Bir tarafta gizlilik var, öteki tarafta şeffaflık.
Bize ne demek düşüyor: Buyurun buradan yakın…
En olağan soruşturmalar “gizli” sürdürülüyor.
Devletin yabancı ülkelerle yaptığı anlaşmalar/sözleşmeler devlet sırrıdır; yani gizlidir.
Ama bu anlaşmalardan doğan risk, bedel ve zararın faturası alenidir… Yani alenen vergilere yansıtılır; cayır cayır tahsil edilir.
Öte yandan bu işlerin kotarıldığı küçüklü büyüklü mekanların duvarlarını o güzelim özlü söz süsler: “Egemenlik kayıtsız şartsız memleketindir!..”
Biraz önce buyurup, buradan yaktığınız sigaranın külünü etrafa dökmeyin lütfen… Zaten her yer, her köşe yeterince kirli; bir de sizinle uğramayalım. Tamam mı?
Tamamsa devam ediyoruz:
Şimdilerde temizlik işlerine soyunmuş kadim mafya liderinin ısrarla altını çizdiği o 10.000 dolar maaşlı [üstelik vergisiz] milletvekili kim?
Niçin, adı-sanı-cibilliyeti gizli?
Yıllarca bu ülkenin ekonomisine yön verir gibi yapmış anlı-şanlı damat beyimiz nerede? Niçin bir orada/bir buraday[mış] gibi yapılıyor; niçin? Gerçekten ve hakikaten ve sahiden… Niçin?..
Bizden sağlık hizmetleri, kültür düzeyi, denetim, sosyal disiplin ve aşı yaygınlığı bakımından birden çok kat üstün olan ülkeler pandemi konusunda ciddi ve sıkı tedbirler alırlarken… Bizim güdümlü sağlık bakanlığımız niçin parmağını kaldırarak sayın patronundan söz istemez; izin rica etmez? 
Bilim Kurulu adı verilen topluluğun insanları hangi bilimin uzmanıdırlar acaba? Kadavra mı? Cenaze işleri mi? Yoksa, salla başını al maaşını mevzuatı mı? Hangisi?
Anladık dibe oturmuş ekonominin demir taramasına engel olmaya çalışılan bir durum-vaziyeti var… Olabilir. 
Ama bu durum-vaziyeti, örneğin aşı pasaportu uygulamasına da mı engel?
Maçlarda, hele hele kapalı alanlardan oynanan maçlarda insanların sırt sırta, neredeyse kucak kucağa içli-dışlı samimiyeti de mi engellenemez?
Bu gibi sorunların [eğer mevcut ise] konuşulduğu idari, siyasi, bilimsel ortamlar niçin halka açık değil?
Niçin, halk hiç değilse birtakım sonuçlardan haberdar edilmiyor?
Bunlarda mı devlet sırrı?

Çivisi yerinden fırlamış adalet mekanizmamızın sayın savcılarının her fırsatta verdikleri gizlilik kararlarının [hiç değilse] gerekçeleri niçin gizli? Niçin tek düze? Niçin kopyala-yapıştır kolaycılığı içinde yuvarlanmış, çürüyor?
Niçin, Mutafa Kemal Atatürk’ün:
***Yurtta sulh, cihanda sulh… 
***Egemenlik [kayıtsız-şartsız] milletindir…
***Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir… gibi sözleri sadece birer klişe olarak durdukları yerde küflenmeye terk edilmiştir?

Yurttaş olmak işte bu “niçin”leri sormak ve sorgulamak ile başlar…
Bir sonraki adımda… [da] gereklerini yerine getirmeye gelir sıra.
Eğer… Demokratik hukuk devletini gerçekten talep ediyorsak, öncelikle talep ettiğimiz o değerlere sahip çıkmamız gerekir.
Bir de onları hak etmemiz…
İşte mesele bu kadar basit; ama pratik o ölçüde kaypak ve sorunlu.