Deli- dolu sağın bu­lut­lar ağdı sal­kım saçak... Mayıs’ın yarı ısı­tan gü­ne­şi bu­lut­lar­la sa­va­şı­yor­du. Gü­ne­şin kav­ga­cı ma­ka­sı aba­nın­ca ak bu­lut­la­rın yu­mu­şak kar­nı­na, körpe kı­zıl­lık­lar dö­kü­lüp sa­çıl­dı dört-bir yana... Yıl­lar­ca ge­ci­ken sus­kun­lu­ğun utan­cı yanıp söndü kır­gın yü­rek­ler­den yü­rü­ye­rek pem­be­le­şen ya­nak­la­ra. Ba­ha­rın­da gen­ce­cik bir kız hüzün yük­le­di ba­kış­la­rı­na. Ya­şa­ma­dı­ğı gün­le­ri ya­şı­yor gi­biy­di sanki. Hüzün du­dak­la­rın­da acılı gül­le­re dö­nü­şü­yor­du. Gon­ca­sın­da ba­ha­rın en acı ye­şi­li vardı; umu­dun, ge­le­ce­ğin ve ya­rın­la­rın... Geç­miş gün­ler­de ya­şa­yan bir dede anım­sa­dı en di­reş­ken ve acılı gün­le­ri­ni. Sildi al­nın­da acıy­la ka­rı­lan ter to­mur­cuk­la­rı­nı, sildi göz pı­nar­la­rın­dan taşan ya­kı­cı göz­yaş­la­rı­nı... Ve kendi ken­di­ne mı­rıl­dan­ma­ya durdu:” Yazık oldu üç fi­da­na!” der­ken sak­la­dı çev­re­sin­de­ki­ler­den ıslak ba­kış­la­rı­nı. Ba­kış­la­rın­da geç­mi­şin si­lin­me­yen derin iz­le­ri vardı. “Hiç ya­şa­ma­say­dım” de­di­ği an­la­rı anım­sa­dı. Deniz’in, Yusuf’un ve Hü­se­yin’in ha­pis­ha­ne­de­ki son ge­ce­le­ri­nin gö­rün­tü­le­ri ak­ma­ya durdu bey­ni­nin ek­ra­nın­dan: “Yü­rür­ken, beton dö­şe­me üze­rin­de sü­rük­le­nen pran­ga­la­rın çı­kar­dı­ğı kor­kunç gü­rül­tü ge­ce­nin ses­siz­li­ğin­de yan­kı­la­nı­yor. Ko­ri­dor­da­ki su­bay­lar odaya do­lu­şu­yor­lar. De­niz­le Yusuf son kez ayak­ta ko­nu­şu­yor ve öpü­şü­yor­lar.”
Kitle acı, hüzün ve kı­vanç­la olgun ba­şak­lar gibi dal­ga­la­nı­yor. Bin­ler, on bin­ler hep bir ağız­dan hay­kı­rı­yor: “Deniz... Yusuf... İnan... Sa­va­şa devam!”
Yaşlı adam Deniz’in idam seh­pa­sı­na doğru gi­di­şi­ni anım­sı­yor Deniz idam seh­pa­sı­na doğru yü­rür­ken: “Allah’a ıs­mar­la­dık. Ce­za­evin­de­ki bütün dev­rim­ci­le­re selam. On­la­rı benim için tek tek öpün.” diyor. Da­va­nın ta­nı­ğı olan ih­ti­yar, idam anını ye­ni­den ya­şı­yor: “ ...​Seh­pa­nın al­tın­da nor­mal yük­sek­lik­te bir masa ve üs­tün­de bir ta­bu­re (...)El­le­ri ar­ka­sın­dan bağlı. (...) Gar­di­yan­la­rın yar­dı­mıy­la ma­sa­nın üze­ri­ne çı­kı­yor. Ma­sa­nın üze­rin­de bu­lu­nan ta­bu­re­ye kendi ken­di­ne çı­ka­rak, te­pe­sin­de bu­lu­nan il­mi­ği ba­şı­na ge­çir­mek is­ti­yor. İlmik iki kat­tır, dar­dır ve sı­kıl­mış­tır. Ka­fa­sı gir­mi­yor. Bir gar­di­yan il­mi­ği açı­yor, ge­niş­le­ti­yor, Deniz’in ka­fa­sı­na ta­kı­yor. Çift ilmik Deniz’in bo­ğa­zı­na ası­lı­yor.”
