Bir tarihçi sadece gerçeği yazmakla yükümlüdür. Tarihçiler yazmadan önce tüm ilgili kaynaklara bakmak zorundadırlar. Kendi önyargılarını gözden geçirmeli ve bunların gerçeği etkilememesi için ellerinden geleni yapmalıdırlar.

Atatürk ün tam bağımsızlık ilkesi adım adım nasıl terkedildi. Türkiye Tam bağımsızken neden tam bağımlı bir ülke haline geldi? 
ABD Kongresi’nde konuşulan konu; mesela 1957 de Türk askerinin yıllık maliyeti 234 Dolar Pakistan’ın 272 Dolar ABD askerinin maliyetide 5463 Dolar imiş. Oraları işgal etmemize gerek yok işgal daha pahalı bu şekilde savaşan Türk askerini kullanmak her zaman daha karlı diyor. (Bu günlerde peşmergeler Türk askerinden daha ucuz olduğu için tercih ediliyor)
1983 e gelindiğinde rakamlar fırlamış. ABD askerinin yıllık maliyeti 90.000 Dolar, Türk askerinin yıllık maliyeti ise 6.000 Dolar 
Türk askeri çok ucuz ilk savunma hattında ilk ölecek kişi olarak görülüyor. Türk askeri çok ucuz ve bu nedenle ilk savunma hattında. Bu duruma nasıl geldik. Tatbiki yapılan İKİLİ ANLAŞMALARLA


TAM BAĞIMSIZLIKTAN TAM BAĞIMLIYA GEÇİŞ ANLAŞMALARI
Ülkenin İlk Teslimiyet Belgesi.
23 Şubat 1945 te Amerika ile Türkiye’yi koruma ve ödünç verme anlaşma imzalıyor.
Kanun No 4780 kabul tarihi 2.7.1945.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, savaş halindeki bir dünyada mülki tamamiyetini ve hükümranlık haklarını koruyabilecek bir durum da bulunmasını teminen mili! müdafaa vasıtalarım takviye etmek İstemesine; şeklinde devam eden bir anlaşma imzalanıyor mecliste onaylanıyor.
Türkiye imzaladığı Bu anlaşma ile Türkiye kendi toprak bütünlüğünü kendinin koruyamayacağını 23 Şubat 1945 tarihinde kabul etmiş oluyor.
Kasamızda 210 ton altın var iken ABD ile yapılan ikinci anlaşma, 08 Mayıs 1946 gün ve 4882 sayılı yasayla kabul edilen 10 milyon Dolarlık kredi anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde ABD'nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş savaş artığı malzemeleri satın alması koşuluyla Türkiye'ye borç verilmesiydi. 
Truman Doktrini nedir?

