Yaşama bakışın açısı daralınca, özgürlüklere yer kalmaz(!)
Özgür insan, geleceğini; sevgiyle, umutla ve güvenle sarmalayandır.
Üretmek yaşamı güvenceye alan en büyük özgürlüktür.
Geleceksiz özgürlük soluksuz kalır!
Özgür olmayan bir insan bağımsız olamaz.
Özgürlük bir açıdan kendine yetebilmektir.
Kendine yetebilmek, üretmekle olanaklıdır. Üretmek dediğimiz ilkel biçimiyle ekip biçmek demektir.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ve o olumsuz koşullarda ekip biçerek ayakta kalmayı; özgür ve bağımsız olarak yaşama tutunmayı becerebilmişti genç cumhuriyet. Hiç kuşkusuz bu büyük insanlık zaferini, halkına güvenen Atatürk başardı. Amasya Bildirgesinin üçüncü maddesi şöyleydi; “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun dayanç ve kararı kurtaracaktır.” Bu tarihi saptama Mustafa Kemal’i haklı çıkardı. Geleceği görme açısından hep önde oldu. Bu öngörüleriyle Atatürk on beş yıllık iktidarı sürecinde kırk sekiz fabrikanın kuruluşunu gerçekleştirdi. Bu fabrikaların bedeli o günkü koşulların gereği olarak ürettiğimiz sebze ve meyvelerle yapıldı. Dahası, Osmanlı’nın borçları da ödendi. Kuruluş süreci içinde sahip olduğumuz fabrikaların tamamı AKP iktidarının on beş yıllık iktidarı sürecinde satıldı(!) Satılan fabrikalar bağımsızlığımızın ve özgürlüğümüzün güvencesi idi. Özgürlüğümüz o fabrikaların varlığı ile ilgiliydi. Bugün bir ülkenin kendi kendine yetebilmesi ile ilgili gerçekler çok daha iyi anlaşılmaktadır. Şimdi o satılan fabrikaların ürettiği ürünleri dışarıdan ve dövizle almaktayız(!)
Üretilmesi gereken ürünler için; tohum, gübre, ilaç, yakıt ve elektrik gerekmektedir. Yerli tohum kullanmak zorlaştırıldı. İsrail’in kısır tohumuna muhtaç edildi üreticiler. Kapatılan gübre ve ilaç fabrikaları ayrı bir sorun. Üretilen ürünlerin işlendiği fabrikalar satıldı(!) Bu fabrikaların bir kısmı farklı gerekçelerle kapatıldı ve çalışanlar sokağa bırakıldı. Oysa fabrikalarımız tam anlamıyla bir okul işlevi görmekte ve halkımızın ihtiyaçlarını karşılamakta idi.
Üretmemek özgürlüğünü yitirmektir, bağımsızlığını kaybetmektir! Bağımlı olmak, borç almaktır ve ülke yararına olmayan emirlerin muhatabı olmaktır. Askerlerinin kafasına çuval geçirmesidir, sınırların kevgire dönmesidir! Demografik yapının bozulması kesinlikle bir beka sorunudur. İşsizlik, kontrolsüz olarak fiyat artırmalarının olması ve enflasyonun kontrol altına alınamaması bir yağma düzeninin oluşmasına neden olmaktadır. Nüfusun yüzde sekseni harcamalarını yarı yarıya indirse bile, nüfusun yüzde onunun harcamaları enflasyonun tırmanmasına yetmektedir(!)
Gelelim Yozgat olayına. Halk kendi sloganını yaşamın içinden üretti. En iyi beraberlik, eylem birlikteliğidir. Haksızlıklar, hukuksuzluklar ve adaletsizlikler karşısında halk muhalefeti, bir çığa dönüşebilir. Çığ yolda büyür ve kendi yolunu açar…Siyasiler halka dokununca yeni yolların açıldığına tanık oluyor. Dipten gelen dalga bir şamara dönüşüyor! Çiftçi vatandaş diyor ki;
“Çiftçi Abdullah Ceylan, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Turpun büyüğü heybede" sözlerine göndermede bulunarak, "Turp ile şalgam' ile devlet idare edilmez. Adalet ile hukuk ile idare edilir" dedi.
Ceylan, kendilerine İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu için yaptıkları eylem nedeniyle ceza yazılmasına ilişkin de "100 milyon lira yazmazsanız, namertsiniz" yanıtı verdi.”
Ceylan'ın o konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ben şunu tavsiye ediyorum. Devleti yöneten bir insan, 'turp ile şalgam' ile devlet idare edilmez. Adalet ile hukuk ile idare edilir. Bunları onlara hesabı geldiğinde soracağız. Ben çiftçiyim çiftçi. Halk için millet için çalışan çiftçiyim. Size söz veriyorum. Çok güzel olacak, çok güzel olacak, çok güzel olacak. Vatan için millet için hayırlısı olacak. Bu düzen bitecek.' ”(Cumhuriyet,20.04.2025)
Milletin efendisi olan üreten çiftçi, güzel bir seçim sloganına imza atmıştır. Halkın birleşik muhalefeti siyasilere yol göstermiştir. İnançlar ve istemler ancak uygun demokratik ortamlarda sağlanabilir. Demek ki, birleştirici sorun, demokratik ortama erişmektir ve onun yolu ise, birlikte hareket etmekten geçmektedir.