Kit­le­ler yeşil ekin­ler gibi dal­ga­la­nı­yor. Gen­ce­cik bir kız gırt­la­ğı­nı yır­tar­ca­sı­na hay­kı­rı­yor ve kit­le­ler o hay­kı­rı­şı tek­rar­lı­yor: “ Deniz... Hü­se­yin... Ulaş... Kur­tu­lu­şa kadar savaş! ” Halit Dede
sa­ğa­na­ğa dö­nü­şen göz­yaş­la­rı­nı si­li­yor. Islak ve acılı göz­yaş­la­rı ka­na­tı­yor in­san­lık onuru için çar­pan yor­gun yü­re­ği­ni. Omuz­la­rı­na aba­nan yükü kar­şı­la­yan dev­rim­ci di­ren­ci ayak­ta kal­ma­yı sür­dür­me­si­ni sağ­lı­yor. Halit Dede sür­dü­rü­yor acıya be­le­nen onur­lu anım­sa­ma­la­rı­nı. Deniz’in gür sesi, deli –dolu gür ve ber­rak bir ırmak gibi güm­bür güm­bür akı­yor bey­nin­den yü­re­ği­ne... “Ya­şa­sın... Tam ba­ğım­sız Tür­ki­ye. Ya­şa­sın... Ya­şa­sın... Ya­şa­sın iş­çi­ler, köy­lü­ler. Kah­rol­sun Em­per­ya­lizm”
Ya­lın­kı­lıç bu­lut­la­ra dalan güneş öf­ke­liy­di. Kı­zıl­lı­ğı­nı yük­le­di­ği fo­ton­lar şaş­kın bir koş­tur­ma­ca için­dey­di. Bir ölüm ke­mir­mek­tey­di be­den­le­ri­ni. Po­lis­le­rin ko­şul­lan­dı­rıl­mış­lık­la­rı­nı ku­su­yor­du kin yüklü ba­kış­la­rı. Bir kız­gın rüz­gâr serin ok­şa­yış­la­rıy­la ku­cak­lar­ken be­den­le­ri, Halit Dede
İzle­me­yi sür­dür­dü anı­la­rı­nı:” Ali El­ver­di, seh­pa­nın kar­şı­sın­da, ağ­zın­da si­ga­ra, ar­ka­ya doğru kay­kıl­mış, el­le­ri­ni ar­ka­sı­na bağ­la­mış, kah­ra­man bir eda ta­kın­mak ça­ba­sı için­de, donuk ve duy­gu­suz bir ba­kış­la ipte sal­la­nan Deniz’i sey­re­di­yor. (...) Deniz 50 da­ki­ka ipte ka­lı­yor. İpi bir bı­çak­la ke­si­yor­lar. Ölüyü, boy­nun­da ke­sil­miş il­mik­le, yere se­ri­li bir bezin üze­ri­ne ko­ya­rak gö­tü­rü­yor­lar.”
Bir çocuk elin­den kaçan ba­lo­nun ar­dın­dan ko­şu­yor. Ço­cu­ğun ar­dın­dan da ba­ba­sı. Üçlü bir ko­va­la­ma­ca polis ba­ri­ka­tın­da son bu­lu­yor. Aşıl­maz ba­ri­ka­tı sa­de­ce balon ge­çe­bi­li­yor. Çocuk şaş­kın, po­lis­ler du­yar­sız, baba uz­laş­ma­dan yana!
Halit Dede sür­dü­rü­yor anım­sa­ma­la­rı­nı: “ ...​Duy­dum Deniz’in se­si­ni, diyor Yusuf. Bu söz­le­ri söy­ler­ken, Deniz’in tu­tu­mun­dan kı­vanç duy­du­ğu­nu an­lat­mak ister gibi gü­lü­yor”
“Yusuf, ba­ba­sı­na, köy hal­kı­na ve ak­ra­ba­la­rı­na yaz­dı­ğı bir mek­tu­bu ona uza­tı­yor. Mek­tu­bu infaz sav­cı­sı alı­yor.
“Yusuf infaz sav­cı­sı­na:
—Mek­tup­la­rı­mı ba­ba­ma ve­rir­si­niz değil mi?
—El­bet­te ve­ri­riz. Bize gü­ve­nin yok mu?
—Yok, tabii, size gü­ve­nim yok­tur. Mek­tu­bu­mu ver­mez­si­niz.
—Merak etme ve­re­ce­ğim.”
Halit De­de­nin anım­sa­dı­ğı, infaz sav­cı­sı­nın sö­zün­de dur­ma­yıp Yusuf’u haklı çı­kar­dı­ğı­dır. Mek­tu­bun suç içer­di­ği ge­rek­çe­si ileri sü­rü­lü­yor!
