Şu sıralarda ülke sınırları içerisinde yaşayan herhangi bir vatandaşı çevirip “Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” diye sorsanız alacağınız cevap “Sığınmacılar ve pahalılık” olacaktır.

Sığınmacı konusu bizimle birlikte başta AB ülkeleri olmak üzere pek çok devletin tamamını ilgilendiren global bir mesele, dolayısı ile bu konuda  atılacak diplomatik adımlar bir noktadan sonra sığınmacıların akıbetini de belirlemiş olacak.

Ülke içerisinde nüfusun çok büyük bir bölümünü direk olarak etkileyen pahalılık bu zamana kadar görülmeyen bir acımasızlıkla hepimizi etkiliyor, bu zamana kadar görülmeyen sıkıntılar ile daha zor mücadele edeceğimizin sinyallerini veriyor.

Türk insanı gelenek ve göreneklerine son derece bağlı bir toplum, Toplumun temelini oluşturan bizi biz yapan değerler ile yıllar yılı yaşayan geniş kitleler şu sıralar endişeli bir bekleme sürecine girmiş bulunuyor.

Önümüzde kurban bayramı var, biz kendimizi bildik bileli sağımızda solumuzda kim varsa kurban kesmenin nerede ise bir mecburiyet olduğunu bilir kurban kesmemenin geleneklere karşı gelmek olduğu noktasında kanaat oluştururdu.

Birkaç gündür etrafımızda bulunan çok sayıda eşimize dostumuza “-Bayram geliyor, kurbanı nerede ve kiminle keseceksiniz?” şeklindeki sorumuza nerede ise eksiksiz “Bu sene kurban ücreti 25 bin lira civarında, geçtiğimiz bayram zar zor kesebildik bu bayramda kurban kesmek mümkün değil, 12 bin lira 13 bin lira emekli maaşı alıyoruz hayat pahalılığının bu kadar fazla olduğu bir ortamda kurban kesmek mümkün değil” cevabını veriyorlar.

İçerisinde bulunduğumuz günler düğün mevsimi, Anne babalar artık  yaş itibarı ile evlilik çağına gelmiş çocuklarına düğün yapmak için bilinen bilinmeyen tüm yolları denemekten geri durmuyorlar.

Ancak yerin 3-4 kat altında nefes almanın bile imkan olmadığı düğün salonu kirasının bile olağanüstü rakamlara ulaşması dolaysısı ile aileler düğünden çok daha dar kapsamlı bir nikah yaparak durumu kurtarmaya çalışıyorlar.

İşin birde düğüne davet edilecek misafirler ile ilgili tarafı var, Daha birkaç yıl öncesine kadar davet edildikleri düğünde geline damata çeyrek altın, cumhuriyet altını, gram altın takan misafirler bugün çoğunlukla ya  “işim var, şehir dışındayım “diye ya düğünlere katılmıyorlar yada bir zarfın içerisine bilemdiniz 200 lira koyup işi savuşturma cihetine gidiyorlar.

Hafta sonları 4-5 arkadaş bir araya gelip sahil kenarında uzun saatler süren sohbetler yapıyorlardı, artık dayanılmaz bir hale gelen hayat pahalılığı dolayısı ile söz konusu yemekli toplantılarda yapılamaz oldu.

Öğlen saatlerinde birkaç arkadaşı ile esnaf lokantasında hep birlikte yenilen yemeklerde artık hayal oldu, Çok uzun bir zaman sonra dün 3 arkadaş öğlen yemeği için lokantanın kapısından içeriye girerken işyeri, sahibi “-Abi epey zamandır yoksunuz bir kusurumuz mu oldu:?” diye sorunca kendisine “-Mesele seninle ilgili değil hayat pahalı” cevabını verdik.

Anlatmaya çalıştığımız ve adeta geleneksel hale gelen bu alışkanlıkları bize hayatı zehir eden pahalılık vesilesi ile mecburen terk etmek durumunda kalıyoruz.

En ücra esnaf çay ocağında bile bir bardak çayın 15 lira olduğu bir noktada sıcacık çay içerken yapılan sohbetler sonrasında ortaya çıkan hesabı bir kere ödeyen ondan sonra kolay kolay söz konusu dost sohbetlerine katılamıyor.

“Zor oyunu bozar” dedikleri de tam olarak bu olsa gerek.