“Vurgun yemiş baharlar yaşattılar bize...

Ve tanık olduk geleceğin yok edilişine!

Çığlıkların böldüğü gecelerde diken üstündeydik,

İşkencelerde hoyratça parçalandı yüreklerimiz!” (F:E)

Genel olarak normalleşme istenen ve beklenen bir durumdur. Ancak durum tespiti açısından normalleşme talebinin hangi koşullarda yapıldığını irdelemek gerek. Normalleşme talebi yapan kişi kurum veya kesim mevcut durumun nedeni ise; o noktada durup düşünmek gerek. Bir takım hata ve kusurlarla bu duruma gelindiyse, talebin iyi niyetle yapıldığına hükmedilebilir. Aksine bilerek, isteyerek ve tasarlayarak normalden uzaklaşmaya neden olunmuş ise; o zaman bu talebin nedenleri irdelenmelidir. Çünkü böyle bir girişim bilerek ve isteyerek yapılan şeyin, devamı için yapılmış olabilir. Konumunu koruma temelli zaman kazanma girişimi göz ardı edilmemelidir. Zaman kaybedenlerin aleyhine ve tuzaklar kurarak kazananların lehine işler(!)

“Normalleşme” ile başlayan bir cümle kurulduğunda, normal olmayan bir yapının var olduğu kabul edilmiş olunur. Doğal akarlar normalin sınırları içinde olur. Normal akarlara pozitif katkılar yapılabilir. Normal akara negatif etki; olay, olgu ve oluşumları normalden uzaklaşmaya neden olabilir. Bu müdahale tasarlanarak yapıldığın, ona “ihanet” denir. Normal denen şey olması gereken, beklenen ve istenen olmalıdır. Bu özellikleri nedeniyle normal bir güvenlik şemsiyesidir. Yani temel hakları koruyan bir demokratik yapı söz konusudur. Kamu yararı, öteki varlıkların çıkarı ile, doğa ile ve dünya insanlık ailesinin yararı ile bağdaştığı sürece öncelikli olandır. Bu vurgulananlar evrensel normali işaret eder. Normalden sapma yetersizliklerden kaynaklanmıyor ise; ortada tasarlanan bir ihanetin varlığından söz edilebilir(!)

Öncelikle toplumsal hasarın tespit edilmesi gerekir. Bu tespit yapıldıktan sonra, nasıl bir çözüm seçeneğinin yapılması tasarlanırsa toplumsal uzlaşma sağlanabilir konusu ve yöntemi belirlenmelidir. Bunun için öncelikle devletin temel görevlerine bakmak gerekir. Eğitim, sağlık ve güvenlik konularında gerekenler layıkıyla yapılmış mı? Temel hakları güvenceye alan hukukun üstünlüğüne gereken önem verilmiş mi? Kimsesizlerin kimsesi olan cumhuriyetin temel değerleri gerektiği gibi korunmuş mu? Laik yaşamın gereklerine uyulmuş mu? Adil bir paylaşım yapılmış mı? Ülkenin kaynaklarına sahip çıkılmış mı? Yatırımlarda ülke yararı korunmuş mu? Kaynakların kullanımına gereken özen gösterilmiş mi? Yönetenler ayrımcılık yapmış mı? Ülkenin sınırları gerektiği gibi korunabilmiş mi? Bağımsız ve güvenilir bir yargı sistemi işletilebilmiş mi? Vatandaşların mal ve can güvenliği sağlanmış mı? Bu ve benzeri sorular daha çoğaltılabilir. Bu sorulara verilecek yanıtlar izlenecek yol ve yöntemlerin belirlenmesini sağlar.

Normalden sapmalarda sorumluluğu olan kişi veya kişiler, özeleştiri yapmalıdır. Herhangi bir biçimde ülkeyi zarara uğratanlar saptanmalı ve yasal olarak hesap sorulmalıdır. Ülke varlıklarını farklı yol ve yöntemlerle ele geçirerek ülke dışına kaçıranlardan hem hesap sorulmalı hem de söz konusu değerler ülkeye geri getirilmelidir. Ancak o zaman normal koşullara dönülebilir. Yapanın yanına kar kalsın yaklaşımı kesinlikle reddedilmelidir!

Birkaç özlü söz ile yazıyı bitirelim:

Bilgi sorunlar karşısında değil, cehalet karşısında çaresiz kalır!

İnanç güçlenince masumiyetini yitirir!   

Elinden tutulmayan düşler yetim kalır!

İhanetin yücelttiği, yükseldikçe batar(!)                         

İhtiyaç öğrenmenin itici gücüdür.

Ucuz insan, pahalı bedel ödetendir.

Ötelemeler, biriktirmekten öteye gitmez!

Ülkeleri yıkan, cehalet ile ihanettir!