Söylemlerin Açılımları:

Bu özlü söylemlere ben dize söz diyorum. Dize olgusu, düşünsel bir damıtımın ürünü olmasındandır. Söylemler ekonomikliği benimser. Az ve öz söylem, söyleyenine zaman kazandırır. Söylemle karşılaşanlar, anlamlandırmaya yönelecekleri için düşünmenin kapısını açar. Farklı seneklerin üretilmesine neden olabilir.

Bence insan olmanın olmazsa olmazı olan düşünmenin, hiçbir sakıncası yok. Beyin denen organın düşünmek için olduğuna inanıyorum. “İşleyen cevher pas tutmaz!” diye bir söylemimiz var. Şimdi açılımlara geçelim:

· “Zayıflar, yoksullar ve arkasızlar, hesabı hayatları ile ödediklerinde; buna kader denir(!)” → Toplumsal eşitsizliklerin üzeri “kader” söylemiyle örtülür. Oysa bu, sistemin sorumluluğunu gizleyen bir yanılsamadır. Kader, istemsiz olay ve olguların kabullenilmesidir. Özellikle egemenlerin emekçiler için açtıkları ve dönüşü olmayan yoldur. Egemenler için bu kabullenişler alan kazanma ve konum güçlendirme ile sonuçlanır.

· “Doğrunun güzel olmak gibi bir iddiası yoktur, ona güzelliği biz yakıştırırız.” → Hakikat kendi başına yalındır; estetik değer, insanın ona yüklediği anlamdır. Doğru olması gerekendir. Yaşantımızı etkileyen şeyler istenir olabileceği gibi, istenmeyende olabilir. İstenmeyenin güzel olduğundan söz etmek olası değil.

· “Yaşamdaki maddi kopuşlar manevi sığınmaları tetikler.” → Yoksunluk, insanı ruhsal ve inançsal alanlara yöneltir; eksiklik manevi arayışı besler. Yaşamdaki maddi olgularla manevi olguların toplamı bire eşittir. Maddi olgular somut, manevi olgular soyuttur. Bu maddi ve manevi bütünselliğinde, bir değerin artışı ötekinin düşüşünü kaçınılmaz kılar. Toplumda varlıklara sahip olanlarda maddi değerler, yoksullarda ise, manevi değerler yüksektir. Bu nedenle inançların koruyucuları ve neferleri yoksullardır!..

· “Soygunlarla yıkılan ülkenin enkazı halkın sırtında kalır!” → İktisadi ve siyasi yolsuzlukların yükünü her zaman halk taşır; enkazın bedeli kolektif acıdır. Depremler genellikle yoksulları yaşamdan koparır. Her soygun, öncelikle yoksulları çıplak bırakır!

· “Cimri yaratıcı, yarattığına zarar verir.” → Üretimde cömertlik ve paylaşım yoksa, ortaya çıkan şey eksik ve zararlı olur. Yaptığı şeyleri olması gibi yapmayanlar, öncelikle ürettiklerini kusurlu hale getirir.

· “İnanç noksanın dilidir.” → İnançsızlık, çoğu zaman dilde ve söylemde kendini açığa vurur; söz, içsel boşluğu yansıtır. İnanç özünde bir noksan tamamlayıcıdır. Her birey, gereksindiği kadar inanır. Maddi yetersizlikler, manevi değerlerle tamamlanır.

· “Anlamanın ve anlatmanın en etkili yolu empati kurmaktır.” → İletişimin özü, kendini karşıdakinin yerine koyabilmektir. Empati gerçeğe yaklaşmanın ve onu dillendirmenin en kısa yoludur. Anlatmak veya yapmak istediğin şeyle kesiştiğin ölçüde, birebire yakın bir yansıtma başarısı yakalayabilirsin. Bunun yanı sıra empati bir farkındalıktır.

· “Duygudaşlık tüm yazım türleri için bir olmazsa olmazdır.” → Yazının gücü, duygusal ortaklık kurabilmesinden gelir; edebiyatın kalbi budur.

· “Sevda kök salınca yolu umuda çıkar.” → Aşk, köklenince insanı geleceğe ve umuda taşır; sevgi umutla birleşir.

· “Yoksulluk, var olanlara erişememe halidir(!)” → Yoksulluk, yokluk değil; erişim engelidir. Kaynaklar vardır ama adil dağıtılmaz. Adil paylaşım demokratikliktir, laikliktir ve hukukun üstünlüğünün benimsenmesidir.

· “Anımsamak yaşamda, yaşanmışlığı paylaşmaktır.” → Hatırlamak, yalnızca bireysel değil; kolektif bir aktarım, deneyimlerin paylaşımıdır. İnsanların gerçek ölümü unutulduklarında başlar. Anımsamak yaşatmaktır.

· “Sevebilmek, kendini çoğaltmaktır.” → Sevgi, insanı tekil olmaktan çıkarır; çoğaltır, genişletir, başkasında var ederken, başkalarını da kendisinde var kılar.

“Her söz, yankısını bulduğunda toplumsal bir nefese dönüşür.”