Tarihi hadiseler istikbali gösteren dürbünlerdir.
Mersin'e dair yaşanmış tarihi bir hadiseyi anlatmakla başlayalım... Nazım Paşa 1896-1898 yılları arasında, görevlerindeki başarıları nedeniyle Adana Vilayetine bağlı Mersin Sancağına MUTASARRIF ( Osmanlı Devleti’nde ülke, vilayet, sancak, kaza, nahiye olmak üzere idarî birimlere ayrılmıştı. “Vilayet”in başında “vali”, “sancak”ın “mutasarrıf”, “kaza”nın “kaymakam”, “nahiye”nin ise “nahiye müdürü” bulunuyordu. Mutasarrıfın rütbesi kaymakamdan büyük, validen küçüktü. Bu yönetim şekli Cumhuriyet’ten sonra kaldırıldı.) olarak atanmıştır.


MUTASARRIF NAZIM PAŞA 
1900 lü yılların başı... Mersin, 1860 lı yıllarda başlayan, Amerikan iç savaşı sonrası Çukurova’da başlanan pamuk üretiminin ihracat kapısı ve Doğu Akdeniz’in yıldızı parlayan ticaret merkezidir. Artan dış ticaret hacmi, adli ve ekonomik kapitülasyonların sağladığı kolaylıklar nedeniyle, Nazım Paşa Döneminde (Mersin’de, 1893 tarihinde açılmış) Düyun-u Umumiye Mersin Şubesi ile 12 konsolosluk ile çok sayıda yabancı acente ve temsilcilikler vardır.
Bu temsilciliklerde çalışanlar doğal olarak yabancılar, çökmekte olan imparatorlukta kendilerini çok ayrıcalıklı görmekteydiler. Nazım Paşa döneminde yaşanmış bir olay, o dönemin atmosferini ve yabancıların Mersinlilere bakışını, bir Osmanlı yöneticisinin de ruh halini ortaya koymaktadır. Bu günler Osmanlının memurlarına maaşlarını ödeyemediği günlerdir. Yoksul ailelerin çocukları ise hamallık yaparak, yoğurt pazarından veya limandan alışveriş yapanların yüklerini taşıyarak ailelerine katkıda bulunmaktadır. 
12 yaşındaki Memet de bunlardan biridir. Küfecilik yapan Mehmet, zayıf kara kuru üstü başı yırtık bir çocuktur. Mersin’in kavurucu sıcağı herkes gibi Mehmet’i de kara yapmıştır. Üstüne kirle toz birleşince tamamen kararmıştır. Mehmet kazanacağı para ile evine ekmek götürecek, karnı doyacaktı. Ailesine kendi de mutlu olacaktı. Kendisi kadar büyük küfeyi tek başına kaldıramaz, yanında ki hamallar yardım eder, sırtına yüklerler. Lort önde Mehmet arkada Mersin’in taş evleri arasından,  taş döşemelerin üzerine basarak gösterişli malikânenin önüne gelirler.  Mehmet kan ter içinde kıpkırmızı olmuştur. Sırtındaki yükü indirir indirmez derin bir nefes alır. Sırtını yan duvara verir. Lort Thompson kendisini kapıda bekleyen hizmetçilerine eşyaları içeri almalarını emreder. Mehmet lorttan alacağı parayı düşünür. Mehmet bekler lort hiç oralı olmaz. Lort eşyaların ardından çocuğun yüzüne bile bakmadan eve doğru yönelir. Mehmet; “ Efendim para” diye arkasından seslenir. Lort Türkçe bilmez ama çocuğun ne istediğini bilir. Mehmet’e dönüp küçümser bir yüz ifadesiyle, elinin tersini sallayarak gitmesini işaret eder. Arkasına dönüp yürümeye başlar. Mehmet yüksek bir ses tonuyla, haklı olarak    “ amca paramı alamadım.” Diye bağırır. Ayrıcalıklı olmanın verdiği şımarıklıkla Osmanlı tabasının kendisinin uşağı olduğunu düşünen lort çocuğa hızlı adımlarla yaklaşır, onu iterek kapıdan uzaklaştırır. Lort tekrar eve yönelir. Mehmet yapılan haksızlığın verdiği sinirle Lort’un çekeninin arka kısmından yakalar. Parasını almak için yalvarır sesle mırıldanırken yerde sürüklenir. Simsiyah gözlerinden, kara yüzüne gözyaşları akmaktadır. Sert bir hareketle çocuktan kurtulan lort, elinden hiç bırakmadığı topuz başlı bastonu, hızla Mehmet’e doğru savurur. Baston Mehmet’in tamda şakağında patlar. O an her şey susar. Ne ağlama kalır ne feryat, figan! Mehmet bir iki dakika baygın gözlerle ayakta kalır. Akan kanlar ayaklarının dibine damlar. Mehmet dayanamaz zayıf ince vücudunu ayakları, olduğu yere uzanır. Lort arkasına bile bakmadan malikânesine girmiştir. Etraftakiler Mehmet’in başına koşarlar, küçücük çocuk oracıkta ruhunu teslim etmiştir.
