Bu bir genel doğru. İddi­ası ol­ma­yan bir sap­ta­ma; her laf öbeği bir başka öbeğe akar, tıpkı yaşam gibi. Ancak, tek ba­şı­na var olmak ye­ter­li olmaz, önem­li olan o var­lı­ğı gü­ven­li ola­rak sür­dür­mek­tir. Bunun için ön­gör­mek, al­gı­la­mak, far­kın­da­lık ve çı­kar­sa­mak gerek.
Bak­mak tek ba­şı­na yet­mez, önem­li olan gö­re­bil­mek­tir. Ger­çe­ğin iyi ve güzel olmak gibi bir id­di­ası yok­tur ama bizim is­te­mi­miz bu yön­de­dir. Her var­lık ke­sin­lik­le bir de­ğer­dir. Biz­den dı­şa­rı­ya eği­tim­li ve ni­te­lik­li genç­le­ri­miz gi­der­ken; bize ne idüğü be­lir­siz va­sıf­sız ve ni­te­lik­siz in­san­lar ge­li­yor. Bu nokta akıl­lı­ca ir­de­len­di­ğin­de, gi­den­ler ne kadar büyük bir sorun ise; ge­len­ler de o kadar büyük bir so­run­dur. İki du­rum­da ge­le­ce­ği­miz­le il­gi­li­dir. Daha açık bir bi­çim­de vur­gu­lan­mak ge­re­kir­se; ül­ke­miz için bir beka so­ru­nu ol­du­ğu­nu söy­le­ye­bi­li­riz. Kay­nak­la­rı­mı­zı, aşı­mı­zı, işi­mi­zi hiç hak et­me­yen­ler­le pay­laş­mak zo­run­da ka­lı­yo­ruz. Top­lum­da en çok kay­be­den orta kesim oldu; çünkü on­la­rın kay­be­de­bi­le­cek­le­ri bi­ri­kim­le­ri vardı(!) Sö­zü­nü et­ti­ği­miz orta kesim, güneş gör­müş kar gibi eri­yor­du. Aynı süreç sabit ge­lir­li­le­rin ka­zanç­la­rı­nı dü­şür­dü; yok­sul­lar ise, derin yok­sul­lu­ğa sü­rük­len­di(!) Doğa boş­luk kabul et­me­di­ğin­den, orta ke­sim­den bo­şa­lan yer­le­re asan­sör­le atan­mış mak­bul ki­şi­ler ge­çi­yor­du(!) Kay­be­den­le­rin sa­yı­sı, on­la­rın ye­ri­ne ge­çen­ler­den çok çok faz­lay­dı!
Sözde mu­ha­fa­za­kar­la­rın ma­ne­vi de­ğer­le­ri ve ka­zan­ma ça­ba­la­rı vardı; ka­zan­ma­ya baş­la­yın­ca on­la­rı ko­ru­mak için fi­ilen mu­ha­fa­za­kâr ol­ma­ya baş­la­dı­lar…Çok il­ginç­tir, bu sü­reç­te en kolay feda et­tik­le­ri şey ma­ne­vi de­ğer­ler oldu(!) Tamda bu sü­reç­te ahlak ye­ri­ni hızla ah­lak­sız­lı­ğa bı­ra­kı­yor­du! Ve bir kadın dedi ki; “Artık dok­tor dövme öz­gür­lü­ğü­müz var(!)” Kül­tür­süz ser­ma­ye sal­dır­gan olur! Her şeye kar­şın tüm bi­ri­kim­ler köken gö­zet­mek­si­zin ik­ti­da­ra akar(!)

Bir şey­le­re hak et­me­den sahip olan­la­rın kül­tür ha­zım­sız­lı­ğı­nın ol­du­ğu­na tanık olu­nur. Kül­tür, ya­şam­la de­ne­yim­len­miş olan yaşam bil­gi­si bi­ri­ki­mi­dir. Hor­mon­lu olu­şum­lar nor­mal ge­liş­me sü­re­ci­ni ya­şa­ya­maz. Ge­liş­mek, doğal süreç için­de­ki olay ve ol­gu­la­rı iç­sel­leş­tir­mek­tir. Her var­lık, bi­ri­kim­le­ri­nin aka­rın­dan iler­ler. Fark­lı­lık­la­rı an­la­ma­yan­lar, onun ge­rek­li­li­ği­ni kav­ra­ya­maz(!) Bu her ko­şul­da bü­tü­nün nok­sa­nı­dır, ola­bi­le­cek­le­rin yad­sın­ma­sı­dır…

