Barış sevecenliktir, üretkenliktir, paylaşım özgürlüğüdür ve yeniden yaratmaktır geleceği. Kendisi için istediklerini başkaları içinde isteyebilmektir. Kucakladığı sevinci sevdiklerine taşıyabilmektir. Tanımaktır, anlamaktır, yorumlamak ve anlatabilmektir. Dahada kısacası, yaşamı yeniden üretebilmektir. Üretildiği varsayılanları gözü kapalı biçimde kabul etmeden, özgürce sorabilmektir sorularını. Sorduğu soruların yaratıcılığında yaşama tutarlı ve geçerli katkılar sunabilmektir.

Tutsak aldılar doğanın can damarlarını,

Ağaçlarda kurudu yeşilin gözyaşları…

Engel oldular canlıların suya erişimine.

Sırtından hançerlenen yaşamı öksüz bıraktılar!

Yaşamı doğal akarlarında bırakmadıklarında ve el attıklarında taşın toprağın rahmine ve gözyaşlarına akan suların; yaşamlar doğalından sapar. Çıkarların ürettiği ucubeler, çelme takar yaşamlara!

Evet kaybettik, ama hiç vazgeçmedik ki;

Yaşamı yaşanılası kılmak isteyen özlemler,

Direndiğimiz sürece hep bizimleydi…

Çünkü yenilmek, yenilgiyi kabul etmekti!

Onurlu yaşamlar için mücadele edenler bitti demeden bitmez yaşamın kavgası. Bir yurtsever her şeyden önce sevmeye kurguludur bu nedenle yaşadığı sürece bitti demez!

Bir uzun geceydi ki, darbeler hiç bitmedi!

Ve dökülen yapraklar yalnızlığa bırakıldı…

En derin sessizlikte alazlanan kıvılcımlarlaydık.

Ve yeni sayfalarda da gecenin ayak izleri vardı!

Yaratıcılıkları, özgürlükleri ve özgüvenleri köreltilen çocuklar, büyüdükleri zaman biat eden sıradanlara dönüşürler. Emir alacak konuma düşürülen yığınlar daha kolay yönetilenlere dönüşürler(!) Her şeyi inanç temelli kurgulamak, dinamik bir yaşam gerçeği ile bağdaşmaz!

Baharı ve denizi yüreğinde saklarken,

Göverir martılar, çığlıkları çiçeklenir.

Ve kanatlanır can sıcağında umutlar;

İlmik ilmik dokunurken yüreklerde sevda!

Sevda var olmanın en doğal ve gerekli halidir. Bir halk söylemimiz der ki; “El oğlu bırakmaz ki, dana kapıya gelsin!” Kişisel kör çıkarların yaşama yaptığı ihaneti hiçbir varlık insanlar gibi yapamaz! Yaşamı kısırlaştırılan yığınlar, yaşamlarını sürdürmek için insanlıktan uzaklaşama zorunda kalırlar. Tıpkı bir zamanlar bizimle birlikte olup da sonra bizden ve insanlıktan uzaklaşanlar gibi…

Ne hale getirdiniz bu ülkeyi görüyor musunuz?

Suskun umutlar yollarda, isyanlar ayakta!

Yürekten paylaşılan bir sevin içindir düşlerimiz;

Birgün mutlaka tanık olacağız tarihin yazılışına!

Sınıf içi dar grup dayanışması, servetin hızla el değiştirmesine neden oluyor. Aynı süreçte kurumların varlığı, yasaların üstünlüğü ve yasalar önünde eşitlik ilkeleri görmezden geliniyor. Her şeyi ve her biçimde yaşama ayrıcalığını kendisi için doğal görmek en büyük haksızlık ve hukuksuzluktur. Birgün mutlaka yığınlar bu aykırılığı görecektir!

Sana şafak topladım uyanan umutlardan.

Gün ışığı bekleyen sevdaların koynunda.

Düşünmenin alazında ayaklandı tomurcuklar.

Meltemli tenlerde uyanan tüm renklerle birlikte…

Ve bir gün mutlaka tüm varlıklar için güneş doğacak ve “kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak!” Yaşamak doğal akarını bulunca, her şey çok güzel olacak…

Taşırma yüreğimi, denizler boğulmasın…

Karanlığı yırtan düşlerimiz, umutlarımızda kalsın!

Mevsimsiz bahar ne zaman gelirse, başımız gözümüz üstüne…

Sürgünler filizlensin, tomurcuklar güle dursun…

Güzel en güzele giderken şahlanır. Sevdayı bir güzel güzeller ki, canlar; umutlar çimlenir, sürgüne durur yüreklerdeki tomurcuklar. Yürek yeşili ile ufukta kucaklaşır mavilikler…

Umut geleceğe bakan gözdür…

Yürekte demlenen sevda bedene közdür!

Bir gonca renklere soyunur yaşama sevincini;

Ve köz beklerken rüzgarını, yürek alevlenir!

Birgün o alevli yürekler bir araya gelip el ele verdiklerinde; onları tutuşturmaya tek bir kıvılcım bile yeter!