Tarihçiler gerçeği sevmelidir. Bir tarihçi sadece gerçeği yazmakla yüküm­lüdür. Tarihçiler yazmadan önce tüm ilgili kaynaklara bakmak zorundadırlar. Ken­di önyargılarını gözden geçirmeli ve bunların gerçeği etkilememesi için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Ancak bundan sonra tarih yazmalıdırlar. Tarihçilerin temel ilkesi şudur: "Bir konuyu bütün yönleriyle ele al; önyargılarını bir kenara bırak. İşte o zaman gerçeği bulmayı ümit edebilirsin." Justin McCarthy

 Anadolu’da Bilinen İlk Uygarlık “HATTİLER”
                     (M.Ö. 2500-1700)

    Hatti MÖ 2500-1700 yıllarında Anadolu'da yaşamış olan Hattiler hakkında yeterli tarihi bilgiler mevcut değildir. Hint- Avrupa bir kavmi oldukları varsayılan Hattiler Anadolu’da tam anlamıyla siyasi birlik kuramamışlardır.  Anadolu Yarımadası'nın bilinen en eski adı Hatti Ülkesi'dir. İlk defa Mezopotamya yazılı kaynaklarında Akkad sülalesi döneminde (MÖ 2350-2150) kullanılan bu adlandırma, M.Ö 7. yüzyıl Asur yıllıklarında görüldüğü üzere, M.Ö 630 tarihlerine değin süregelmiştir. Böylece Anadolu en az 1500 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak tanındı. Bu ad o denli yerleşmişti ki Anadolu'da Hattilerden sonra yaşayan Hititler yaşadıkları ülkeden söz ederlerken, Hatti Ülkesi deyimini kullandılar. Bu ve bazı arkeolojik bulgular nedeniyle uzun yıllar boyunca Hititler ve Hattilerin aynı ırk ya da akraba ırklar oldukları varsayıldı.
Hititlerin Hattuşa tabletlerini ilk okuyan filologlar(dil bilimcileri) hep bu tabire rastladıkları için, bambaşka bir dil konuşan bu yeni kavme de HATTİ ADINI TAKTILAR. Oysa sonradan yine tabletlerden Hint-Avrupalı bir kavim oldukları anlaşıldı. Kussar kentinde yaşayan yönetici sınıfın bir araya getirdiği halk kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu. Ancak Hitit biçimindeki adlandırma, bilim çevrelerinde yayıldığı için kalıcı oldu. Kaldı ki kendilerini Nesili olarak adlandıran bu grubun yanı sıra Anadolu'da LUVİLER ve PALALAR adı ile tanınan gruplar vardı.
 Türkçede önceleri ETİ sözcüğü kullanıldı, şimdi ise HİTİT deyimi yerleşti. Burada yanlış kullanılan bir adlandırmaya işaret etmek yerinde olacaktır. Birçok bilim adamı bir zamanlar doğru olduğu sanılan, ancak şimdi isabetsiz olduğu anlaşılan "Proto-Hitit" ya da "Proto-Hatti" deyimlerini alışkanlık sonucu hala kullanmaktadırlar. Hatti yerine "Proto-Hitit" tabiri kullanıldığı takdirde, Hititlerin Hattilerden geldiği izlenimi yaratılmış olur. Oysa söz konusu iki halk birbirinden dil ve ırk bakımından tamimiyle ayrıdır. Hele adı Hatti olan kavmi "Proto-Hatti" diye anmak büsbütün anlamsızdır. Ancak kültürel açıdan baktığımızda Anadolu Hatti sanatının Hititler tarafından alındığını ve köklü Hatti geleneğinin Hititlerde yaşadığını görürüz. Hatti yer isimleri, şahıs isimleri, efsaneleri Hitit kültüründe yer bulmuştur. Gerek Alaca Höyük gerekse son yıllarda yapılan arkeolojik kazılar Hatti kültürünün gücünü ortaya koymaktadır. Anadolu'ya ne zaman geldikleri bilinmeyen, belki dağınık gruplar halinde gelmiş olan Hititler bu gücün bir parçası olmuşlardır. Hitit Krallığı'nın hakim yönetici sınıfı olan ve Hatti geleneği taşıyan Hitit kralları Anadolu'yu teokratik tabanlı, bir feodal yapı içinde yönetmişlerdir.
Anadolu'daki Hatti beylikleri bir Protohistorya (Öntarih) uygarlığıdır. Başka bir deyişle onlar henüz yazı kullanmadıkları için tarihsel sürece ait değildirler. Ancak bu beyliklerin konuştuğu dil, inandıkları din, yaşattığı örf ve adetleri hakkında Hititler yolu ile birçok bilgiye sahip bulunmaktayız. Bu nedenle Hatti beylikleri öntarih (protohistorya) uygarlığının güzel bir örneğidir.
Ayrıca Hatti uygarlığına ait en önemli eserler Alacahöyük'te bulunmuştur. 1935'de Atatürk'ün himayesinde başlayan kazılarda bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen güneş kursları, heykelcikler, altın kupalar birçok eser bulunmuştur. 

