Yaşam her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Bu zor yaşama bir de kış koşulları eklenince dahada dayanılmaz bir hal alıyor. Bir özdeyişimiz vardı, derdi ki; “Bugünün işini yarına bırakma.” Bu uyarıyı güncellersek, şöyle diyebiliriz; yarının alış-verişini yarına bırakma! Çünkü her gün fiyatlar artıyor. Bugün alabileceğin bir şeyi, yarın aynı fiyata alamayabilirsin.
Enflasyon düşüyor iddiası gerçeği yansıtmıyor. Bu iddianın yaşamda karşılığı yok. Enflasyon dendiğinde, mal ve hizmetlerin fiyatlarının arttığı kastedilir. Enflasyonun düşmesi, fiyatların düşmesi anlamına gelir. Çevremizde fiyatı düşen bir ürün var mı? Bunu somut örneklerle açımlayalım. Peynir fiyatı 150 lira iken; 100 liraya geriler ise, o zaman enflasyon düştü diyebiliriz. Peynir fiyatı 150 lira olarak devam ettiği sürece bir fiyat artışı olmasa da bu enflasyonun düştüğü anlamına gelmez. Şunu söyleyebiliriz; enflasyon artış hızı düştü. Yoksa enflasyon düştü söylemi gerçeği yansıtmaz. Gerçeği yansıtmayan bu söylem, kitleleri yanıltır. Bir zamanlar rahmetli Süleyman Demirel şöyle demişti: “Yazın Bulgaristan’dan biz elektrik veriyor, kışın Bulgaristan’dan biz elektrik alıyoruz.” Bu söylenen doğru ama yanıltıcı. Sanki kışın Bulgaristan’a biz elektrik veriyoruz gibi anlaşılabilir.
Enflasyon %84’ten %64’e düşse bizim haberimiz olmaz mı? Biz bu ülkede yaşamıyor muyuz? Yaşama ilişkin temel maddeleri her gün tüketiyoruz. Onları alırken bir bedel ödüyoruz, o bedeli bizden daha iyi kim bilebilir?
Uçurum insanlarını, konu ile ilgili bir şiirimle anlatayım. Bu arada, Pablo Neruda’nın şiire ilişkin bir sözünü de paylaşmış olalım: “Şiir onu yazana değil, ihtiyacı olana aittir.”


UÇURUM İNSANLARI.
Yüreklerinde kopmuş yaprakların hüznüyle;
Önce en yoksullar ve işsizler gittiler!
Yığınlar hiç ses çıkarmadı(!)
Yoksulları görece yoksul olanlar,
Yani dar gelirliler izledi.
Kanadı dökülen kuş çaresizliğinde…
Ötekilerin kılı bile kıpırdamadı!
Tökezlediler, sindiler ve silindi renkleri.
Dondu bakışları ki; yüzleri taştan duvardı.

Yordu insanları insanlıktan uzaklaşanlar!
Orta kesimin ayakları yerden kesildiğinde;
Tutunacak hiçbir şey bulamadı ki!
Ne hak ne hukuk ne de adalet kalmamıştı!
Gülümsemelerle birlikte soldu cümle renkler!

Teker teker uçurumdan yuvarlanıyoruz.
Ve yuvarlanırken, ardıllarımızı da sürükleyerek.
Bir avuç çıkarcı azınlık dışında;
Ki onlar, kendilerine ait olmayanlara el koymuştular!

Çevremiz kırık dökük yaşantılar ormanı,
Soygunlara kör, haksızlıklara duyarsız…
Yama tutmayan yanlışlar bitirdi adaleti!
Ve inandıklarının ve güvendiklerinin kazdıkları
Kör kuyulara düştüler.
Uçurum insanları, kanat peydahlansın diye beklerken;
Buridan’ın eşeği aç iken, susuzluktan öldü(!)

“Koşullar ne kadar kötüyse, umut yaratmak gereksinimi de o kadar yüksek oluyor. Yaşar Kemal’e göre durum ne kadar umutsuzsa o kadar güçlü doğuyor umutlar. Çünkü insan, umutsuzluktan umut yaratan bir canlıdır. (ZAFER KÖSE)