Gölge gün boyunca bir kez ve çok kısa bir süre gerçeklikle buluşur. Onun dışında yetersiz veya aşkın bir temsil söz konusudur. Gölgeler uzadıkça gerçeklikten uzaklaşırlar!
Bizimle aynı mahalleyi ve aynı sokağı paylaşanlar, iktidarla yakınlaşınca, ağır ağır bizden uzaklaşmaya başladılar. Onlar yanımızdan geçip giderken; heyecanlı ve mahcuptular.
Ağır ağır değişmelerine karşın, hızla farklılaşmaya başladılar (!) Siyasi, ekonomik ve sosyal farklılaşmaları giderek hızlandı. Sonra aramıza uçurumlar inşa ettiler(!) Daha sonra biz onlar için ötekiler olmuştuk!


GERÇEK BÖLÜCÜLER…
Bölmek bir fiili durumdur ve eylemden sonra ortaya çıkar. Bölücülüğün sözde olanı kâğıt üzerinde ve muhaliflerin suçlanması sürecinde kullanılır. Bölücülüğün fiili olanı paylaşımla ortaya çıkar. Her birey ülkesinin doğal paydaşıdır; bu hak onlara bir lütuf gibi sunulamaz(!) Hiç kimsenin böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur!
Yönetimde söz sahibi olmak da bir paylaşım biçimidir ve burada belirleyici olan, özgür iradi katılımcılıktır. Kamu kaynaklarını ve olanaklarını adil olmayan bir biçimde paylaştırmak, her koşulda haksız ve hukuksuzdur. Ülkenin eşit ve özgür bireyleri eşit koşullarda yarışmak isterler. Kayırma olduğu zaman; başlangıç çizgisinde olanlarla, bitiş çizgisinde konumlandırılanları yarıştırmak her şeyi alt-üst eder! Olay sadece bu noktada kalmaz ve yaşamın her alanını etkiler!
Allah’la aldatanlar, aldatmaktan yorgun düştüler ama aldatılanlar daha uyanamadılar!
Sorusu az olanların dünyası dar olur(!)
Acıyı hissetmek var olmaktır, acıları duyumsamak ise, insan olmaktır!


İNANMAK…
Din insanlar içindir ve onların yaşamlarını düzenlemeyi amaçlar. Bu nedenle din bozulan toplumlarda ortaya çıkmıştır. Din bir noksan tamamlayıcısıdır ve her birey ihtiyaç duyduğu kadar alır. Bireysel farklılıklar inanç farklılıklarının da nedenidir. Hiç kimse yaşama aykırı olmamak koşuluyla inancından dolayı başkalarına hesap vermez. Eğer birey hesap verecekse, hesap soracak olan makam bellidir. Bu konuda birileri (egemenlerin gizli ordusu olan ruhbanlar)kendisini yargıç yerine koyamaz!
Onurlu, namuslu, dürüst olan; insana, doğaya ve öteki varlıklara karşı sorumluluğunun bilincinde olan kişi, herhangi bir inancın mensubu olmasa bile; yaşama saygılı bir insan olduğu için tüm insanlardan geçerli puan alır. Yani, lafın özü şu: İnsan olmak, inançlı olmayı önceler!
“Asıl sorun bu. İslamcılığın bir sermaye birikim aracı olarak kullanıldığı bu dönemde, söz konusu çevre, elde ettikleri zenginliği, bir hesap sorma dalgasının altında kalarak kaybedebileceğinden korkuyor. Çünkü, sonradan görme bu çevrenin kazanımları, esas olarak ulusal zenginliklerin yağmasına, yolsuzluklara ve talana dayanıyor.
Sözü edilen yaklaşık 500 milyar dolarlık servet transferi, sadece ahlaki değil, hukuksal bir temelden de yoksun bulunuyor. Kılıçdaroğlu’nun ısrarla bu parayı geri alacağını söylemesi, dahası kendisiyle temas kurmaya çalışan bu çevreleri reddederek ifşa etmesi, korkuyu daha da büyütüyor. Dolayısıyla bu sermaye çevreleri, kazanımlarını koruyacak ya da en azından büyük zarar görmeyecekleri “geçiş dönemi” arayışını, giderek bir zorlamaya dönüştürüyor. Eğer böyle bir geçiş dönemi olmayacaksa, risklerine karşın Erdoğan-AKP iktidarının bir dönem daha ülkeyi yönetmesi isteniyor. ( MERDAN YANARDAĞ)