Cumhuriyetimizin 100 yılını [ne tuhaf, ama gerçek] tüm engellemelere rağmen coşku ile kutlamaya çalışıyoruz.
Kutlayıp da ne yapıyoruz?
Valilikten, kaymakamlıktan izin almak suretiyle Atatürk büstüne çelenk koyup, “saygı” duruşunda bulunuyoruz.
Sonra?..
Sonra fener alayı var; Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği gece-yemek-balo etkinliği boyunca marşlar söyleyip kafalarımızı tütsülüyoruz.
Ancak, yaşadığımız süreçte olayları süzme yeteneği olan her bir yurttaş, cumhuriyet rejiminin, yani demokrasinin, yani gerçek halk egemenliğinin büyük bir risk altında olduğunu görüp, anlamaktadır.
Çare?
- Birleşmektedir…
Ancak bir fener alayı kutlaması etkinliğinde bile birleşemeyen, bu öncelikli görev ve sorumluluğun gereğini yerine getiremeyen sözde “seküler” insanlarımız ile bu iş nasıl becerilecektir?..
Ortaya çıkan üç-beş kişi ile bile ayrışma bencilliğinin içine yuvarlanan bir zihniyetle cumhuriyetimizi gerçekten nasıl koruyacağız.
Ulusal etkinlikleri sadece vitrine tırmanma fırsatı olarak değerlendiren egosantrik siyaset magandaları ile nereye kadar gideceğiz; nerelere varacağız?
Kutlamakta olduğumuz Cumhuriyet Bayramı’nın temel gündemi bu gibi soruların yanıtını sorgulamak olmalıdır.
Şikâyet ve eleştiri süreci büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Gün klavyenin başında ego parlatma günü değildir.
Şimdi birileri diyecektir ki;
- Bu yazılanların her birini zaten bizler de biliyoruz. Boşuna tekrar etmenin ne yararı var?
Bu sorunun yanıtını, sizler sormadan yanıtlayalım:
- Tekrarlayacağız… Hiç durmadan [usanmadan] tekrarlamalıyız.
Çünkü…
- Söz konusu Cumhuriyetse, gerisi tuluattır, maruzattır; mücazattır…
Aşağıdaki soruların yanıtlarını teker teker her birimiz vermek zorundayız:
- Şu ya da bu biçimde… Örgütlü müsünüz?
- O örgütün içinde gerçek anlamda [cumhuriyet, özgürlük, tam bağımsızlık, demokrasi, halk egemenliği] gibi kavramlar doğrultusunda sahiden çaba gösteriyor musunuz?
- Yoksa, kendi sırça köşkünüzün balkonuna kurulmuş çayınızı ya da rakınızı yudumlayıp laf mı üretiyorsunuz?
Yani… Hepimizin bildiği gibi:
- Önemli olan pratiktir!
Lafazanlık değil…