ANADOLUNUN “IŞIK İNSANLARI “ LUVİLER KİMDİR?

Kentlerin Tarihi, bulunduğu coğrafyanın tarihine ışık tutar. 

Burada LUVİ toplumundan bahsetmeden Hatti’leri noktalamak mümkün gözükmüyor. İşte Luvilerle ilgili alıntı:  Alman asıllı İşviçreli jeoarkeolog Eberhard Zangger, “Luviler ve Troya Savaşı” adlı kitabında Anadolu’da çok eski kültüre sahip Luvi adında bir halkın yaşadığını, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı ideolojik nedenle bu kültürü görmezden geldiğini savunuyor. Zangger, Miken krallığının, Troya’ya savaş açmasının sebebinin, Ortadoğu’yu yakıp yıkan ve büyük bir imparatorluk kuran Luvileri yok etmek olduğunu ve sonunda Troya’yı yerle bir ettiklerini iddia ediyor. Hititlerin başkenti Hattuşa’da bulunmuş ve Akatça çivi yazısında yazılmış belgelerde, Luvi dilini konuşan halkların yaşadığı bölgeye Luwiya deniyordu. En az 900 yıl boyunca kullanımda kaldığı belgelenen Luvice, hiyeroglif işaretleriyle yazılırdı. Güney ve Batı Anadolu’nun tamamında konuşulurdu. İsviçreli Asurolog ve Hititolog Emil Forrer 1919 yılında ilk defa çivi yazılı arşivlerdeki Luvi dilini okumayı başardı.
İleri bir matematik ve mühendislik bilgisiyle yaptıkları şehirler birçok Avrupa kentinin yapımına ilham kaynağı olmuş. Zangger, başta Güneş olmak üzere, yıldız-tanrılara tapan, Venüs’ü dişi bir tanrı olarak gören ve taşıdıkları bölgesel özerklik / krallık haliyle günümüz Avrupa Birliği’ni alenen çağrıştıran Luvi Uygarlığı’nın, M.Ö. ikinci bin yılın büyük kısmında iskân edilmiş 340 yerleşim yerini, sistematik olarak ilk defa kayıt altına aldığını öne sürüyor. Geleceğin Çiftlikleri MÖ 2. binyıl boyunca Anadolu’nun büyük bölümünde anadili Luvice olan halklar yaşardı. Bu halklar Yunanistan ve Anadolu’nun en iyi tanınan halklarından olan Minoslar, Mikenler ve Hititlerin çağdaşı, ticari ortakları ve bazen de rakipleriydiler. Gerçekte Luviler yazıyı, Yunanistan’daki saraylarda kullanımından en az 300 sene önce kullanmaya başlamıştı. Luvilere ait bu yazılar Avrupalılar tarafından 19. yüzyılda, Miken, Minos ve Hitit belgelerinden çok daha önce keşfedildi. İsviçreli araştırmacı Eberhard Zangger şöyle diyor:”Troia antik kenti aslında şu anda görünenin 100 katı daha büyük bir alana yayılıyor.
Çünkü bu kent, bundan dört bin yıl önce Anadolu’da yaşayan ve haklarında çok az şey bilinen Luvi Uygarlığı’nın etkisi altındaydı. Luviler hakkında bir şey bilmiyor olmamız, tamamen politik. Yunan hayranı Batılı tarihçilerin işine böyle geldi. Arkeoloji, Avrupa’nın Osmanlı’yla mücadele ettiği dönemde ortaya çıktı. 20. yüzyıla kadarki paradigmalar(değerler dizisi) Avrupa uygarlıklarını büyük gösterip Türkiye topraklarındakileri küçük göstermek amacıyla geliştirilirdi. 1192’de Hititler’i yıkan büyük saldırıyı yapan, antik Mısır kaynaklarında geçen saldırgan “Deniz İnsanları” da aslında Luvilerden başkası değil. Eski çağların en büyük anlatısı, yani TROİA SAVAŞI ise Luviler’in güçlenmesine karşı saldırıya geçen Yunan kentlerinin bir saldırısı. 
” Zangger, Akdeniz’deki kentleri yakıp yıkanların Luviler olduğu görüşünü MÖ 1190 yılına ait, Afyon yakınlarındaki Beyköy’de bulunan, 30 metre uzunluğunda Luvi dilinde yazılmış taş yazıta dayandırıyor. Bu yazıtta baskınları düzenleyenlerin isimleri, amaçları ve motifleri bulunuyor. Batı Anadolu’da yaşayan Luvilere ait 340 yerleşim yeri belirlenmiş bulunuyor. Verimli toprakları zengin bir bakır, tunç, gümüş ve altın madenlerine sahip. Ülke içlerine kadar uzanan ırmaklar canlı bir ticaret ağını sağlıyor. Afyonkarahisar yakınlarında 1878 yılında bulunan Luvi dilindeki bir antik yazıt ilk kez deşifre edildi. Belgelerde geçen “Gizemli deniz insanlarının” Anadolu’nun yerli halkları olduğunu gösterdi. Dünya’nın 135 Yıllık Isınma Eğilimi Independent gazetesinin haberine göre arkeologlar 3200 yıl önce taş yazıta kazınan hiyeroglif yazıları çözmeyi başardı.


