Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Eğer yazan yapana sadık kalmaz ise hakikatler şüpheli bir şekil alırlar. Böylece de beşeriyetin yolunu değiştirirler. Biz daima hakikati arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça, süslemeye cesaret gösteren insanlar olmalıyız. Her şeyden evvel kendi inisiyatifinizi ve de milli süzgecinizi kullanınız çünkü tarihi hadiseler ve müşahedeler, insanlar ve milletler arasında hep milliyetin hakim olduğunu göstermiştir…     (M. Kemal ATATÜRK) 

 Mondros Mütarekesinin 30 EKİM 1918’de imzalanmasının ardından İtilaf Devletleri, Anadolu’da ki işgalleri için gerekli olan meşru zemini hazırlamış oldular. İtilaf Devletleri Paris Barış Konferansında yapılan görüşmeler sonucu, İzmir’in Yunanistan tarafından işgalini kabul ettiler. 15 MAYIS 1919’da Yunan gemileri İtilaf Devletleri korumasında İzmir’e girdiler. YUNAN EFZON TABURLARI coşkun Rum kalabalığın taşkın hareketleriyle karşılandılar. Türk tarafından atılan bir kurşunla Yunan taburunun önündeki bir askerinin yere düşmesi, Yunan işgal kuvvetlerinin erken zamanda cinayetlere başlamasına neden oldu. Yunanlıların İzmir’de yaptıklarının kat ve kat fazlasını Menemen, Bergama, Manisa, Aydın ve işgal ettikleri diğer yerlerde yapmaları halkta genel bir göç hareketine sebep oldu. Özellikle Batı Anadolu kıyı şeridinde yaşayan Türkleri kaçırarak, buralara Rum göçmenleri yerleştirmek suretiyle planlı bir iskân politikası uygulayacaktı. Bu planın uygulamasına daha işgal öncesinde başlamıştı.

Mondros Mütarekesinin imzalanmasıyla birlikte Rum göçmenler akın akın kıyı şeridine göçmeye başladılar.  Bölgede İzmir’in işgalinden önceki günlerde yerli Rumların ve adalardan gelen çetelerin yarattığı yaygın bir huzursuzluk vardı. Sürülen ve kaçan Rumlar, Ocak 1919’dan itibaren MİDİLLİ, SAKIZ ve SİSAM adalarından özellikle sahil kesime gelmeye başlamışlardı. Bundan sonra İngiliz ve Yunan elbisesi giyerek, kayıklarla köylerine dönen Rumlar, kanlı öç alma olaylarına girişeceklerdi. İnsani değerlerden uzak kadın, çocuk, yaşlı ayırmadan Müslüman halka her türlü tecavüzü meşru gören Rum çeteleri adalarda eğitilerek geri gönderilmekteydi.

Göçmenlerin büyük kısmını ise kadınlar, çocuklar ve yaşlılar oluşturmaktaydı. Muğla’nın ilçeleri, Denizli, Afyon, Dinar göçmenlerle dolmuştur. Göçmenlerin durumu ise her bakımdan içler acısıdır. Göçmenler çayırların üzerinde her türlü sağlık hizmetinden mahrum, salgın hastalıklarla boğuşur durumdadır. Avrupa kamuoyunun durumu bir seyirci gibi izlemesine karşı Kuva-yı Milliyeciler kıt imkanlarla göçmenlerin iaşe ve iskan gibi ihtiyaçları için ellerinden geleni yapmışlardır.

Gelelim Aydın İlimize:  Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanlılar 27 Mayıs 1919'da Aydın'ı işgal ettiler. Mermi bile sıkmadan, ellerini kollarını sallaya sallaya ilerliyorlardı. Aydın belediye başkanı ÇAKMARLI EMİN BEY’di. Evinin balkonunda dev Yunan bayrağı aşmıştı!

 İlk toplu katliam AYDIN'da yaşandı. Kızılcaköy'de insanları camiye topladılar, ateşe verdiler. 106 kişi diri diri yanarak can verdi. Uluslararası soruşturma heyeti tarafından fotoğraflandı... Pencerenin demirlerine yapışmış çocuk elleri vardı.  Saatler boyunca, son nefesini verene kadar tecavüz edilen kadınlar vardı. Çocuklarının gözlerinin önünde ırzına geçilen anneler vardı. Fiziksel tahribatın yanısıra, psikolojik tahribat da korkunçtu. Kız çocuklarına zorla içki içiriyorlardı. Irzına geçtikten sonra ellerini bileklerinden kesilip, cinsel organına sokulan kızlar vardı. Böylesine vahşet, hayal bile edilemezdi.

