Adil paylaşım ve eşitlik, sosyal devletin olmazsa olmazlarındandır. Hukukun üstünlüğünü kabul eden bir yapılanmada, kurumsal yapıların gözetim ve denetiminde, hiçbir ayrım yapmaksızın tüm vatandaşlar için uygulanması gereken yükümlülükler sosyal devletin temel görevidir. Vatandaşlık bağı ile bağlı olan tüm vatandaşlar için; ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yönden, devlet vatandaşların gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür. İnsan onuruna yaraşır yaşam koşullarını yaratma ve sunma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Bunun için vatandaşların ayrıca talepte bulunması gerekmez. Devletin uygulayabileceği pozitif ayrımcılık sosyal devletin görevleri arasındadır. Bunun için çocuklar, kadınlar, yaşlılar bu gözetilecekler kapsamındadır. Yaşayanlar için gösterilen özen, yaşam kolaylaştırıcıları içinde geçerlidir. Doğa, kaynaklar ve yaşam zincirinde yer alan öteki varlıklarda dikkate alınması gerekenlerdendir. Dünya insanlık ailesinin mutluluğu ve refahı bu yaklaşımla güvenceye alınır.

Devletin temel görevleri dendiği zaman ilk akla gelenler; eğitim, sağlık, güvenlik ve temel hakların güvencesidir. Temel haklar kavramında düşünce, inanç, örgütlenme ve girişim özgürlüğünün gözetilmesinin gerektiği vurgulanır.

Sağlık ve eğitim görevleri herhangi bir gerekçe ile, özel kişi ve kurumlara devredilemez. Aynı şekilde, güvenliğin de devletin kontrolünde olması gerekir. Devlet ile bireyler arasında örtük bir sözleşme var. Bu sözleşme yükümlülükleri yeni dünyaya gelen çocuklar ve vatandaşlığa kabul edilenler içinde geçerlidir. Özgür iradi katılımlı bir yapılanmada vatandaşlar ve devlet var. Devlet yükümlülüklerini, devlet omurgasını oluşturan kurumlar aracılığı ile yerine getirir. Eğitim ve sağlık kurumları bunların önde gelenleridir.

Sağlık ve eğitim sistemlerinin özele devredilmesi söz konusu kurumların ticarileşmesi ile sonuçlanır. Bu ise; “paran kadar sağlık” ve “paran kadar eğitim” biçiminde yaşama yansır(!) Oysa devleti var kılan devletin çatısını ayakta tutan kolonlar vardır. Bunların en olmazsa olmazları; eğitim, sağlık ve güvenliktir. Güvenlik, yaşama ilişkin tüm güvenceleri içerir. Ticarileştirme denen şey, özünde özelleştirmelerdir. Özelleştirmeler fiili olarak kamu varlıklarının yağmalanması eylemidir. Kamu varlığı kişi veya kurumlara devredildiğinde, ortaklıklarla ilgili olan hak sahiplikleri de ortadan kalkar. Oysa hak sahipliği, söz hakkı ve yönetime katılım hakkının güvencesidir(!) Özelleştirmeler sonucunda devlet, doğrudan ve açıktan egemen konumundaki sermayenin hizmetine girer. Paylaşım ve istihdam ise, nitelikli emeğin ülkesini terk etmesi ile sonuçlanır. Vatandaşlık bağının zayıflaması kaçınılmaz olarak kopmalara neden olur. Oysa ülkeler her koşulda nitelikli vatandaşlara gerek duyar(!) Sadece bununla kalsa iyi, bir bakan bir zamanlar şöyle demişti; “Büyümeden dar gelirliler dışındaki her kesim yararlandı(!)” Peki, dar gelirliler kim? İşçiler, memurlar, emekliler, çiftçiler ve küçük esnaf. Üstü üstüne koyduğun zaman 60 milyonu geçiyor. Daha açık ifade edersek; büyümeden pay alanlar %10, yararlanamayanlar ise, emeği ile geçinmek zorunda olanlar! İşsiz bırakılan milyonların payına da hiçbir şey düşmüyor… Bizlerde yoksullaştıran büyümelere tanık oluyoruz.

Amaç ortaklığı ile, aynı toprak parçasını vatan olarak gören bireylerin iradi katılımları onları ülkenin asli ortakları olarak kabul eder ve etmelidir de… Haklara ilişkin güvenceler var olanlar için geçerli olduğu gibi, ardıllar içinde geçerlidir. Bu insanlık mirasını hiçbir güç yok sayamaz! Özelleştirmeler böyle bir hukuksuzluktur. Ayrıca devlet, devlet olmanın gereği olarak gücü yetmeyen vatandaşlarına güç katmak zorundadır. Onlara ait olanları yakınlarına ve yandaşlarına vermek gibi bir hakları yoktur ve olamaz!

Sosyal devlet, yaşamsal ve çağdaş yükümlülükleri dikkate alan, adaletli bir paylaşım yaklaşımıdır. Refahın paylaşımının hukukun üstünlüğü temelinde gerçekleştirilmesi gerekir. Var olan ve yaratılan değerlerin, adil olarak paylaştırılması sosyal devletlerin önceliklerindendir.  Bu işi hayır severlikle karıştırmamak gerekir. Kaldı ki, hayır sever denen kapitalistler kimin yarattığı değerlerden kimlere ve hangi ilkelere uyarak yardım yapıyorlar? İlkeler, yasal dayanaklı kurumsal yapıların temel görevlerindendir. Sosyal devlet vatandaşlarının; sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel haklarını koruyup kollamakla yükümlü olan bir yapılanmadır…

 Sosyal Devlet Anlayışının Gerekleri Nelerdir?

·Sosyal devlet, eğitim ve öğretime önem vermelidir.

·Sosyal devlet, çevrenin korunmasından kent düzenlemesine kadar geniş alanda vatandaşları etkileyecek girişimlerde bulunur.

·Kamu kaynaklarını kullanır.

·Teknik gelişmelerle ekonomiyi vatandaşların yararına göre harmanlar.

·Sadece sayısal gelişmeye değil bütün vatandaşların yaşam kalitesine önem verir.