Hukuk; hak, yetki ve sorumluluk belirleyerek güvenceye alan kurallar dizgesidir. Bu kurallar, toplumların varlık sürdürme güvencesidir. Toplumun yaşam güvencesi aynı zamanda tüm carlıkların da varlık sürdürme güvencesinin temelini oluşturur.
Hak, hukuk, adalet üçlemesi, yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Hukuku geçerli kılarak yaşam sürdürümünü güvenceye alanlar uygulayıcılardır. Bu halka en güçlü olduğu kadar aynı zamanda en zayıf halkadır. Hukuk uygulayıcılarının bu pozitif eylemi, yaşamı yaşanır kılar veya çekilmez hale getirir(!) Hukuk silah olarak kullanıldığında önce kendisine ve sonra her şeye zarar verir!  Yetkilerle donatılan bu görev, güven temelli bir temsil görevidir. Hukukçu temsil ettiği millet adına karar verir. Bu nedenle hukukçu yetkin, öz güvenli ve hukukun üstünlüğünden yana olmalıdır. Hukukçu, bireylerin çıkarını, kamu yararı temelinde gerçekleştirmelidir.
İlkel toplumlarda ilişkilerin düzenlenmesi, yaşama ilişkin olay ve sorunların çözülmesi sürecinde ortaya çıkmış olabilir. Doğal hukuk, yaşama ilişkin koşullardan doğar ve kurumsallaşmanın temelini oluşturur. Doğal hukukun ön görebilirlikle birleşmesi ile de modern(pozitif) diyebileceğimiz hukuk ortaya çıkar. Doğal hukuk, sorun temelli ve çözüm amaçlı olup, sınıfsallığa yakın durur.
Devlet, hukukun işleyiş biçimini belirlerken; hukukun uygulanma biçimi de devletin görünürlüğünü yansıtır.
Yaşama ilişkin sorunların ve uzlaşmazlıkların çözümüne katkı sunarken; genel, eşit, adil, güvenilir ve güvenceler sunan kurallar bütününe hukuk diyoruz. Akılcı ve bilimsel çözümlerin en güvenilir kalesi olarak; haklar, özgürlükler ve yükümlülükler bütünü olarak düzenlemeler içeren hukuk sisteminin taşıması gereken nitelikler:
-Toplumsal birliktelikleri ayrımsız olarak sağlayan,
-Sosyal dengeleri güvenceye alan,
-Uzlaşmazlıkların çözümleyicisi olarak, şeffaflık ilkesini gözeten bir yaklaşımla, ortak değerleri merkezine alan,
-Toplumsal ve evrensel barışın güvencesi olarak,
-Kılı kır yararak adaleti gerçekleştirmek doğrultusunda; soyut ve somut olan tüm gerçeklikleri kavrayan,
-Gerçeklerin koruyucusu olduğunu topluma hissettiren,
-Gelişimlere, dönüşüm ve değişimlere olanaklar sunabilen,
-Adil paylaşım temelinde, farklılıkların güvencesi olarak onların görünür kılınmasına olanak sunmalıdır.
-Aykırı ve istenmeyen davranışlar için ayrımsız olarak yaptırım(zorlayıcı) uygulayabilir olmalıdır.
-Hukuk insanlığın, doğanın ve tüm varlıkların (canlı, cansız) varlık güvencesi olmak zorundadır. Yaşam döngüsünün sürdürülebilirliği buna bağlıdır.
Toplum adına hüküm üretmek; istenir, demokratik otoriterliğin zirvesidir. Bu güç her zaman ve kamu yararına kullanılmalıdır. Kurumsallaşan hukuk onu uygulayanlar için; hiçbir otoriteden emir ve direktif almayan bir figür çizer. Bu niteliği ile, sivil oluşumların kurumsallaşmış halidir. Yaşamın, toplumun ve tüm öteki varlıkların, yani doğanında güvencesidir. Bilen, gören ve algılayan bir hukukçu; olay ve olguların geçmişini, şimdisini ve geleceğini görerek hüküm üretmelidir. Üretilen pozitif hükümler, son belirlemede, insanlık ailesi ile birlikte tüm varlıkları etkiler!
Hukukun üstünlüğünün gereğini yapmayan hukukçular, öncelikle kendi haklarını koruyamaz hale düşer(!)
Çıkar temelli ve yanlı kuralları (kanun) koyanlar suçlu iken; onlara gereken tepkiyi göstermeyen uygulayıcılarda suç ortaklarıdır.
Adaletli ve hukuka uygun yargıdan uzaklaşan, insanlığın uzağına düşer!
Bir ülkede yargı bağımsız değilse, orada adalet olmaz; adaletin olmadığı yerde toplumsal barış da olmaz!
Kötü yönetimlerin parçası olan sözde hukukçular olmazsa; kötü yönetimler varlığını sürdüremez!