Her toplum bir farklı öbekler toplamıdır. Bu gibi yapılarda önemli olan uzlaşabilmektir. Uzlaşmak sadece belirli kesimlerin ödün vermesi gibi anlaşılmamalıdır. Yaşantısından hiçbir ödün vermeyenlere verilebilecek bir ödün olmamalıdır. Uzlaşma taraflarını olumlu konumlara taşıdığı sürece var olabilir. Meşruiyet, bir yaşamsal gerekliliktir ve taraflara düşen görev, bu gerekliliklere uyma yükümlülüğüdür.
“Öncelikle bir yapının/oluşumun eskiden beri var olagelmesi ona kendiliğinden bir meşruiyet sağlamaz. Bu yapıların nerede ise tamamının hukuk dışı bir şekilde kamuya yerleşme, kamu kaynakları ile büyüme, alternatif eğitim odağı olma konusunda epeyce yol aldığı ve daha da büyüme yolunda oldukları tartışmasız. Bu yapıları -bu haliyle- meşrulaştıranların öncelikle cevaplamaları gereken soru; herhangi biri ya da oluşturdukları bir koalisyon ülkeye hâkim olursa nasıl bir ülkede yaşarız? O ülke demokratik olur mu? Ülkemizi 15 Temmuz’a getiren süreç neydi? Fetullahçıları da aynı argümanlarla desteklememişler miydiler?” (İlhan Cihaner, BİRGÜN, 17.03.2023)
Bir toplumun yapısı olması gerekenlerle uyuşmuyor ise; burada yönetimlere büyük görevler düşer. Bu görevler güncel ve aynı zamanda çağdaşlığın gerektirdiği şeylerdir. Bunun için eğitim en gerekli olan ilk adımdır. Bunu sağlık ve güvenlik izler. Bunun için eğitim tarikatlara, sağlık müteahhitlere (şehir hasta hanelerini yapanlar) ve güvenlik çetelere bırakılamaz! Normal bir devlet her koşulda bunlardan sakınır. Normal bir devlet bünyesi bu parazitleri barındırmaz.
Verili yapıda, birileri normalin altında veya dışında olabilir. Bu gibi durumlar bu gerçeği görenlere (aydınlar) veya görmesi gerekenlere (yönetenler) sorumluluklar yükler. Kültür, bilinç ve insani sorumluluk; ayrıksı konumda olanların normale dönmesi için çaba harcamayı gerektirir. Doğal yaşamla uyuşmayan birilerinin varlığı, normal bireylerin ödün vermelerini gerektirmez! Yoz ve yobazlar yaşam dışı yaşantılarından ödün vermezken; normal bireylerin verebileceği bir ödün olmamalıdır! Bu konuda bir zorlama olur ise; yardıma muhtaç aykırı yaşamlarla yönetim arasındaki bağlantıları göz ardı etmemek gerek. Özellikle bu kesim, paylaşımdan hak etmediği paylar alıyor ise; durum acil insani müdahaleyi gerektirir! Bir yobazın yeni olanaklar kazanması, yığınla normalin hak yoksunluğu anlamına gelir!
Özel durumlar söz konusu değilse, egemenler ödün vermez. Eşitsiz dengelerde ödünü görece zayıf olanlar verir. Örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksun kitleler, ödünlerin değişmez yüklenicileridir(!) Eğer egemen ödün veriyorsa, verdiğinden kat kat fazlasını almayı planladığı içindir. Ya da daha az kayba razı olduğu içindir; bu bir kardan zarar halidir. Kertenkele canını kurtarmak için kuyruğunu feda eder. Düşmanlarının önüne bıraktığı kuyruk çırpınırken saldırganların dikkati dağılır ve kertenkele canını kurtarır. Bu da kaybederken kazanma halidir. Egemenler bölme, parçalama, iftira atarak itibarsızlaştırma, yanlış yönlendirmelerin yanı sıra bu hileye de başvurabilirler.
Toplumun taşıyıcı kolonları emekçiler ve orta sınıftır. Rant uğruna bu taşıyıcı kolonlar kesilince toplumun çatısı çöker. Orta sınıf demokrasinin olduğu gibi yatırımlarında güvencesidir. Emekçiler ise, toplumdaki değerleri üretenlerdir. Mal ve hizmetleri onlar üretir. Emekçilerin ürettikleri değerlere egemenler el koyar! Sermaye kültür yoksunu kişilerin eline geçince; zenginliklere bir an önce kavuşmak için, altın yumurtlayan tavukları keserler!
Önce hep bir aradaydık. Onlar bizden uzaklaştılar. Onlar bizden uzaklaştıkça farklılaştılar. Artan olanaklarına koşut olarak yetersiz ve çarpık özgüvenleri de arttı. Sıradanlıklarını, ehliyetsizliklerini ve liyakatsizliklerini unuttular. Ve farklılaştıklarını düşünerek, her şeyi bilebilir olduklarını sandılar. Özellikle de ayrıcalıklı olduklarını düşünmeye başladılar. Bu ayrıcalıklı olma hali, her şeyi yapabilecekleri yanılgısına dönüştü. Bunlar gelişirken; onlar bizden, demokrasiden, özgürlüklerden ve insanlıktan da uzaklaştılar!...