Taşar akarından bir gün Deniz’e akan sular…
Savrulur kurtuluşa umudun öfkesi el yordamıyla.
Hırçın eser rüzgâr, kaybolur sevdasında canlar;
Düşlerinden vurulduğunda şehir, sokaklar kör bakar!
Şeref, onurlu ve tutarlı davranışların dışsal etki algısıdır. Bu algı pozitif olduğunda bireyi yüceltir. Bu olgu tekillikler üzerinden toplumsallaştığı zaman, anlamlı ve güvenli bir yaşam iklimi oluşur. Toplumlarda oluşturulan iklim gelecek için belirleyici olur.
Şeref, sorumluluk bilinciyle taçlanır. Bu olgunun toplumsallaşması, bilinçli ve güvenli yaşam algısını toplumsal normaller ve gereklilikler arasına sokar. Dürüstlük, güvenilir olurken güvenenlerin çoğalmasını sağlar ki, işte bu adalet duygusunun da temelini oluşturur. Şerefli bir birey; doğrudan, haklıdan ve güzelliklerden yana olan kişidir. Yalanla-dolanla işi olmaz! Hırsızlık yapmaz, yolsuzluk yapmaz, yetimin ve fakirin hakkını yemez. Eşitliği ve adil paylaşımı bozan davranışlar içinde olmaz; sınav sorularını çalmaz, eleme sınavında kazananları mülakatla elemez. Dahası, bütün bunları yapanlara göz yummaz! Haksız kazanç elde etmek için fırsat kollayanlar, uygun bir iklim beklerken hırsızlara ses çıkarmaz ve hukuksuzlukları görmez! Her toplumda barışın ve birlikteliğin temeli adil paylaşımdır.
Ve semirirken cehaletine ortaklar bulanlar;
Tüm gelirlerin üstüne “lök” gibi oturanlar…
Ve isteyerek yaşamları öylesine eskitmişler ki;
Hiçbir yenilik yetmiyor eskileri söküp atmaya!
İtibar, bireyin toplumdaki pozitif birikimlerinin, algılar aracılığıyla görünür ve hissedilir olması halidir. Tanıklıklar itibarı öne çıkarır. Bu nedenle itibar onurlu ve şerefli insanın davranışlarının algısal değerlendirilmesidir. Bunun doğal sonucu olarak saygı ve saygınlık ortaya çıkar. Saygınlığın çevresel etkisi, topluma ve kurumlara yansır. Saygınlık bir deniz feneri görevi görür.
Bu söylenenler her koşulda normal toplumlar için geçerlidir. Yani hukukun üstünlüğünü benimseyen, temel hak ve özgürlükleri her koşulda gözeten toplumlar için geçerlidir. Normal şansa şans tanıyan ve fırsat eşitliğini gözeten toplumlar için geçerlidir. Haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve adil olmayan paylaşımların olduğu toplumlarda her şey gibi itibarda çarpıtılır. Şiddet ve terör kurumların çıktısı olunca, toplum korkuyla siner… Sindirilmiş bir toplumda istenmeyen ve beklenmeyen her şey olabilir; bu da olmaz ki, denebilecek olan her şey olabilir(!)…Düşünün ki, yargı güvenilir olmaktan çıktı ve “tuz koktu”!...
Alevlendiğinde düşlerin ve yüreğin yangınlardaysa,
İnsan akarlarında çoğalan boğucu yalnızlıklarda iken;
O güvencesiz yaşamlar ki, bir ölüm mesafesindedir...
O kadar ağır ki, çocuk ölümleri; taşınır gibi değil!...
Onur, temelini toplumdan alan, içselleştirilerek davranışa dönüştürülen şeylerdir. Yani, toplumsal algıların bireysel yansımalarıdır. Burada görülen şey, birey toplumdan alıyor ve topluma veriyor. Bu düz ve pasif yansıtmadır. Usta işinin ehlidir, bu nedenle yapılması gerekeni yapılmadan önce görebilendir. Aynı olguyu sıradanlar yapıldıktan sonra görür. Usta işine zekasını katarken; sanatçı yaptığı şeye zekasını ve yüreğini katar. İşte o zaman düz bir yansıma değil, katkılı yansıma söz konusudur. Üretimde katkı her koşulda değeri artırır. Sanatçılık, aynı malzemeden farklı şeyler üretebilmektir. Bu vurgulamalardan sonra, onurun pozitif bir nitelik olduğunu görüyoruz. İstenir olan, saygınlığı hak eden bir nitelik! Haktan, hukuktan, barıştan ve yaşamdan yana olan bir nitelik…
İnsanlığın geleceğine taşımak için insanlığı;
Erkence yola çıktı gönüllerin üç fidanı!
Ülkenin bağımsızlık yolunu açmak isterken;
Halkların birliği yolunda feda etti kendilerini!...