Bilim artık “ölümü” değil, “yaşlanmayı” tartışıyor.
Biyoinformatik laboratuvarlarında çip takılmış hücreler, yeniden programlanan organlar, veriyle gençleştirilen bedenler... Günümüzde insan; doğaya değil, veri tabanına bağlı yaşlanıyor.
Bazı araştırmacılar, sinir sistemine yerleştirilen biyosensörlerin bir gün organ yenilenmesini tetikleyerek 150 yaşına kadar yaşanabileceğini söylüyor.
Ama bu senaryo, yalnızca biyolojik değil, politik bir olasılık da taşıyor:
Eğer iktidar ölümle sınırlıysa, ölümsüzlüğe yatırım yapanlar artık “tanrısal bir siyaset” kurmak istiyor olabilirler.
Bugün, 'çipli insan' tartışmaları yalnızca bilimsel değil, ideolojik bir gündemdir. Dijital çağın siyasal liderleri; canlarıyla kanlarıyla değil, veri ve imajlarla var oluyor. Sosyal medya algoritmalarında sürekli diriltilen popülizmler, ekranlarda yeniden üretilen karizmatik varlıklar; bunlar günümüz bağlamında yalnızca politik figürler değil, birer biyopolitik simülasyondur. Bu nedenle onları tanımlamak için kullanılan 'çipli prototip' söylemi bir bilimkurgu değil, çağımızın güçlü bir metaforudur."
Dijital çağda ölümsüzlük; dinin değil, mühendisliğin konusu...
Harvard’da David Sinclair, “yaşlanma bir hastalıktır” derken;
Silicon Valley’de Altos Labs, insanı beta sürümünden çıkarmaya çalışıyor.
Böylece eski dinsel mitler yeni teknolojik biçimler alıyor:
Tanrı’nın “tozdan insan yaratması” yerine, bilim “veriden insan kopyalıyor.”
Ölüm, bir yazılım hatasına dönüşüyor.
Ama gerçek soru şu:
Bu kadar çok “yaşayan” arasında yine de “insan” kalabilecek miyiz?
150 yıl yaşamak belki olanaklıdır.
Ama 150 yıl boyunca aynı korkuları, aynı nefretleri, aynı iktidar arzularını taşımak; işte o gerçek bir felaket olmaz mı? Çünkü çipler yalnızca organları onarabilir, ama vicdanı, empatiyi, erdemi güncelleyemez.
Bugün dijital beyinlere yüklenen bellekler; antik çağın tanrılarına öykünen bir çağrıdır:
“Unutmak istemiyorum, çünkü ölmek istemiyorum.”
Ama ölüm yalnızca son değil, bazen arınma, bırakma, dengeye dönme anlamına gelir.
Hintli Çevre Bilimci Vandana Shiva’nın dediği gibi: “Yaşamak, doğaya ait olmaktır; doğayı sahiplenmek değil.”
Gerçek ölümsüzlük, veriyle değil, dengeyle gelir.
Biyoteknoloji insanı yaşatabilir ama doğaya saygı duyulmadıkça yaşamın anlamı kalmaz, yalnızca “uzar”.
Bir gün çip takılarak 150 yaşına ulaşabiliriz belki...
Ama eğer yine de korku, öfke ve hırsla doluysak; gerçekte çoktan ölmüşüzdür.
Ve belki de insanlığın en büyük yanlışı; Tanrı’yı taklit ederken, doğayı unutmasıdır.
Varsayalım ki Çip takıldı, kalp düzeldi. Telomerler uzadı, saç beyazlamadı. Hücre genç, damar sağlam, bellek yedeklendi. Ama sen yine de kin tutuyorsan, yine de halkını sevemiyorsan ve sonsuz iktidar için ölümleri meşrulaştırıyorsan...
Ne anlamı var 150 yıl yaşamanın?
Bir ömrü uzatmak kolay.
Bir ömrü anlamlı kılmak ise bir ömür sürer.
Teknoloji yaşamı uzatabilir ama anlamı yalnızca insan verebilir.
Ve belki de en uzun yaşayanlar; yalnızca “nefes alanlar” değil, “neye nefes verdiklerini bilenlerdir.” ki onlar bedenen öldükten sonra bile yaşarlar.