1947 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Harry Truman tarafından Sovyet tehdidine karşı hazırlanmış plandır. Truman Doktrini, Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası politikasının değiştiğini ve Sovyet karşıtlığının bu yeni politikada temel esas olduğunu ilan etmiştir. Ve bu kapsam altında Marshall Yardım Planı devreye girdi. 
03-12 Temmuz 1947 MARSHALL YARDIM PLANI ANLAŞMASI  5123 nolu kanun kabul tarihi 01.09.1947 (1947 yılında makine ve teçhizat alımı için Marshall Planı dâhilinde 615 milyon dolar yardım talebinde bulunan Türkiye,  4 Temmuz 1948'de ABD ile “Ekonomik İşbirliği Anlaşması” imzalayarak Marshall Planı kapsamında kredi alacak ülkeler arasına katılmıştır.)
Türkiye Marshall Yardımı nasıl yapıldı: Türkiye Marshall planına nasıl dahil oldu? Marshall Planı'na, ilk anda savaşa katılmadığı, yıkıma uğramadığı ve elinde döviz ve altın rezervi tuttuğu için dahil edilmeyen Türkiye, bürokratik çabalar sonucunda Avrupa'nın tahıl ambarı olmayı kabul etmek ve ağır sanayisinden vazgeçmek koşuluyla dahil edilmiştir.
Bu yardım Anlaşmanın bir şartıda bu anlaşma dağ taş duyacak şekilde BASINDA anlaşmanın reklamı yapılacak deniyor.(anlaşmanın 3. maddesi 2.bendi) 
Türkiye Hükümeti, Türkiye'nin hürriyetini ve bağımsızlığını korumak için ihtiyacı olan güvenlik kuvvetlerinin takviyesini temin ve aynı zamanda ekonomisinin istikrarını muhafazaya devanı maksadıyla Birleşik Devletler Hükümetinin yardımını istediğinden ve Birleşik Devletleri Kongresi. 22 Mayıs 1947 de tasdik edilen kanun ile Birleşik Devletler Başkanına, Türkiye'ye her iki memleketin egemen bağımsızlığına ve güvenliğine uygun şartlar dairesinde, böyle bir yardımda bulunmak yetkisini verdiğinden.
 Resmi gazetenin tarihi 5 Eylül 1947 sayısı 6699
Ülkenin Son Teslimiyet Belgesi De Budur.
4 Temmuz 1948 de Türkiye ABD ile ekonomik işbirliği anlaşması imzalamış. (4 Temmuz ABD’nin bağımsızlık günüdür).. Kanun no:5253 kabul tarihi 8.7.1948 resmi gazete yayın tarihi 13.07.1948 sayı 6956
Bu anlaşma ve kanun Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını yitirdiği anlaşma ve kanundur. Bu anlaşma gereğince madenlerimiz, eğitimimiz, ordumuz, sanayimiz, tarımımız ne varsa ABD’nin emir ve görüşlerine bırakılıyor Özellikle uçak fabrikalarımız ve silah üreten fabrikalarımız ABD’nin talimatlarınla kapatılıyorlar. İş adamlarımızdan Şakir Zümre, Nuri Killigil, Nuri Demirağ’nın  kurdukları  silah ve uçak fabrikaları kapatılıyor.
(ABD MARSHALL YARDIMI ADI ALTINDA TÜRKİYE''DE ÜRETİM YAPAN UÇAK FABRİKASINI KAPATILMASINI ŞART KOŞTU
1926-1942 yılları arasında 7 ayrı modelde toplam 212 uçak üretilen Kayseri Uçak Fabrikası. Tamamen yerli tasarım olarak üretilen uçaklar ilk Danimarka'ya satılmış, Avrupa'dan sipariş yağmış ve ABD'nin Marshall yardımıyla bitmiştir. 
CUMHURİYETİN KANATLARI
Atatürk'ün Uçak Fabrikaları
Cumhuriyeti kuranlar,1926-1950 arasında;
 1926-Kayseri Uçak Fabrikası
 1942-THK Ankara Uçak Fabrikası
 1945-THK Ankara Uçak Motoru Fabrikası
 1949-Ankara Rüzgar Tüneli'ni kurdu.)

 27 Aralık 1949 ABD ve TÜRKİYE arasında tarihinde imzalanan eğitim anlaşması. “FULBRİGHT ANLAŞMASI.” (Fulbright Programı, 1946 yılında, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Amerika Birleşik Devletleri Senatörü J. William Fulbright'ın eğitim ve kültürel değişim yoluyla, ülkeler arasında ortak bir anlayış geliştirmek amacıyla Amerikan Kongresi'ne sunduğu bir kanun teklifiyle başlatılmıştır. Fulbright Programı, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkeler arasında kültürler arası ilişkileri, kültürel diplomasiyi ve kültürler arası yetkinlikleri bilgi ve beceri alışverişi yoluyla geliştirmeyi amaçlayan Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Değişim Programlarından biridir.)  
Gibide gözükse uygulama da öyle olmadığı ilerleyen günlerde kendini göstermiştir.  Bu antlaşma sayesinde Türkiye’nin eğitim sistemine müdahale hakkı elde etmiş olup başta Köy Enstitülerinin pasife edilmesini ve ileri günlerde kapatılmasını sağlamıştır. Ve daha sonra ders müfredatlarına müdahale ederek “Batı Merkezli Tarih” anlayışını okullara girdirmiştir. 
Tüm zamanların en iyi fizikçilerinden kabul edilen Albert Einstein, diyor ki: Bir ülkeyi yıkmak için Hidrojen bombası atmaya gerek yok, eğitimini boz yeter. İşte sömürgeci devletlerde bu düşünceyle sömürecekleri ülkelerin işe eğitim sistemlerini bozmakla başladılar. Bunlardan biride Türkiye’dir. 

