Başlıktaki söylem aynı şeymiş gibi gözükür ama, aynı şey değildir. Varsıllar için muhafazakarlık bir seçenek; yoksullar için ise, zorunluluktur. Toplum ileriye doğru gittiğinde muhafazakarlığın çemberi gevşer. Gelişmelerin yeterli olmadığı süreçlerde, yani paylaşılacak pasta küçülünce; muhafazakarlık bir baskılama aracı olarak devreye girer. En etkin araçlar, çıkarlara siper edilen din ve milliyetçiliktir(!)

Muhafazakâr, sahibi olduğu maddi ve manevi varlıkları korumayı bir yaşam biçimi olarak algılar ve algıladığı biçimde de yaşamını sürdürmek ister. Ancak somut olarak görülen o ki; genel olarak varsıllar maddi varlıklara, yoksullar da manevi varlıklara sahiptir. Maddi varlıklardan ödün vermek mümkündür ama, manevi değerlerden verilebilecek bir ödün yok(!) En azından inananın verebileceği bir ödün yok. Bu nedenle varsılların direnci ayrıntılı bir biçimde planlanmış, yasal ve kurumsal güvencelerle donatılmıştır. Varsılın direnç esnekliği ödün verebilir olmasındandır. Beklenmedik koşullarda; sıkıştığında kuyruğunu bırakıp kaçan kertenkele gibi davranarak az bir zararla kurtulmayı başarabilir. Böyle bir şansı olmayan yoksulun muhafazakarlığı aldatılmışlık temelinde gelişir. Böyle olunca da varsıllara bilinçli muhafazakâr; yoksullara ise, yönlendirilerek aldatılan muhafazakâr demek yanlış olmaz.

Muhafazakâr Olmak.

Öz yaşamına olumlu ve gerekli katkıları sunmayan kişiler muhafazakardır. Bunun farkında olup olmamaları sonucu değiştirmez. Normal bireylerin yaşamlarının büyük bölümü, alışılmış tekrarlardan oluşur. Bu nedenle ortalama yığışımında yer alan bireyler, tekrarlı yaşama uyumları nedeniyle muhafazakardır. Ancak yaşamı ve öz yaşamını sorgulayan kişiler muhafazakarlık alanının dışında konumlanır. Bu nedenle pozitif ayrıksılar, değişim ve dönüşümlere öncülük eder. Azınlıkta kalan bu kişiler genellikle toplumdan dışlanır. Bu dışlanan önderler öncelikle geleceğin, şimdilerin ve insanlığın kaybıdır. Toplumlarda dâhilerin oranı genellikle %2 veya %3 dolayındadır. Hukukun üstünlüğünü ve demokratik hakları güvenceye alan devletler kendi %3’lerinden yararlanırken, demokratik olmayan ülkeler bu potansiyellerini yok ederken, ülkelerinin geleceğini de yok eder. Ancak gelişmemiş ülkelerin yani laikliğin benimsenmediği ülkelerin dâhilerinin bir kısmı gelişmiş ülkelere gidebilir. Bu gelişmemiş veya gelişimi engellenmiş olanların kan kaybı demektir ve yaşamsal öneme sahiptir!

Tutuculuğun yok ediciliği ve muhafazakarlığın yıkıcılığı varlıkların ve yaşamın yararına değildir! Burada yazının giriş cümlesini tekrar etmek gerek. Öz yaşamına olumlu ve gerekli katkıları sunmayan kişiler muhafazakardır. Bunun farkında olup olmamaları sonucu değiştirmez.

Yoğunlaşan güç, tahrip etmeye en yakın olandır! Yoğunlaşmak her koşulda normal dışı bir durumu işaret eder. Normal ile normal dışı bir araya geldiğinde, bundan normal olan zarar görür!

