Yan masada iki kadın kendi aralarında konuşuyorlar.
Biri ötekine soruyor:
-Dolar niçin artıyor?
Diğerinin verdiği yanıt türlü-çeşitli anlamlarla tıka basa yüklü:
-Düşmesi için bir neden yok da ondan…
İşte ülkenin “hal-i-pürmelali” bu anlam yükünün içindedir.
Anlamın yükü…
Evet, oldukça ağır.
Doların düşmesinin bir tek temel nedeni vardır: Türkiye ürettiğinden fazla tüketmektedir.
Üretim ile tüketim arasındaki fark ithalatla kapatmaya çalışılmaktadır.
Eğer üretmiyorsanız, sürekli tüketiyorsanız, ekonominiz açık verecektir. İKİ KERE İKİ HER YERDE DÖRTTÜR.
Tıpkı ev ekonomisi gibi…
Geliriniz yetmiyorsa ve harcamalarınızı -aynen- sürdürmekte devam ediyorsanız ve ek gelir getirecek bir iş de bulamıyorsanız, borca batacaksınız demektir.
Ülke işte böyle bir borcun içindedir.
İhraç ettiği malların içindeki kalemler dahi ithalatla tamamlanmaktadır.
Hayır…
Merkez Bankası faizleri düşürdü, diye fırlamıyor dolar…
Üstelik doların fırladığı filan da yok, bizim paramız yerin dibine girdi, bir türlü belini doğrultamıyor.
Dünya piyasalarında aşağılanıyor, gittikçe değersizleştiriliyor, sanki para değil de alelade bir “pul”muş gibi işlem görüyor.
Aslında Türk Ceza Kanunu’nda bu konuda ayrı müstakil bir madde de var: Türk Parasına Hakaret suçu!..
Televizyon spikeri garip bir haber paylaştı geçtiğimiz gün: Kuruş”un üretilmesinde kullanılan madenin maliyeti, paranın reel piyasa değerinin üstüne çıkmış. 
Bu gerçek bir hakarettir…
Üstelik o paranın üzerinde ay yıldız var, Mustafa Kemal Atatürk var…
Gerçek itibarımız var.
Asla… Hiçbir şekilde ve hiçbir nedenle tasarruf edemeyeceğimiz şerefimiz var, haysiyetimiz var!
Var oğlu var… 
Saymakla bitiremezsiniz; bitmez, hiçbir sıralamaya sığmaz.
Ama olmayan ve gittikçe daha da derinleşen şeyler önümüzde sıra sıra: 
-Bilimsel düşünce, adalet, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, dürüstlük ve içtenlik…
Bu değerlerin hiçbirisinden tasarruf edilemez; edemeyiz!
Çünkü, yine ve asla: Edemeyiz!