Siyasilerin öncelikli görevleri arasında kaynakları kamu yararına kullanma, mevcut kaynakları koruma ve yeni kaynaklar yaratma var. Bunların yanı sıra, kaynakları sosyal dengeleri bozmayacak biçimde adil olarak paylaştırmalıdır. Liyakatin önceliğini unutmamalı. Temel hakları gözetirken hukukun üstünlüğüne bağlı kalmalı ve fırsat eşitliğine uymalıdır. Yeni kaynaklar yaratma konusunda da insan kaynağı önceliğini elden bırakmamalıdır.

Kaynaklarımıza gerektiği gibi sahip çıkıldığından emin değilim. Aslında kaynak, kelimenin tam anlamıyla ülke demek. Ülkemize gerektiği gibi sahip çıkabiliyor muyuz? En başta insan kaynağımız. Nitelikli vatandaşlarımız ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor ise, ortada çözülmesi gereken sorunların olduğu kesindir. Nitelikli işgücü kaybı aslında ülkemizin kan kaybetmesidir(!) Yetişmiş insanlarımız ülkelerini terk ederken; sınırlarımızdan kontrolsüz biçimde farklı adlar altında yabancılar giriyorsa, beka sorununun olduğu kesindir. Farklı fakat tutarsız gerekçelerle bu sığınmacıların Avrupa’ya geçişlerini engellemek ülke yararına mıdır acaba?

İşbirlikçilerle yağmacı madenciler ülkemizin kaynaklarını yağmalamaktadırlar. Siyanürle altın çıkarmak, taammüden yok etmenin bir başka biçimidir. Çıkarılan altının %2’si kadar bir pay almak nasıl bir mantığın ürünü olabilir? Maden yasasını yabancı madencilere yaptırırsanız ve 12 kez yasada değişiklik yaparsanız bu sonuçlar kaçınılmazdır. 10 ton altın çıkarıp, ülkenin payı olarak 59 kilogram altın almak ne demektir? Üstelik altını çıkaran yabancıların beyanı üzerinden pay almak gerçekçi olabilir mi? Çıkarılan madenden alınacak olan pay, geride bırakılan tüm sorunları çözmenin de ötesinde vatandaşların refah düzeyini yükseltmeli ve sorunlarının çözüme katkı sağlamalıdır.

Madeni işleten şirket, 1500 dolayındaki çalışanına 130 bin lira “tüm haklarından vazgeç” parası vermiş. Kıpırdadığın an, yasal faizi ile geri alırım tehdidi ile insanlarımız baskı altına alınmış. Temel hakları yok sayan bir kölelik sözleşmesi nasıl yapılabilir. Devlet vatandaşlarını, egemenliğinin gereği olarak korumakla yükümlü değil mi? Demek ki cumhuriyetimiz, kimsesizlerin kimsesi olmaktan çıkarılmış. O topraklar ülke egemenliğinin güvencesi altında değil mi? Sadece topraklarımızı kaybetmedik, sularımızı, bitkilerimizi, sağlığımızı da kaybettik. Özgürlüklerimizle birlikte öz güvenimizi de kaybettik(!)Özge Güneş’in, İliç’e ilişkin değerlendirmesi bu gerçeğe vurgu yapıyor: “… İliç halkının iradesinin, köyde tarımsal üretimin yapılamaz hale getirilmesinin, köylülüğün gasp edilmesinin bu ölümcül emek rejiminde oynadığı rolü teslim etmek gerekiyor. Tıpkı Bergama’da, Soma’da olduğu gibi. Halkın iradesinin gaspıyla başlayan, denetimsizlik ve plansızlıkla beslenen üretim süreçleri emeğin gerçekleşme koşullarını da, yeniden üretimi ya da gündelik hayatın örgütlenişini de belirliyor ve neticede tüm köyü bir şirkete çalışır hale getirebilecek bir güce erişiyor. Üstelik sömürmesini pek iyi bilen kimse de sorumluluk almıyor.” Sadece sömürenler değil, sömürenlere o olanakları sağlayanlarda sorumluluktan kaçmaktalar(!)

Bu şekilde altın çıkarılmasına izin verilmesinin Türkiye’ye hiçbir yararı yok! Şu anda Türkiye’nin yapabileceği en iyi şey, tüm maden şirketlerinin ruhsatlarını iptal etmektir. MTA’yı yeniden eski günlerindeki saygınlığına kavuşturarak ülkemizin çıkarlarını güvenceye almaktır. Altın çıkarma işlemi bir avuç azınlığın varlığına yeni varlıklar katması için olursa, bu ülkeye ihanetle eş değerdedir. Yığınlar yoksullaşırken az sayıda insan zenginleşiyorsa o ülkede demokrasiden söz etmek güçleşir. Dahası, her geçen gün zulüm ve şiddet artar. Yoksulluğun en büyük şiddet olduğu unutulmamalıdır. Vatanına ihanet edebilecek olanlara fırsat tanınmamalıdır. Bu ülke Ulusal Kurtuluş Savaşını ne için verdi? Şehitlerimiz, ülkenin egemenliği ve bağımsızlığı için canlarını vatanlarına feda ettiler(!) Peki, şimdi egemenlik ve bağımsızlık kaldı mı?

Evet, bayrak inmedi ve ezan susmadı(!) Yağmalanan doğamız can çekişiyor! Topraklarımız, suyumuz ve havamız zehirlendi. Evet, bayrak inmedi; ezan susmadı…Bitkilerimiz ve hayvanlarımız yok artık! Yaşamımızı sürdürmekte zorlanıyoruz. Elin oğlu, işbirlikçilerle birlikte ülkemizin zenginlik kaynaklarını yağmalayıp gidiyor…Üstelik bunu yaparken uygun kredi alıyor, teşvikler alıyor, muafiyetlerden yararlanıyor ve gerektiğinde vergi borçları siliniyor!  Oysa vergi tahakkuk ettiği an halkımızın alacak hanesine yazılır. Ne yazık ki, bize ait olanlar bize sorulmadan elimizden alınıyor! Milli iradeden kim ne anlıyor, bilemem ama; bayrak inmedi ve ezan susmadı!