Söylemlerimizin büyük bir bölümü bilerek veya bilmeden ya da yanıltıldığımız için söylenen yalanlardır. Yalanı kaçınılmaz kılan nedenlerden en önde geleni, gerçeği gizlemeyi amaçlar. Çıkarları korumak gerekçelerin önde gelenlerindendir. Bunu kişisel güç veya varlıklara sahip olma çabaları izler.

Yanılgı ile söylenen yalan en masum olandır. Bunu korku ile söylenen yalanlar izler. Affedilmeyecek olan yalanlar; bilerek, isteyerek ve hatta tasarlanarak söylenen yalanlardır. Bu tür yalanları katmerli hale getiren ise; yetkili ve sorumlu olanların söyledikleri yalanlardır. Bilmediklerini bilir gibi söylemek ise düpe düz aptallıktır!

Bilmek, normal koşullarda, deney, kültürel aktarımlar ve tanıklıklarla edinilen bilgilerden oluşur. Bu somut olgulara dayalı bilgilerin genel geçerliliği söz konusudur. Su deniz kıyısında 100 derece kaynar dendiğinde, küresel bir gerçeklikten söz dilmiş olunur. Doğru bilgi, gerçeğe giden yoldaki duraklardan biridir. Gerçeğe erişim koşullarındaki değişimler, belirli oranlarda ve açıklanabilir farklılaşmalara neden olabilir.

Tanımak gerçeğe yaklaşmaktır. Bir objeyi bilmek veya tanımak o objenin ne olduğu ile ne olabileceğini de gerçeğe yakın biçimde tahmin edebilmektir. Tanım objenin tüm niteliklerini görünür kılan bir resimdir. Aslında bu sözünü ettiğimiz şey; farklılıkların farkındalığı ile öngörebilmektir. Bu bilgiler ışığında tanımayı tanımlarsak; objenin temel özelliklerini ve süreç içinde olası etkenler eşliğinde ne olabileceğini gerçeğe yakın olarak tahmin edebilmektir. Tanımlar, bilimin olmazsa olmaz basamaklarından biridir. Bilimsel yaklaşımlar, tanımları temel alır. Verili koşullarda ve farklı değişkenlerin devreye girmemesi koşuluyla, tanım bir temel bilgidir. Benzer bir durum ilkeler için geçerlidir. İlkeler, kurumsal gerçeklerin temel doğrularıdır. Bireylerin kurumlara yaklaşımı ilkelerle ilişkilidir. Bu nedenle kurumlara güven mutlaka olması gerekenlerdendir. Aksi taktirde güven yerini güvensizliğe, doğrularda yerini yalanlara bırakır(!) TUİK’e ilişkin değerlendirmeler bu doğrultudadır. Bilerek ve isteyerek rakamlarla oynamak, milyonların hak ve menfaatlerini zedeleyebilir(!)

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!” söylemi geçerliğini yitirmektedir. Artık yalancıların mumu yanmaya devam ediyor…Çünkü, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenler var!

Sınıf temelli toplumsal yalanlar hukuka uygun görünümlü veya hukuka aykırı çıkarları korumayı ve sürdürmeyi amaçlar. Çelişen sınıfsal gerçekler, sınıflar çatışmasının özünü oluşturur. Bu nedenle, sermaye için gerekliliğinde ötesinde kaçınılmaz olan şeyler, genellikle emekçilerin aleyhine olur. Bu çelişkili durumların üzerini sınıfsal yalanlar örter. Sınıfsal yalanların yardımına din ve milliyetçilik söylemleri ile kurumsal düzenlemeler yetişir.

Kapitalizm, kazançları kayıplar üzerine yapılandırır. Sistemler varsıl yaratırken kaçınılmaz olarak yoksulluk üretir(!) Yapıya ve yönetime egemen olanlar, kendi çıkarlarını tehdit eden veya tehdit etme potansiyeli olan oluşum veya gelişmeleri, doğmadan boğmayı yeğlerler! Her karşı çıkış(düşünce) veya örgütlülük yasa dışı ya da terör eylemi olarak suçlanarak sınıfsal bir itibarsızlaştırma (yalanlar) topluma kabul ettirilmek istenebilir. Varlık sürdürme temelli ve yasalarla güvenceye alınmış olan hakların farklı platformlarda istenmesi hiçbir koşulda suç olamaz! Temel haklara ilişkin hak taleplerinin terör olarak dillendirilmesi, terörle mücadeleyi teröre dönüştürebilir.

Her şey dönüp dolaşıp sınıfsal bilince gerek duyurur hale geliyor. Sınıfsal bilinçten yoksun olanların yaşamlarını belirlemeleri olası değildir; sadece kendilerine çizilen çember içinde hareket etmek zorundadırlar. Olay ve olguları olduğu gibi değil, egemenlerin istediği ve bellettiği gibi görürler(!) Suçlayarak cezalandırdıkları ve hatta yok ettikleri, ne kadar hak ve hukukla bağdaşır? Bozguncu dediklerinin hangi çıkarlara engel olmaya çalıştıklarını göremiyorsan; bölücü diye suçlayanların gerçek bölücüler olduğunu kavrayamıyorsan, kendine ihanet etmeye devam edersin. Sana çapulcu diyenlerin çapul zengini olduklarını da göremezsin. Tüyü bitmedik yetimlerin hakkını yiyenlerin yalanlarına inanıyorsan, insanlığa ihanet ettiğinin farkına varamamışsındır(!) Hırsızlar diye höykürerek suçlayanların, varlıklarımızı yağmalayıp, yabancılara yağmalattıklarını görmüyorsan, sen bir yurtsever olamazsın! Yerli ortaklı yabancı altın çıkarıcılarının ülkeye katkısı, çıkarılanların %’1’i ile %3’ü dolayındadır. Bu gelir yapılan yağmayı ve geri dönüşü olmayan tahribatları karşılar mı?