Taş levhaya antik Luvi dilinde yazılan yazılara göre, Batı Anadolu’daki krallıkların birleşik donanmaları Doğu Akdeniz’de sahil kentlerine baskın düzenledi. Yazıtta bu gemicilik konfederasyonuna ait yağmacı güçler tarihçilere göre yeni doğan Bronz Çağı medeniyetlerinin çökmelerinde rol oynadı. Araştırmacılar yazıtın Bronz Çağı krallığı Mira kralı Kupanta-Kurunta’nın emriyle Milattan Önce 1190 yılında hazırlandığını düşünüyor. Metinde Mira krallığının yanı sıra diğer Anadolu medeniyetlerinin antik Mısır’ı ve Doğu Akdeniz’deki diğer bölgeleri Bronz Çağı’nın bitişinden önce işgal ettiği belirtiliyor.
Arkeologlar M.Ö. 1200 civarında büyük medeniyetlerin ani ve kontrol edilemez çöküşünün arkasında “gizemli deniz insanları” saldırıları olduğunu düşünüyordu. Bunlara “Truvalı Deniz Halkı” adını veren arkeologlar bu gizemi yüzyıllar boyunca çözememişti. İsviçreli Jeoarkeolog Dr. Eberhard Zangger, Anadolu’nun tarihinin bilinen gibi olmadığını ve baştan yazılması gerektiğini söylüyor. Luviler tarihte hak ettikleri yeri aldığında günümüzde Grek medeniyeti üzerinde yükseldiğini düşünen Avrupa’nın aslında Luvi medeniyeti üzerinde yükseldiği görülecek.
Avrupa’da Luvi diyen tarihçilere deli gözüyle bakıldığını ifade eden Zangger şunları söylüyor: “Ben onlardan biriyim. Senelerce Yunanistan’da çalıştım. Birikimim beni Luvilere doğru götürdüğünde ise aforoz edildim. Çünkü bu arkeolojinin baştan beri yazılan tarihini değiştirecek. Örneğin, Hititlere ve Grek medeniyetine ait olduğu düşünülen birçok şeyin Luvilere ait olduğu fark edilecek.”


