Barış, öz saygı, hoşgörü, uzlaşma, duygudaşlık ve farklılıkların birlikteliğinin kabulünü zorunlu kılar. Bu olumlu niteliklerin içselleştirilmesi barışın güvencesi olabilir. Barış istencinin sürekliliği, öncelikle dünya insanlık ailesinin, sonra da tüm varlıkların yararınadır. Özgür birey barışın temel öznesidir. Bireyden başlayan barış istemi helezonik bir yol izler. Başladığı noktaya, başladığı noktayı aşarak ulaşır. Bu güçlü bir ileri sıçratan geri besleme yansımasıdır.
Barış öncelikle onun varlığını sürdürebileceği ortamları yaratacak ve koruyacak olanların var olması ile ilişkilidir ki; burada özgür bireylerden söz etmekteyiz. Sorun algısı, kişisel çıkarları aşan, ülke ve dünya insanlık ailesiyle birlikte tüm öteki varlıkları da dikkate alan bir yaklaşımdır. Bu nitelikleri, iç barışını kurabilen bireyler gerçekleştirebilir.
Beynime diyorum ki; yaratıcılığın ve üretkenliğin seni ve sen olan beni mutlu eder. Mutluluk üretkenliğin yakıtıdır. Üretkenlik ise, sorun çözmede bir olmazsa olmazdır. Bir sorun var olmasına karşın, algı sınırları dışında kalınca yok hükmündeymiş gibi olur. Bu durum hiç olmamak anlamına gelmiyor. Sorun, ilgili kişilere dokununca su yüzüne çıkıyor. Çözüme ilişkin ertelemeler veya gecikmeler, her koşulda çözümü güçleştirir. Bir sorunun çözülmesi sorunsuzluk anlamına gelmez. Her çözüm bir veya birden çok yeni soruna kapı aralar. Bu nedenle duyarlı yaşamlar, bir çözümler dizgesidir.
Çözümün ekonomik ve tutarlı olması, çözüme ilişkin güçler birlikteliğinin dayanışmasına bağlıdır. Bir beden iç dayanışmasını bilinçli olarak düzenlemezse, sürekli olarak gereksiz güç kaybı yaşar. Güç kaybı başlı başına bir sorundur. Duyarlı algı ve bilinçli katılım çözümü kolaylaştırır. Lafın özü şu: Barış iç barışla başlar ve buradan doğal yaşam alanlarına aktarılır. Önce öpeceksin kendi yüreğini,/Sonra kutsayacaksın öz saygını./Güveneceksin orkestra şefi beynine./Ve vücudunun bütün organları,/El ele vererek üretecek mutlulukları./Yürüyecek yaşama, bedenin birlikteliği!
Barış, yaşam sürdüğü sürece unutulmaması gereken üstün bir niteliktir. İnsanlığın hiç solmayan umutlarından biri, evrensel barışa ulaşabilmektir. Çünkü barış mutluluk demektir. Barış insan ilişkilerinin yeniden düzenlenerek, hukuka dayalı bir eşitlik temelinde kurumsal ve yasal güvencelere kavuşturulması demektir. Bir başka ifade ile insanın kendisiyle, insanın öteki insanlarla, insanların tüm canlılarla ve insanların doğa ile barışık olması anlamına gelir. Ayrıca devlet örgütlülüğünün özgür iradi katılımcı eşitlerinin yarattıkları kurumlar bileşkesi(devlet) karşısında da eşitliklerinin her koşulda ve her alanda sürdürülmesidir. Bu temel saptamalar doğrultusunda şöyle bir barış tanımı yapılabilir: Bireylerin, etnik ve dinsel toplulukların, ulusların, tüm canlılarla birlikte, varlıkları koruyan ve yeni yaşamlar üreten ortamlarla ilgili sorun ve çelişkileri insanlık onuruna yaraşır biçimde çözüme kavuşturma bilinç ve iradesidir! Bu tanım kaçınılmaz olarak bir küresel bakışı yansıtır.
Küresel barışın önündeki en büyük engel, savaştan çıkar sağlayan; sağladıkları çıkarlarla güç ve konumlarını pekiştirenlerdir. Güç her koşulda ve bir biçimde iktidar ile ilişki kurma gereği duyar. Dahası güç sürekli olarak iktidara akarak varlığını güvenceye alır. Zaten güç iktidar demektir. Savaş baronları var oldukları sürece gerçek bir barıştan söz etmek güçleşmektedir. Farklı bir açıdan bakıldığında ise; sınıfsal farklılıklar var olduğu sürece, savaşlar kaçınılmazdır!
Barış, tüm insanlığın gözetim ve denetimine bırakılan ve yaşamdan sonra gelen ama yaşamın insan onuruna yaraşır biçimde sürmesi için olmazsa olmazların önde gelenidir! Dünya insanlık ailesinin en kaçınılmaz hak ve ödevlerinin önde geleni; sürekli bir barışı tüm koşullarıyla sağlamak ve sürdürmektir!
Savaşa karar verenlerden ve onların işbirlikçilerinden barışçıl bir ortam yaratmaları beklenmemelidir(!) Çünkü biz aymazlar, böyle bir çıkmaz sokağa sapmaktayız! Savaştan çıkarı olanlar barışı değil savaşların kaçınılmaz hale geldiği ortamları yaratmaktadırlar. Dar bir açıdan bakılmadığında, savaşların kazananının olmadığı görülür. Çünkü savaşlardaki kayıp sonuçta dünya insanlık ailesinin kaybıdır!