Eşlerinin gözlerinin önünde erkeklik uzuvları kesilen erkekler vardı. Kendi organları ağzına sokulan erkekler vardı. Ezan okuduğu için dili kesilen müezzin vardı. Elleri bağlanıp, kuyuya atılanlar vardı. (İlçe ve köy isimlerini özellikle vermiyorum. Ama bu insanlık dışı suçların hepsinin, devletin arşivinde ve Türk Tarih Kurumu'nun belgeli kitaplarında tek tek listesi var.)

Kadınları çırılçıplak sokaklarda gezdiriyorlardı. Esma isimli kız çocuğuna annesinin gözünün önünde tecavüz ettiler. Esma henüz 10 yaşındaydı. Anne intihar etti. Süngüyle öldürülenlerin arasında altı aylık bebekler vardı. Gözleri oyulmuş dört aylık bebek vardı. Kuyuya atılmış yedi aylık bebek vardı. Gözleri oyulan, kulakları kesilen insanlarımız vardı. Burunları kesilen, ağaçlara asılan insanlarımız vardı. Benzer şekillerde katledilenlerin sayısı beş binin üzerindeydi. Menderes nehri günlerce ceset aktı. Germencik'ten Aydın'a giden treni durdurdular. 61 Türk yolcuyu kurşuna dizdiler.

 Germencik'te vahşet yaşandı. 921 ev vardı, hepsi kül oldu. 150 kişi kurşuna dizildi. Topluca çukura gömülmüş 250 kişi bulundu. Kafaları kesip, sarıkların üstüne oturtuyor, yol kenarına bırakıyorlardı. Ağaca bağlayıp, gözleri oyulanlar vardı. Yeni doğum yapmış annelerin meme uçlarının kesiyorlardı. Bebeklerini emzirmesinler diye.  Tenekelerle gazyağı getirdiler. Türk mahallelerine ateşe verdiler. Sipahi Çarşısı'nı komple yaktılar, 300 dükkan kül oldu. Gasp, yağma... haddi hesabı yoktu.

Nazilli üzerinde dolaşan Yunan uçakları, rastgele bomba atıyordu. Aydın ve ilçelerinde, ilk işgal sırasında dört binden fazla insan öldü. Bir o kadar da kayıp vardı. Kaç kişi esir olarak götürüldü belli değildi...

Ramazan ayıydı. İzmir'de sıkıyönetim vardı. Aksam saat 20'den itibaren sokağa çıkmak yasaktı. İşgal kuvvetleri komutanı bildiri yayınladı.

"Dinimize saygı gösteriyoruz, sokağa çıkma yasağını saat 24'e aldık, yemek saatinde Yunan topçuları gereken top atışını yapacak" dedi. Yunan iftar topuyla oruç açılıyordu! Şeyhülislam Mustafa Sabri'ydi. "Ordumuzun vazifesini oruç tutmaktır" diyordu! Ordumuzun düşmana direnmesi günahtı. Bunun için fetva veriyordu. Oturup uslu uslu seyretmesi sevaptı.

 Yunanlıların bu kadar gaddar davranmalarının, dehşet saçmalarının sebebi, sadece Türk nefreti değildi, stratejik bir karardı. Halkı göçe zorluyordu. Bölgeyi insansızlaştırıyorlardı.  Rum nüfusu taşıyacak, demografiyi değiştiriyorlardı. Bölgeyi Türk kimliğinden arındırıp, Rumlaştırıyorlardı.

 İşte Üç yıl iki ay sürecek işkence, böyle başlamıştı...

ŞİMDİ DÜŞÜNÜN BAKALIM MUSTAFA KEMAL NE YAPMIŞ !!!

Faydalanılan Kaynaklar

AKER, Mehmet Şefik, 57. Tümen ve Aydın Milli Mücadelesi (1918-1920), (haz.: Ahmet Tetik, Ayşe Seven, Mahmut Yüksel Canbaz), Genel Kurmay ATASE Bşk. Yay.Ankara, 2006.

AVCIOĞLU, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul Matb. İstanbul,

1974. BAYAR, Celal, Bende Yazdım, C.7, İstanbul,