Bizde vergiyi ağırlıklı olarak nihai tüketici öder. Fiili olarak ise, yakasını kaptıranlar öder. Hal böyle olunca bir kısım yükümlüler bir biçimde vergi ödemekten kaçınırlar. Kayıtsız olarak çalıştırılanlar bu kapsamdadır. Aynı şekilde kayıt dışı iş ve işlemlerde de vergiden kaçınılabilir. Farklı adlar altında aynı kaynaktan, birden fazla vergi alınır. Dahası, verginin de vergisi alınır. Olay şöyle gelişir; bir kaynaktan bir vergi kesildiğinde vergi matrahı alınan vergi kadar azalır. Aynı matrahtan başka adla alınan vergi uygulamasında da önce alınan vergi alındıktan sonra kalan miktar üzerinden alınmalıdır. Bu yapılmaz ise, verginin vergisi alınmış olur. Doğrudan vergiler dolaylı vergilerden az olur. Dolaylı vergiler ağırlıklı olarak tüketim maddeleri üzerine yüklenir. Aynı şekilde hizmetlerden de çok vergi alınır.

Verginin kaynağı varlıklar ve gelirlerdir. Gelir vergisi kurumlardan da alınır. Fakat kurumlardan vergi almak neredeyse bir istisna sayılabilir. Vergi muafiyetleri ve teşvikler genellikle kurumlar yararına uygulanabilir. Aynı veya benzer yaklaşımı bazı dernek ve vakıfların iktisadi teşebbüsleri nedeniyle elde ettikleri gelirler için uygulanabilir. Bu yanı ile teşebbüsler arasında haksız rekabete neden olunur. Kamu yararına, sıfatının arkasına geçenlerin, önünü almak mümkün olmaz!

Servetler üzerinden alınan vergilerde ilk sırayı emlak vergisi alır. Motorlu taşıtlar vergisi ve veraset ve intikal vergisi servet üzerinden alınan vergilerdir.

Harcamalar üzerinden alınan vergiler çok çeşitli olmasına karşın, KDV ilk sırayı, ÖTV ikinci sırayı alır. Resmi işlemlerden dolayı alınan harçlardan söz edebiliriz. Şans oyunları, banka ve sigorta işlemlerinden de vergi alınır. Yeri gelmişken, anlamakta zorluk çektiğim bir konuyu paylaşmak istiyorum. Milli Piyangonun niçin satıldığını hiç anlamadım. Fakat eskiden şans oyunlarında gerçek anlamda insanlara şans tanınırdı; şimdi normal şansa şans tanınmıyor gibi…

Tekrar konumuza dönelim. Vergi özünde bir zor alımdır. Bu özelliği dikkate alındığında; denetlenebilirliği ile hesap verebilirlik ilkelerine uymak, şeffaflık ve güvenirlik açısından olması gerekenlerdendir. Var olanların ve olabilecek olanların varlık sürdürümünü güvenceye almak açısından makul bir verginin olması gereklidir. Vergiye konu olan varlıklar ve gelirlerin güvenli bir ortamda üretkenliğini sürdürmesi, devletinde varlık nedeni ve güvencesidir. Bu gerçek dikkate alındığında özelleştirmeleri anlamak güçleşmektedir.

Devlet, tasarrufunda olan varlıklar nedeniyle kazandığı zaman, temel görevlerinin yanı sıra refaha, kalkınmaya ve istihdama katkı sunar. Devletin klasik görevlerinin önde geleni; eğitim, sağlık ve güvenliktir. Aynı kaynaklar özelleştirildiğinde, o varlıklar üzerinden kazanç elde edenlerin bir kısmı kazandıklarını kendilerince daha güvenli gördükleri ülkelere aktarırlar(!) Bu noktada bazı kişilerin kazançları ülkenin kaybı olabilir(!) Oysa üstte saydığımız temel görevler devletin varlığının, birliğinin ve geleceğinin güvencesidir. Eğitimi, sağlığı ve güvenliği özel alana terk etmek, genel çoğunluğu terk etmekle eş anlamlı olabilir.

Adil bir vergi düzeni, kazananların olduğu kadar, kazanma olanağı bulamayanlarında (işsizler, dar gelirliler) güvencesidir. Sosyal devlet, hukukun üstünlüğü temelinde demokratik yol ve yöntemleri benimseyerek uygulayan devlettir. Sosyallik olgusunun temelinde adalet ve eşitlik vardır. Bu algı genel ve yaygındır. Varlık güvencesinin temeli, sosyal güvenlikle var olmaya devam edebilir.

Vergiler her koşulda meşru bir kaynağa dayanır. İstikrar ve adalet açısından bakıldığında, vergi kaynağının; siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan korunması gerekir. Altın yumurtlayan tavuk, yaşatılırsa yararlı olmaya devam eder. Altın yumurtlayan tavuğun varlığını sorunsuzca sürdürmesi için, demokratik yapı, olmazsa olmazlardandır.

Ülkenin zenginlik kaynakları her koşulda ülke yararına kullanılmalıdır. Bir ülkedeki zenginlik kaynakları o ülkenin öz vatandaşlarının doğal ortakları oldukları varlıklardır. Bu kaynaklardan tüm vatandaşların adil olarak yararlanması gerekir. Kaç tane Kanadalı şirket ve yerli ortağı bir araya gelse Kaz Dağlarını geri getirebilir? Aynı soru Uşak, Artvin, Erzincan, Kütahya ve diğer yerler için sorulabilir. Altın madeni işleticilerin ülkeye bıraktığı, çıkardıkları madenin %1 ila %3’ü arasında olduğu iddia edilmektedir. Doğru mu, değil mi bilmiyorum. Ama geride bırakılan geleceksiz bir doğanın kime ne yararı olabilir?