                      LUVİ HALKI VE ŞEHİRLERİ
1953’ten sonra Hattuşa’daki Luvi metinlerinin yayımlanmasıyla beraber Luvi çivi yazısı, Luvi hiyeroglifleri ile ilişkilendirildi ve 520 işaretten oluşan Luvi hiyeroglif yazısı anlaşılmaya başlandı. Arkeologların aksine dil bilimciler arasında Batı Anadolu’da Luvice diye bir dilin konuşulduğu tartışmasız. Geleceğin Dünyası İsviçreli dilbilimci Emil Forrer, 1920’li yılların başında Luvilerin Hititlerden çok daha büyük bir halk olduğunu yazdı. Kibele, Afrodit, Apollon ve Artemis gibi tanrı ve tanrıça adları da Anadolu’da en yaygın dil olan Luvicedir. Luvi, Hititçe’de ışık insanı anlamına geliyor.
“Not: Yıl 1878'di. Afyon'a bağlı Beyköy'de bir tarlada 10 metre uzunluğunda kireç taşından yapılmış bir yazıt bulundu. Üzerinde bir takım şekiller vardı. Köylüler taşa bir anlam veremedi. Köy heyeti taşın yeni yapılan caminin temelinde kullanılmasını kararlaştırdı. Bölgede kazı yapan Fransız arkeolog George Perrot buna karşı çıksa da, köylülere derdini anlatamadı. Bunun üzerine arkeolog Perrot, taş temele atılmadan üzerindeki şekilleri bir kağıda tek tek çizdi. Sonra ülkesine döndü. Aradan 134 yıl geçti. 2012 yılında İngiliz antik çağ tarihçisi James Mellaart öldüğünde özel arşivinin arasında Fransız arkeolog Perrot'un Afyon'da taştan kopya ettiği metin de çıktı. Melleart'ın oğlu metnin kopyasını İsveçli tarihçi Dr. Eberhard Zangger'e verdi. Zangger İsveçli ve Hollandalılar'dan oluşan 20 kişilik bir bilim insanı grubuyla bu yazıları çözmeye çalıştı. Yıllar süren uğraşlardan sonra yazılar çözüldü, Bronz Çağından kalmaydı 3200 yıllıktı. Anadolu'da Hititler'den önce yaşayan Luviler'e aitti. Luviler, çok araştırmacı ve akademisyene göre TRUVA'YA DENİZDEN GELEN IŞIK İNSANLARIYDI. Anadolu'nun ilk halkıydı. Luviler kendilerine MA halkı diyordu. MA, battığına inanılan MU kıtasının başka bir ismiydi. Birçok tarihçi Luviler'in MU kıtası battıktan sonra deniz yoluyla Anadolu'ya geldiğini savundu. Bu görüşe katılan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK de, Anadolu'nun köklerini MU kıtasında aradı ve bu konuda araştırmalar yaptı.


