İnanmak yaşama tutunmaktır. Burada gözü kapalı olarak inanmaktan söz etmiyoruz. Merdiven altı, kulaktan dolma aktarımlarından hiç söz etmiyoruz.
İnanmak yaşamın olmazsa olmazı iken; esas olan, anladığına inanmaktır. Anlamanın inandırıcılığı, yaşamda karşılık bulan olay ve olgulara tanıklıktır. Bu tanıklığı pekiştiren, aynı koşullarda aynı sonuçların alınmasıdır. Fakir Baykurt, şöyle demişti: “Türk milletinin beyni gözünde.” Aslında bu vurgu tüm anlama yeteneği olan varlıklar için geçerlidir.
İnanç olgusuna biraz yakından bakalım. Yetersizliklerin egemen olduğu yaşam ortamlarında inancın, açıklama amaçlı inanılır yalanlardan oluştuğu görülür. İlkel dinlerin temelinde bu tür açıklamalar vardır. Bu gibi yapılarda, her olasılığa karşın, inanca ilişkin söylemlere inanmamanın suç olduğu işlenir ve kabul ettirilir. İnanma temelli tabular yaşama egemen olur. Buradaki yaklaşım, açıklama ve düzenleme amaçlıdır. Aslında tanrıları yaratan düşünceler inancın kaynağıdır ve insanlık açısından bu tür inanmalar, insanların kolaycılığa kaçışının kanıtıdır(!) İnanmak, bazen yaşamın büyük çoğunluğu, bazen de birazıdır(!)
Normal koşullarda, normalden fazla kazananların ahlakı tartışmalı olur(!) Kazançları güvenceye almak, olası karşı oluşları bir biçimde engellemekle olanaklıdır. Genellikle kazanımlar bir takım kayıpların karşılığıdır. Kaybedenlerin, kazancına el konanların, hakkını alamayanların, bir biçimde dizginlenmesi gerekir. Bu durumda cennet ve cehennem söylemleri devreye girer. Teorik olarak cennet; susturmak, baskılamak ve etkisiz kılmak için gibi gözükmektedir. Bu şey, geleceğe dönük bir ödül olarak sunulur.
Olanakları olanlar zaten bulundukları koşullarda kendi cennetlerini yaratırken; bir biçimde onu güvenceye almanın da yollarını ararlar. Kendi cennetlerinde yaşayanlar, cehennemlerinde yaşamaya çalışanlara, öldükten sonra bir cennete gideceklerini söylerler. Cehennem ise, hak hukuk tanımayanlar içindir denir. Somut olarak kendi kurdukları cennetlerde yaşayanlar, soyut olarak cehenneme gidebilirler. Demek ki neymiş? Cennet, cehennemden gidenlerin olacak(!)
İnançlar kaynağından öğrenilmediğinde, aracılar pirim yapar. Aracının tek amacı, inananlar üzerinden çıkar sağlamaktır. Çıkarlarını güvenceye almak için; kör, sağır ve dilsiz itaat edenler yaratmaktır. Tarikat, bu tür bir yapılanmadır. Darul-harp, yönetimde olanların, yönettikleriyle aynı inançtan olmaması halidir veya bu şekilde değerlendirilmesidir. Bu durumda akıl almayacak ve ahlakla bağdaşmayacak şeyler normal görülür. Bu kapsamda; çalmak, çökmek, yağmalamak, yalan söylemek, aldatmak ve hile yapmak normal karşılanır(!) Bu nedenlerden dolayı inanmak olgusu, aklın ve mantığın ötelenmesini gerektirir.
İnançlarla ilgili olarak, gerektiği gibi araştırma ve soruşturma yapılmaz ise; gözü kapalı olarak inanma kaçınılmaz olur. Bu gibi durumlarda din insanlar için olmaktan çıkar ve insanlar din için araç olmaya başlar. Araçlar, onu kullananların insafına kalır(!)