Rüz­gâr, güneş ve bu­lut­lar kı­ya­sı­ya bir sa­va­şa tu­tuş­muş­lar­dı. Kit­le­ler diz­gin­le­ne­mez bir sel gibi akıp git­mek­tey­di. Slo­gan­lar ve hay­kı­rış­lar sü­rer­ken; Halit Dede Yusuf’un ası­lış anına döndü: “Yusuf seh­pa­nın al­tın­da, yük­sek ve yü­rek­li bir sesle şun­la­rı söy­lü­yor: Ben ül­ke­min ba­ğım­sız­lı­ğı ve hal­kı­mın mut­lu­lu­ğu için şe­re­fim­le bir defa ölü­yo­rum. Siz­ler Ame­ri­ka’nın hiz­me­tin­de­si­niz. Ya­şa­sın dev­rim­ci­ler, Kah­rol­sun Fa­şizm!”
Halit De­de­nin göz­le­rin­den iri dam­la­lar ya­kı­cı akı­şıy­la yu­var­la­nıp gi­di­yor. Derin bir soluk terk eder­ken ci­ğer­le­ri­ni, sönen si­ga­ra­sı­nı ye­ni­den ateş­li­yor tit­re­yen par­mak­la­rıy­la... Hü­se­yin’in son söz­le­ri ge­li­yor usuna: “Ben hiç­bir çıkar gö­zet­me­den hal­kı­mın mut­lu­lu­ğu ve ba­ğım­sız­lı­ğı için sa­vaş­tım. Bun­dan sonra bay­ra­ğı Türk hal­kı­na ema­net edi­yo­rum. Ya­şa­sın iş­çi­ler, köy­lü­ler ve ya­şa­sın dev­rim­ci­ler. Kah­rol­sun fa­şizm.”
Halit De­de­nin men­di­li sı­rıl­sık­lam ol­muş­tu. Di­lin­de du­yum­sa­mak­tay­dı göz­yaş­la­rı­nın acı­sı­nı. Ama o, gra­nit bir yontu gibi dim­dik ayak­ta dur­ma­yı sür­dü­rü­yor­du. Hal­kın­dan kor­kan­la­rın aciz­li­ği­ne acı­yor ve üzü­lü­yor­du. Yasal ge­rek­çe­le­re da­yan­dı­rıl­mak is­te­nen ci­na­ye­tin sa­nık­la­rı­na acı­yor­du. Ölü­ler­den bile kork­tuk­la­rı­nı anım­sa­dık­ça si­nir­le­ni­yor­du. Üç gen­cin ölü­sü­nü de ayı­ra­rak, ce­na­ze­le­ri üçer mezar ara ile gö­me­rek bir şey­ler yap­tık­la­rı­nı sa­nı­yor­lar­dı!
Çi­se­le­yen göz­ler­le baktı böğrü kanlı ak bu­lut­la­ra …Ya­rın­lar ka­ra­rı­yor ve sanki güneş sö­nü­yor­du. Ka­na­dı kı­rıl­mış­tı umu­dun…Acı dalga dalga bü­yür­ken ya­ra­lı yü­re­ğin­de; Deniz’in son söz­le­ri yan­kı­lan­dı ku­lak­la­rın­da:
“Ya­şa­sın Tür­ki­ye’nin ba­ğım­sız­lı­ğı!
Ya­şa­sın Mark­sizm’in, Le­ni­nizm’in yüce il­ke­le­ri!
Ya­şa­sın Türk ve Kürt halk­la­rı­nın ba­ğım­sız­lık mü­ca­de­le­si!
Kah­rol­sun em­per­ya­lizm!
Ya­şa­sın iş­çi­ler ve köy­lü­ler”
Sanki yutan bir ka­ran­lık­tı ka­yıp­lar!..
To­pu­nu ka­çı­ra­rak ar­dın­dan koşan çocuk hüz­nün­den sıy­rıl­mış­tı. Du­dak­la­rın­da ren­ga­renk bir gonca gü­lü­cük…ba­kış­la­rın­da be­li­ren ışıl­da­yan umut­la ba­kı­yor­du Halit De­de­ye!..

Not: Anı-öy­kü­de­ki alın­tı­lar, Halit Çe­lenk’in İDAM GECESİ ANI­LA­RI ile KA­RAR­LAR adlı ya­pı­tın­dan ve 04.05.2008 ta­rih­li Bir Gün ga­ze­te­sin­den alın­mış­tır.