Bir ücret kar­şı­lı­ğı hiz­met üre­ten sa­nat­çı de­ğil­se hiz­met­kar­dır. Bek­le­nen hiz­me­ti bek­len­ti­le­rin üze­rin­de ger­çek­leş­ti­ren mil­le­tin değil, işi­nin efen­di­si­dir. Söz ko­nu­su hiz­me­tin yasal ta­nı­mı ve ku­rum­sal ku­ral­la­rı var ise; hiz­met üre­ten be­lir­le­nen gö­rev­le yü­küm­lü kı­lı­nan me­mur­dur. Se­çi­len ve ata­nan hiz­met üre­ti­ci­le­ri son be­lir­le­me­de mil­le­tin onur­lu hiz­met­kar­la­rı­dır. Hiz­met­kar­lar is­te­di­ği­ni değil, is­te­nen­le­ri yap­mak­la yü­küm­lü olan ki­şi­dir.
Hiz­met üre­ten­ler ini­si­ya­tif kul­la­na­bi­lir mi? Nor­mal ko­şul­lar­da hiz­me­tin sü­rek­li­li­ğin­den doğan zo­run­lu­luk bunu ge­rek­ti­re­bi­lir. Hiz­met er­ba­bı ola­rak se­çi­len veya ata­nan­lar­da dik­ka­te alı­nan şey­ler­den biri; bi­re­yin kamu ya­ra­rı doğ­rul­tu­sun­da ve ge­rek­li ko­şul­lar­da ini­si­ya­tif kul­la­na­bi­lir ol­ma­sı­dır. Temel hak­la­ra (sa­de­ce in­san­la­rın değil, tüm var­lık­la­rın), ülke ya­ra­rı­na uygun ol­du­ğu sü­re­ce bu tür yak­la­şım­lar, hiz­met üre­ten­le­re say­gın­lık ka­zan­dı­rır. Aynı za­man­da o ki­şi­ye amir olma şansı tanır. Amir, me­mur­la­rın yö­net­me­ni­dir. Hiç­bir hiz­met­kar halka rağ­men ve ona karşı iş ve ey­lem­ler yap­maz. Plan­lan­mış ve hal­kın rı­za­sı alın­mış olan şey­ler be­lir­len­di­ği ve bek­len­di­ği bi­çim­de ger­çek­leş­ti­ri­lir. Hiç­bir hiz­met­kar halk­la inat­laş­ma güç ve yet­ki­si­ne sahip de­ğil­dir. Hal­kın pa­ra­sı har­ca­nır­ken hal­kın onayı alın­ma­lı­dır. Hiç­bir yet­ki­li; "Ben böyle is­ti­yo­rum!" de­me­me­li­dir(!)

Es­ki­den iş­le­ri ko­lay­dı, dev­le­tin var­lık­la­rı­nı yağ­ma­la­yıp, yağ­ma­dan yan­daş­la­rı­na da sus payı ve­ri­yor­lar­dı. Şimdi de­ni­zin bit­ti­ği nok­ta­ya doğru sü­rük­len­mek­te­ler. Kay­nak­lar aza­lın­ca, fark­lı yol ve yön­tem­ler­le orta ke­si­min bi­ri­kim­le­ri­ne örtük ola­rak sal­dır­mak­ta­lar. Yal­nız bu sü­reç­te yan­daş­la­ra sus payı çık­mı­yor. Yani artık on­lar­da genel du­rum­dan doğ­ru­dan et­ki­le­ni­yor!
Yerel yö­ne­tim­le­rin halka do­kun­ma­sı si­ya­se­ti top­lum­sal­laş­tı­rı­yor. Kent lo­kan­ta­la­rı, kreş­ler, yurt­lar ve çift­çi­ye fide yar­dı­mı ya­pıl­ma­sı, yurt­taş­la­rın so­run­la­rı­nın çö­zü­mü­ne kat­kı­lar su­nu­yor. Söz­ge­li­mi kreş­ler, an­ne­le­rin ça­lış­ma­sı­na katkı su­nu­yor, yurt­lar eği­ti­me katkı su­nu­yor. Bu sü­reç­ler emek ile ek­me­ğin bu­luş­ma­sı­nı ve mu­ha­le­fet ile hal­kın bir­leş­me­si­ni sağ­lı­yor. Bu kri­tik sü­reç­te di­re­niş şem­si­ye­si­ni elden bı­rak­ma­mak ge­re­ki­yor. Yani mu­ha­le­fet her ko­şul­da, yı­ğın­la­rın­da be­nim­se­di­ği temel so­ru­nun çö­zü­mü­ne odak­lan­ma­lı­dır. Şim­di­lik iç so­run­lar er­te­len­me­li­dir. Bu durum bana, Uk­ray­na’da ya­şa­nan bir du­ru­mu anım­sat­tı. Anne kız ateş al­tın­da­ki şe­hir­den kaç­ma­ya ça­lı­şır­ken kız ağ­lı­yor. Anne elini tut­tu­ğu kı­zı­na diyor ki; “Kızım koş, sonra ağ­la­rız(!)”