Af söylemleri beklentilerden beslenir. Bir toplumda af beklentisinin ortaya çıkması olgusunun çok çeşitli kanallardan beslendiği bilinir. Adil yargı ve hukukun üstünlüğü önde gelenlerdendir. Yargı sorunlu ise ve kurumlar normal olarak çalışmıyorsa; afla ilişkilenenlerin sayısı hızla artar. Demokratik ve laik bir yapı yok ise, özellikle paylaşım adil değilse; affı gerektirecek kadar sorun yığışımı olmuş demektir. Erk temelli kayırmalar sorun üretir. Kuvvetler ayrılığı yok ise ve kamu adına yaşamın her alanında denetim yapılamıyorsa, af kaçınılmazdır. Kurumlar işlevlerini yerine getiremiyorsa, affa olan gereksinim artmış demektir. İlk bakışta pek ilgisi yokmuş gibi gözükse de eğitim, sağlık ve güvenlik sorunları devletin öz görevi (devlet olmanın gerek koşulları) olmaktan çıkarıldığı zaman toplumsal sorunlar tırmanır. Özelleştirme özünde örtük bir servet aktarımıdır. Servet sahipliği öncelikle ekonomik güç ve olanakları artırır. Aynı süreçte sosyal konum ile birlikte siyasi ayrıcalıklarda gündeme gelir. Özelleştirmelere konu olan varlıklarla mal ve hizmetler, özgür bireyleri sahiplikten yoksun kıldığı zaman birtakım sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır(!)Paylaşımdaki adaletsizlikler haksızlıkları ve hukuksuzlukları tırmandırır. Hukukun yeterli olmadığı ortamlarda güçlüler haklı olmaya başlar(!) Haksız iken bile haklı konuma geçen güçlünün karşısında toplumsal sorunların yaşanması kaçınılmazdır!
Zaman zaman toplumda bir genel af gereksinimi doğar ve ülke için özellikli olan bir günde de genel af gerçekleştirilir. Örtük de olsa, bu bir toplumsal rızayı işaret eder. Özellikle affın tarafı olan kişilerin rızası, eşitlik ve adalet açısından gereklidir.
Affın haklı ve yeterli gerekçeleri olmazsa ve açık bir toplumsal yarar söz konusu değilse; suçluların affı ile birlikte, potansiyel suçluların teşvik edilmesi söz konusu olabilir. Daha önce görülen af örneklerinde olduğu gibi, otoritelerin belirlemeleri adil olmayabilir. Hırsızlar, katiller ve tecavüzcüler affedilirken, düşünce suçluları içeride bırakıldığında toplumsal adaletten söz edilemez!
“İktidar, özellikle düşüncenin açıklanması ve siyasal eylem yapılması konularında, çoğu zaman yargıyı da kullanarak, çok sayıda kişinin haksız yere hapsedilmesini ve işten çıkarılmasını gerçekleştirmiş bulunuyor.
Öncelikle düşünce ve siyasi eylem nedeniyle verilmiş olan cezalardan başlanarak bir af yasası çıkarılacağı; işlerinden uzaklaştırılan kamu çalışanlarının görevlerine dönecekleri ve bu nedenlerle doğan zararların karşılanacağı, gerekli teknik çalışmalar yapılarak açıklanmalıdır.
Sonuç olarak, FMC, silahsızlanma ve af üçlüsünün sacayağı üzerine oluşacak barış çağrısı, öncelikle, iktidarın olası daha aşırı kışkırtmalarını karşılamayı sağlayacaktır. Böyle büyük bir çağrı ortamı, kaçınılmaz olarak, yıllardır çok büyük ve ağır kayıplara neden olan Kürt sorununun barış ile çözümüne altyapı oluşturacak, toplumsal barışa tümüyle ulaşılmasının da yolunu açacaktır.”(Yakup Kepenek, BİRGÜN, 25.09.2022)
Af, adaletin en kırılgan noktasıdır. Genellikle bir genel aftan önce toplumların adil yargıya ihtiyacı var.
Af, suçun ikrarıdır. Çok özel durumlar söz konusu olmadığı sürece yapılan aflar eşitliği bozarak adaleti zedeler. Devleti yönetenler bir yasa dışılığın muhatabı olan kişiler adına karar vermemelidir. Bazı konularda tüm vatandaşları ilgilendirir. Özellikle maddi konuların tarafı tüm vatandaşlardır. Vergi borcu affedildiğinde bunun mağduru tüm vatandaşlar olur. Vergi kaçıran sonuçta hepimizden çalar(!) Beytülmal denen varlıklarda tüyü bitmedik yetimlerin hakkı var(!)
Herkes, kendisini ilgilendiren suçlarda taraftır. Bireyler kendilerini ilgilendiren konularda, affetme büyüklüğünü gösterebilir. Aynı şekilde devlet de kendisine karşı işlenen suçlarda af yetkisi kullanabilir. Fakat akçalı suçlar bu kapsamda olmamalıdır. Ayrıca “Kader kurbanı” söylemi suçu örten bir örtüdür. Gerçekte kader kurbanı yoktur ama insanları kurban konumuna getiren sistemler var. Suç üreten ortamların ortadan kaldırılması öncelikli bir görev olarak algılanarak gereği yapılmalıdır.