“Muhafazakârlık, kendisine ait olanı koruma temelli bir yaklaşım biçimidir. Koruma önceliği maddi değerlere tanınır. Maddi değerlerin dağılımı dengesiz olduğu için, bu değerlere sahip olanlar her koşulda (oldukça azınlıkta kaldıkları için) manevi değerlerin koruyucu katkısına gerek duyarlar. Konumunu kavrayamayan yoksullar, varsılların güvencesidir. Varsıllar maddi değerlere sahip olurken, yoksullar manevi değerlerin gönüllü askerleri olur.

Her kapitalist kazanmaya, yakın çevrelerini istismar ederek başlar. İnandıklarını söyleyenlerin ilk aldattıkları da onların en yakınında olanlardır. Bu nedenle saf ve temiz insanları aldatanlar, onların en çok inandıkları kişilerdir. Muhafazakârlar inanç giysili kapitalistlerdir!

Kolayca inananlar, düşünme yoksunu veya kolay yoldan kazanma çabası içinde olanlardır. Şeyhini uçuranların beklentisi, onun sırtından zahmetsizce öteki dünyasını güvenceye alma istem ve çabasıdır.

Soyguncuların kazançlarının temelinde umut pazarlamalarına inanlar var. Oysa avcıların oltasında umut, yem olarak kullanılır. Zaten, “Bedava peynir kapanda olur!”

“Değişimlere karşı olan muhafazakârlar bilinçsiz olan cahil emekçilerdir. Eskiden eğitim cehaletten kurtarmak için uygulanırdı, şimdi ise cahil yetiştirmek için etkin bir ideolojik araç olarak kullanılmaktadır(!) Yoksul emekçilerin muhafazakârlığı hem yoksulluğun sürdürülmesinin hem de varsılların varlıklarını sürdürmelerinin güvencesidir.

Yapıyı ele geçiren yıkıcı ve yağmacı zihniyet öncelikle; iyiliklerin, güzelliklerin, en önemlisi, yaratıcılığın, gelişimin ve olumlu yönde değişmenin önünü keser! Sosyal devletin ortadan kaldırılmasının yanı sıra; doğanın tahribi, doğrudan varlıkları, kaynakları ve yaşamı hedef alır.”

“Muhafazakârlık, sahip olduklarını korumak iken; yeni sahiplikler için esner(!) Mahcup bir değişimin akarına tutunur. Yani, sahip olmak yeni sahiplenmelere de açıktır. Maddi ve manevi olanaklar toplamını 1 olarak kabul edersek, bu alan iki obje tarafından paylaşılır. Maddi sahipliklerin alanı genişleyince, manevi sahiplikler alan kaybeder ve kişi güncel fiili durumlara yönelir. Ne var ki, bu oluşum yaşam bütününü etkiler ama değiştiremez ve muhafazakâr, muhafazakârlığına devam eder(!)”

Kaynaklarla doğrudan bağlantılı olan (müteahhit ve aracılar) muhafazakarlarımız,

akıl almaz kazançlar sağlamaktadırlar. Bu olağanüstü kazançlarını (el konan değerler) güvenli limanlara aktarmaktadırlar. Bir biçimde elde edilen varlıkların yurt dışına aktarılması, ülkenin sürekli olarak kan kaybetmesi anlamına gelir. Bu istenmeyen gidiş, ülkenin komaya girmesiyle sonuçlansın istemeyiz(!)

Muhafazakârların değişimi çıkar çemberlerinin belirlediği alanlarla sınırlıdır. Bünyesinde tutucu ve gerici unsurları barındıran muhafazakârlar özde farklılıkları ve değişimleri yadsımalarına karşın, çıkarları söz konusu olduğunda gözlerini kırpmadan ve arkalarına bile bakmadan ülkelerini terk edebilirler(!) Ve giderken, ülkelerini tıpkı bir işgal gücü gibi yağmalamaktan geri durmayabilirler(!) Onların yağmaladıkları şeyler sadece bizim değil; çocuklarımızın ve torunlarımızın olması gerekenlerdir. Muhafazakârların, yabancılarla birlikte yağmalayıp yok ettikleri, ülkemizin geleceğidir!