Luvi ışık demekti. Birçok dile buradan geçti. Hititçe'de Lukka, Latince'de Lux, İngilizce'de Light, İtalyanca'da Lure, İspanyolca'da Luz, Almanca'da licht ve niceleri..
Işık insanları silahsız bir dine inanıyordu. Onlarda yaratan ve yaratılan yoktu. Yaratılmışların bütünü yaratanın kendisiydi. İkilik küfürdü. En büyük en küçükteydi. İnsanın özü ruhuydu. Ruh ışıktı ve ölümsüzdü. Luviler'de bilgi en önemli değerdi. Dinlerini, dünya görüşlerini bilgi seviyesi yüksek insanlarla paylaşırlardı. Düşüncelerini sembollerle anlatırlardı. Bu yüzden hep azınlıkta kaldılar ve Anadolu'ya kendilerinden sonra gelen halklar tarafından ezildiler.
Hititler Anadolu'ya geldiklerinde tanıştıkları Luviler'e, komşu halk anlamına gelen "A-Luvi" dediler. İnançlarının, gelenekler‘inin Alevilerce çok benzer olması yıllardır tarihçileri düşündürür Alevi sözü acaba "A-Luvi"den mi gelmekte midir acaba? 
İsviçreli araştırmacı Eberhard Zangger şöyle diyor:”Troia antik kenti aslında şu anda görünenin 100 katı daha büyük bir alana yayılıyor. Çünkü bu kent, bundan 4000 (bin) yıl önce Anadolu’da yaşayan ve haklarında çok az şey bilinen Luvi Uygarlığı’nın etkisi altındaydı. Luviler hakkında bir şey bilmiyor olmamız, tamamen politik. Yunan hayranı batılı tarihçilerin işine böyle geldi. Arkeoloji, Avrupa’nın Osmanlı’yla mücadele ettiği dönemde ortaya çıktı. 20. yüzyıla kadarki paradigmalar(değerler dizisi) Avrupa uygarlıklarını büyük gösterip Türkiye topraklarındakileri küçük göstermek amacıyla geliştirilirdi. 1192’de Hititler’i yıkan büyük saldırıyı yapan, antik Mısır kaynaklarında geçen saldırgan “Deniz İnsanları” da aslında Luvilerden başkası değil. Eski çağların en büyük anlatısı, yani Troia Savaşı ise Luviler’in güçlenmesine karşı saldırıya geçen Yunan kentlerinin bir saldırısı.”
Fransız, İngiliz, İsveç, Hollandalı bilim insanları şimdi bu konuda yoğun çalışma içinde. Anadolu'nun köklerini araştırıyorlar. Peki biz Anadolu'da yaşayanlar ne yapıyoruz ???!!!. " Batı merkezli tarihten kurtulmanın tek yolu Anadolu tarihi üzerine bolca çalma yapmaktan geçer, Luvi medeniyeti ve Göbeklitepe doğru tarihin anahtarı olacaktır. 
TRUVA ŞEHRİ ve Araştırmacı Yazar Eberhard Zangger bu Konuda Notları:
(İsviçreli araştırmacı Eberhard Zangger, Truva dönemine dair iddialarıyla arkeoloji dünyasını hareketlendirdi. Zangger diyor ki: Bugüne kadar tarihi antik Yunan hayranı batılı tarihçiler yazdı. Anadolu’nun gerçek sahipleri gözardı edildi. “Truva antik kenti aslında şu anda görünenin 100 katı daha büyük bir alana yayılıyor. Çünkü bu kent, bundan 4000 yıl önce Anadolu’da yaşayan ve haklarında çok az şey bilinen Luvi Uygarlığı’nın etkisi altındaydı. Luviler hakkında bir şey bilmiyor olmamız, tamamen politik. Yunan hayranı Batılı tarihçilerin işine böyle geldi. Anadolu’da hala kazılmayı bekleyen ama kimsenin ilgilenmediği pek çok Luvi kenti var. Eğer Truva ve bu kentler kazılırsa tarih değişecek…”
Bu sözler İsviçreli bir jeoloji uzmanı olan Eberhard Zannger’e ait. Luvi Araştırmaları Vakfı’nın kurucusu. Vakfın tek finansörü kendisi ve hayatının amacı, M.Ö. iki binli yıllarda Türkiye’nin batısında Luvi Uygarlığı’nın yaşadığını kabul ettirmek. Zannger aslında bir jeolog. Yıllarca arkeolojik kazılarda jeolog olarak çalışmış. Bundan 20 yıl önce Yunanistan’daki kazılarda çalışıyormuş.  Zangger’in anlattığına göre, Luwian Studies Vakfı, Batı Anadolu’da MÖ 2. bin yılına tarihlendirilebilecek ve o dönemde var olan Miken veya Hitit kültürlerinin bir parçası olmayan 340 büyük yerleşim yeri tespit etmiş. Bu yerleşim yerleri, şu ana kadar varlığı henüz kabul edilmemiş olan Luvi uygarlığını oluşturan halklara ait.  Zangger Türkiye’de yapacağı kazılarla iddiasını kanıtlarsa 200 senedir yaygın olan; bütün her şeyi Yunanlıların keşfettiğine dair inanç çökecek. “Avrupalı arkeologları eleştiriyorsunuz, siz de bir Avrupalısınız. Sizin onlardan farkınız nedir?” sorusuna verdiği cevap ilginç: Ben daha farklı bir zihniyetle yetiştirildim. Liseye gitmedim, pratik bir işte çalıştım. Konservatör olarak. Ondan sonra diplomamı aldım ve üniversiteye gittim. Klasik bir eğitimim olmadı. Arkeolog değil de jeolog olduğum için, Avrupalı arkeologların yaşadığı şekilde benim beynim yıkanmadı.


