Seçim yaklaşınca medyayı kullanan ve örgütlenen baskı grupları önemli ödünler aldılar. Hükumet, değişik kesimlere çok sayıda ücret ve maaş iyileştirmesi yaptı.  Muhalefet de bunun altında kalmadı vaatler birbirini kovalıyor. 
    Bu ortamda belirli gruplara daha fazla refah sağlanabiliyor veya vaat edilebiliyor. Bunlar nihayetinde sosyal adaleti bozan şeyler. EYT’liler arasında 43 yaşında emekli olmayı olmayı hak edenler varken, covid sürecinde sorunlarının görünürlüğü artan doktorlar bundan yararlandılar, farklı sorunları  olan mühendislerle eşit ücret alırken şimdi doktorlar lehine maaş artışı oldu. Asgari ücret yükseltilince acemi işçi kalifiye işçi ile aynı ücreti alır oldu. Emekli maaşları artınca az prim ödeyenle çok prim ödeyen aynı maaşı almaya başladı... Ayrıca siyaseten yakın olan kesimlere çeşitli üretim destekleri almada avantajlı iken muhalif görülenler için süreç daha zor ilerliyor. İşe almada veya terfide liyakat önemli bir nitelik olmadan çoktan çıktı. 

“Bir oy bir oydur” yaklaşımı ile unutulan Sosyal Adalet kavramı; toplumdaki tüm değerlerin dağılımının, gelir ve refahın doğru dağıtımı yanında, özgürlük, eşitlik, siyasal güç ve yaşamın sunduğu fırsatlar ve tüm anlamlı değerleri adil paylaşmayı gerekli kılar. Bu konularda bazı aynı nitelik ve verimdeki bazı insanların çoğa sahip olması, bazılarının ise daha aza sahip olmasını gerektirmez. Adalet, insanların toplumun kaynaklarından kendilerine düşen eşit hak veya paydan daha azını almamalarını gerektirir.

Vaatler sıralanırken “eğer adalet sağlanmak isteniyorsa” bu konuda ciddi iseler kaynak paylaşımındaki evrensel sosyal adalet prensipleri göz önüne alınmalıdır. Evrensel ilkelere göre; 
1- Bireyin topluma sunulan “yararlar” üzerinde katkısı bulunmaksızın eşit hakkı vardır. 
2- Temel bir geçim seviyesi herkesin hakkıdır. Siyasilerce vaat edilen aile destekleri doğrudur ve bu kavramın bir sonucudur. Bunun ileri hali aileden da öteye her bir ferdi temel almasıdır.
3- Yararların yanında “hakların” (maaş, ücret vb.) bireyin üretime yaptığı katkının sağlanmasındaki zorluğa göre belirlenmesi gerekir. Çok zor ve ağır işleri olan madencilerle, uzun ve zor bir eğitim süreci olan uzman doktorların, uzman mühendislerin, spesifik ve stratejik uzmanların daha fazla hak alması gerekir.
4- Faaliyetleri daha fazla kişiye yarar sağlayan kişiler daha fazla hak almalıdırlar. Örneğin toplumun tümüne yarar sağlayan buluş sahibi bilim adamları, sanatçılar, bakanlar, milletvekilleri, üst bürokratlar...
5- İş ortamında daha çok çıktı üreten verimli bireyler daha az üretenlerden daha fazla hakka sahip olmalıdırlar. Aynı şekilde daha uzun süreli verimli emeği olan birey daha fazla hak almalıdır.

Sesini çok çıkaranın, sosyal medyada iyi örgütlenenlerin veya siyasilerle irtibatı iyi olanların paylaşımdan fazla pay alabilmesi sosyal adaleti bozduğu gibi bunun ekonomik ve sosyal olumsuz sonuçları beklenmelidir. Yeterli prim gün sayısı olmadan yükseltilen emekli maaşı emeklilik sistemini bozacaktır. Liyakat esas alınmadan yapılan terfi ve maaş zamları maaş dengesizliğine neden olacak, verimsizliğe neden olacak ve çalışma barışını bozacaktır. Ölçüsüz vaatlerin ekonomi üzerindeki yükünün yanında iş ortamında verimsizliğe neden olacağını unutmayalım. Önümüzdeki dönemlerde bunun sancılarını yaşayacağız. 

Sadece gelir yönünden değil, bu kez bazı grupların korunması, haksız yere yüceltilmesi, toplumda öne çıkarılması yanında bazı grupların ayrımcılık ve ötekileştirmeye tabi tutulması da sosyal adaleti bozar. Bu konudaki ayrımcı yaklaşımların ise özellikle seçime doğru değil de seçim dönemi dışında görüldüğünü söyleyebiliriz. Seçim döneminde “bir oy, bir oydur” yaklaşımı ile tüm kesimler seviliyormuş gibi yapılıyor.

Siyasilerin vaat ederken düşünmeleri lazım: Söylediklerim, yapacaklarım adalet getirir mi, sosyal ve ekonomik gelişmeyi, refahı sağlar mı?