 Korkunç haber Vali Nazım Paşa’ya kısa sürede ulaşır. Paşanın cesaret ve vicdan imtihanı başlar. Hemen tahkikat yaptırır. Görgü tanıklarını Thompson denen adamın bir maddi anlaşmazlık nedeni ile çocuğa sinirlenip bastonla kafasına vurduğu doğrulanır. Lort Thompson Nazım Paşa’nın karşısına çıkartırlar. Lort sonucu inkâr etmez. Nede olsa egemendir. Osmanlıyı da adaletini de küçümsemektedir. Lort’un sucunun sonucu ölümdür.  Dönemin yabancıları Osmanlı mahkemelerinde yargılanmadığından küstahça bir rahatlıkla paşanın karşısında durmaktadır. Nazım Paşa kendi hayatı pahasına Lordun yargı önüne çıkması emrimi verir. Haber İngiliz Konsolosluğu’na ulaşır ulaşmaz, konsolos Lor’dun bırakılması için girişimde bulunur.  Nazım Paşa’dan ret cevabını alan konsolosluk bu kez de limanda bulunan Kraliyet Filosu gemileri kenti bombalayacağı tehdidini savurur. Nazım Paşa keslin bıçak sırtındadır. Bir yanda çocuğun katilinin cezasız kalması, diğer yandan şehre bombaların yağması… Kararı verirken fazla düşünmez paşa;” Mersin’de yaşayan İngilizlere şehirden çıkış yasağı koyuyorum. Tüm çıkışları da tutun, bir tek İngiliz Mersin’den çıkmasın. Biz öleceksek, onlarda ölecek!”
 Beklenmedikleri bu hamle karşısında şaşkına dönen konsolos kendi vatandaşlarının ölümü pahasına kenti bombalamaya cesaret edemez. Lort’un bırakılması için padişaha sert bir telgraf çekilir. Haber İstanbul’a ulaştığı saatlerde mahkeme kurulmuştu bile. Tanıklar dinlenir. Lort’un avukatları savunmalarını yaparlar. Olayı duyunca öfkeyle karşılayan Osmanlı Padişahı Abdülhamit acele; “Serbest bırakılsın” fermanını verir. Padişahın fermanı Mersin telgrafhanesine ulaştığında, Lort Thompson yoğurt pazarında kurulan darağacında asılarak infaz yerine getirilmişti. Osmanlının yıkılmadan önce ki son anti- emperyalist hareketini Osmanlı’ya rağmen Nazım Paşa yapmıştır. 