Doğan Avcıoğlu nun çıkardığı "YÖN DERGİSİ "15 Temmuz 1966 tarihinde İnönü ile yaptığı bir röportajı yayımlıyor.
***
Derginin kapağı: Devlet teşkilatımızdaki Amerikan Ajanları.
****
İnönü: Amerikalıları kovar isek başımıza neler gelir kestiremem diyor. 
****
Bu dergide Amerikan ajanları nerede görev yapıyor şema ile kurum kurum gösteriyor.
İnönü aynen şu cümleleri kullanıyor "Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev, veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurdan önce, sefirden öğreniyorum. Bağımsızlık savaşından sonra Lozan’da esas mücadele bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa sınırlar zaten fiili durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda çözerdik. Bütün mücadele idaremize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük ödünlerde bulunmaya hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk. Onlar bizim neden inatla reddettiğimizi biliyorlardı. Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vadederler. İmzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayınız ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez..”.
"""
ABD ile yaptığı ikili anlaşmaların ülkeyi nereye getirmiş olduğunu kendi itiraf ediyor.
27 Ocak 1970 yılında Devrim gazetesi muhabirin sorusuna: İnönü: "ikili anlaşmalar oldubittiye geldi."  Diye cevap vermiştir.
Kaynak : Tarihin Bilinmeyen Yüzü yayım tarihi..09.12.2017 
Cengiz Özakıncı-Levent Yıldız."

