışları vatandaşları canından bezdirir. Yoksullar yoksulluğun nedeni değildir. Yoksulluğun nedeni tasarlanmış plansızlık, eşitsiz paylaşım ve bilimsellikten uzaklaşmak yani laikliği kavramamış olmaktır!