 Olay Osmanlıda büyük hayal kırıklığına yol acar. Nazım Paşa kellesini zorlukla kurtarır. Bütün nüfuzlu tanıdıklarına rağmen Mehmet Nâzım Paşa da sağ salim kalamazdı. Ancak Büyük Britanya Kralı’nın elçisi hadiseden iki hafta önce Boğaziçi’ndeki malikanesi yakınında bir yelkenli yarışı tertiplemiş; her nasılsa bir kaç yüksek rütbeli Türk memurunu da yarışa davet etmişti. Halbuki kendisinin de iyi bildiği gibi, Abdülhamit, Avrupa komplolarından çekinerek memurlara yabancılarla her türlü özel görüşmeleri yasaklamıştı.  Bu durum karşısında   Padişah  haddinden  ziyade  öfkelendi. Saygıdeğer devletin büyükelçisine bir gözdağı vermek gerekiyordu.  Mersin olayı bunun için biçilmiş bir kaftandı. Böylece, dik kafalı Mersin Mutasarrıfı Nâzım Paşa cezadan kurtulmuştu  . Nazım Paşa suçludur daha öncede 1898 yılında bir olay nedeniyle Avusturya başkonsolosunu Mersin dışına kovar, Avusturya hükümeti donanmayla konsolosu geri gönderir. 
Büyük baskı vardır. Abdülhamit bunun üzerine, Nazım Paşa'yı bir liman ve ticaret kenti olarak dış dünyaya açık olan Mersin Mutasarrıflığından alır ve Kayseri mutasarrıflığına atar.
Ancak bundan sonra atandığı yerlerde uzun süre görev yapmasına izin verilmez. Yakın dostu Namık Kemal ile birlikte devletin özgürleşmesi için çalışır. Mesnevi şiirleri yazar. Yaşamını padişahın halifelerinin gölgesinde geçirir.  Nazım Paşa yatağında mışıl mışıl uyuyan torununa bir kez daha baktı. Küçük Nazım’ı bir kez daha öptü. Torununa kendi adını vermişti “NAZIM”
“NAZIM PAŞA KİMDİR? Mehmed Nâzım Paşa, II. Abdülhamid dönemi valilerindendi. Ünlü şair Nâzım Hikmet'in büyükbabası olan Paşa, mevleviyete gönül vermiş mutasavvıf bir şair ve nâsirdi. Paşa, memuriyetinin ilk yıllarında Ziya Paşa ve Nâmık Kemal gibi Genç Osmanlıların önemli isimleriyle yakın ilişki içerisindeydi.”
Osmanlı’nın son kahramanının torunu Nazım büyüyecek, emperyalizme karşı şiirlerle verdiği mücadelede sesini tüm dünyaya duyuracaktı. Herkes onu” Nazım Hikmet Ran” olarak tanıyacaktı. Ünlü şairin dedesi Nazım Paşa’nın Mersin’de 1896-1898 mutasarrıf olduğu döneme ait kayıtlarda yer almaktadır. İngiliz Lort’unun başına gelenler bu kayıtlarda yer almaz. Olaya ait tek belge Nazım Hikmet’in anılarından derleyen; “Nazım’ın çilesi” adlı kitaptır. Nazım’ın dedesiyle ilgili ilginç anıyı dostu Rus Gazetecisi Radi Fiş’e anlatmış. Oda kitabında bu anıya yer vermiştir. İşte 12 yaşındaki bir çocuk için, gözünü kırpmadan İngiliz lordunu asan, şehrin bombalanması tehditlerine Dik durarak gerekli cevabı veren o Nazım Paşa; Nazım Hikmet'in dedesidir.
Nazım Hikmet küçüklüğünde bir süre dedesinin himayesinde yaşarken dinlediği bu olayı, daha sonra yakın dostu Rus Gazeteci Radi Fiş’e anlatmış, o’da “Nazım’ın Çilesi” adlı kitabında bu olayı Nazım’dan bir anı olarak yazmış
Dedesinden dinlediği ve anılarında yazmadığı bu olayda; küçük hamal ve emekçi Memet’in hakkını almak için gösterdiği cesaret, emperyalist devletin, vatandaşı Lord Thompson’ın sömürgeci, Mersinlilere yukarıdan bakan ukala tavrı ve dedesinin haklıdan yana onurlu duruşu onun çocuk ruhunda nasıl bir etki bıraktı? Bu olayın, Nazım Hikmet’in, anti emperyalist, emekten yana ve şair olmasında bir etkisi oldu mu? Oğlunun adını da Memet koyması bir tesadüf müydü?