TRUVA
 PEKİ ZANGGER NE DİYOR?

Luvilerin-Batı-Anadolu’daki-Yerleri – (Batı Anadolu’da Luvi Merkezleri)
Zangger bu kez Luviler hakkında ilgi çekecek iddialar dile getiriyor. Diyor ki Luvi Uygarlığı hakkında pek bir şey bilinmiyor. Luviler hiçbir zaman merkezi bir devlet kurmadı ama küçük krallıklardan oluşa bir uygarlıktı. Tipik bir Bronz Çağı haritasında doğuda Hititler’in, batıda ise Miken, Minoa gibi Yunan kökenli uygarlıklarının arasında bomboş bir alan olması mümkün değil.  Bu küçük krallıklar bir dönem Hititler’e tabi olsa da aslında bir uygarlık olarak tanımlanmaları gekeriyor.
Türkiye daha önce de Luviler ve Troia(Truva) arasında bağlantı kuran yaklaşımları duymuş, Troia’nın Anadolulu olduğu yönündeki tezleri tartışmış iş “Troialılar Türk mü?” noktasına kadar gelmişti. Zangger benzer bir tarih tezi dile getirmekten bir adım daha ileriye gidiyor ve kazılar yapılırsa kendisini destekleyecek buluntuların çıkacağını savunuyor. Hem yerini hem derinliğini belirtiyor: “Troia’da Kara Menderes nehrinin taşkın ovasında 5-6 metre derinlikte. Anadolu’da ise 10 metre derinde.”


Truva neden bu kadar önemli
Birçok bilim insanına göre Troya’nın önemi, Homeros’un eserlerinden ileri gelir. Oldukça gösterişsiz bir yerleşim alanı olmasına rağmen Troya’nın binlerce yıl boyunca bu kadar önemsenmesinin tek nedeni İlyada’dır. Ancak Troya’nın şöhretinin Homeros’tan kaynaklandığı tezine karşı birçok şey ileri sürülebilir. Her şeyden önce Homeros, Grek kökenli bir yazar olarak, Grek kahramanları üzerine Grek dilinde bir destan yazar ve bu destan Grek savaşçılarının zaferiyle son bulur. Bu durumda neden sonraki nesiller galip gelen Grekler yerine bu küçük yeri önemseyip yüceltmişlerdir?
Eğer Troya savaşlarına Homeros’un destanları ün kazandırdıysa, o zaman Romalı aristokratların ve Avrupa halklarının soylarını Troya Savaşı’nı kaybedenlere değil, muzaffer Agamemnon’a ve doğum yeri olan Miken’e dayandırmaları gerekmez miydi?


Başka kaynak yok
Luvi ikinci olarak, Troya’nın en parlak dönemi ile ilgili aktarılan birçok detayı Homeros’un eserinde görmek mümkün değildir. Dolayısıyla Homeros’un yanı sıra başka kaynaklar da söz konusu olmalıydı. Üçüncü olarak Troya konusu, özellikle ortaçağda, yani Homeros’un eserine erişimin mümkün olmadığı ve eserin kayıp olduğunun sanıldığı bir dönemde çok rağbet görmüştür.


Harikalar diyarı
Hititlerin büyük kralı II. Murşili‘nin Luvi Seferi sırasında 66 bin kişiyi esir aldığı iddia edilir. Döneminin en zengin ve en güçlü firavunu III. Amenophis de ısrarla bir Luvi Prensesi ile evlenebilmeyi dilemiştir. Bunun yanında kendi mezar tapınağında, Grek kolonicilerinin bu coğrafyayı tanımalarından 500 yıl önce, Luviler ve İyonyalılar resmedilmiştir. Dünyanın yedi harikasından üçü eskiden Luvilere ait olan topraklarda yer aldığı gibi, Sokrates öncesi Ege filozoflarının hemen hepsi Luvilere ait devletlerde ortaya çıkmıştır.)