Türkiye 23 Şubat 1945 te Amerika ile Türkiye’yi koruma ve ödünç verme anlaşma imzalıyor.    
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında 23 ŞUBAT 1945 tarihinde Ankara'da imzalanan ve Amerika Birleşik Devletlerinin 11 Mart 1941 tarihli kanununda yazılı yardımla ilgili esaslara ilişkin olan Anlaşmanın onanması hakkında kanun 
(Resmî Gazete ile ilânı : 10 . VII. 1915 - Sayı : 6053) No. Kabul tarihi 4780 2.VII.1945
Bu anlaşma ile Türkiye kendi toprak bütünlüğünü kendinin koruyamayacağını  23 ŞUBAT 1945 tarihinde kabul etmiş oluyor. Bu anlaşmanın 2.maddesi şöyleydi: "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, müsaade edebileceği bilgileri, hizmetleri, maddeleri ve kolaylıkları ABD’ne temin etmekle görevli olacaktır".
Bu anlaşmadan sonra;
Amerikan donanmasının MİSSOURİ ZIRHLISI, 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a geliyor ve büyük törenlerle karşılanıyordu. O günlerde TBMM’de inanılması güç konuşmalar yapılıyor, Atatürk’ün tüm yaşamını adayarak sağladığı TAM BAĞIMSIZLIK, ULUSAL ONUR GİBİ KAVRAMLAR ADETA YOK SAYILIYORDU. Başbakan ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU, o günlerde, Amerika’ya 4.5 milyon dolarlık borcun ödenmesi üzerine yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Hepimiz inanıyoruz ki, biz bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz. Amerika’ya, bir de manevi borcumuz vardır ki; onu da, hürriyet, adalet, istiklâl ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak suretiyle ödemeye çalışacağız”.
***
Ve bu gemiden inen CIA ajanları ülkenin her kurumunda görev yapmaya başlıyor. ABD ile yapılan ikili anlaşmaların kaç tane olduğu, hangi bakanlığı ya da bakanlıkları ilgilendirdiği, ne zaman yapıldığı, süresinin ve uygulama sorunlarının neler olduğunu bilen bir devlet kuruluşu yoktu. Amerikalılar bu durumdan yararlanıyor ve zaman zaman, anlaşmalarda olmayan uygulamaları da varmış gibi öne sürüyordu.
27 Mayıs 1960’dan sonra, Amerikalılarla yapılan ikili anlaşmaların neler olduğunu incelemek üzere, anlaşmaların bir araya toplanması Dışişleri Bakanlığı’ndan istendi. Yapılan uzun araştırmalardan sonra anlaşmalar bir araya getirildi ve Amerikalıların ellerinde olduğunu söylediği kimi ikili anlaşmaların, Türk arşivlerinde olmadığı anlaşıldı.
1966 yılında Genelkurmay Başkanı olan Cemal Tural ikili anlaşmalar sorununa önem verdi. Bu iş için bir çalışma ekibi kurdurdu. Dışişleri Bakanlığı’nın bilgili ve genç elemanlarının da katılımıyla konu ele alındı. Tam bu sırada, Genelkurmay Başkanı ABD’ye davet edildi. CEMAL TURAL, Cumhurbaşkanı protokolü ile karşılandı. Tural döndüğünde ikili anlaşmalar konusunda farklı düşünmeye başlamıştı. Genelkurmay artık komisyona katılmıyordu. Konuyla ilgili karargah subayları ya yerlerinden alınmış ya da emekli olmuştu.
İkili anlaşmalar, Türkiye’nin geldiği durumu gösteren ögeleridir. Toplum yaşamındaki yerleri, hiçbir hükümetin karşı çıkmadığı ya da çıkamadığı düzeyde yerleşik durumdadır. Bağımsız ulusal politika belirleme ve uygulama, düşünsel düzeyde bile artık gündemde değildir. Devleti ‘küçültmeyi’ amaç edinen politikacılar, her dönemde değişik parti adlarıyla devlet yetkilileri durumuna gelmektedir. 
Kaynak : Metin Aydoğan ABD nin Türkiye ye Yerleşmesi 

UZMANLAR VE YAPTIKLARI

27 Aralık 1949 tarihli ikili anlaşmayla, Türkiye’ye ABD’nden gelen uzmanların niteliği ile ilgili olarak 1960 Milli Birlik Komitesi üyesi ve tabii senatör E.ALBAY HAYDAR TUNÇKANAT şunları söylemişti: “Amerikalılar Türkiye’ye genellikle Türk düşmanı konumundaki personelini gönderir. Bunlar Türkiye ve Türkler hakkında geniş bilgilerle donatılırlar. Bu kişiler şirket müdürü, uzman, danışman, ticaret yetkilisi, er, subay ve turist olarak ABD pasaportuyla gelip, ikili anlaşmaların sağladığı geniş imkanlara dayanarak, Türkiye’deki özel görevlerini büyük bir serbesti içinde, kimsenin müdahalesi olmadan yaparlar. Türkiye’yi karıştırmak, parçalamak için, yerli işbirlikçilerle birlikte yerel örgütler kurarlar, hükümetleri düşürdükleri bile söylenir... Türkiye’deki devrimci ve anti-emperyalist, Atatürkçü her hareket komünistlikle damgalanarak sol tehlike büyütülürken her türlü sağ ve gerici hareketlere milliyetçi nitelik verilip örtülerek, Türkiye için asıl büyük tehlike, sinsi bir biçimde yerli ve yabancı para ve ideolojilerle beslenip kuvvetlendirilir
Kaynak : Metin Aydoğan ABD’ nin Türkiye’ye girişi..

    Sonuç: Türkiye Sovyetler Birliği (CCCP) tehlikesi bahane edilerek, küçük Amerika sevdası yüzünden Atatürk’ün “Tam Bağımsızlık” anlayışı terk edilmiştir. Günümüzde de hala bedel ödemeye devam ediyoruz.