Özgür bir yaşamın güvenceye alınarak sürdürülebilir kılınması, temel istemlerin önde gelenlerindendir. Bunun için, insanların normal yaşama biçimlerine karışmayacaksın. İkinci olarak kimlik temelli yaklaşımlardan uzak duracaksın ve üçüncü olarak da dine dayalı ve zorunluluklar temelinde bir yaşam dayatmayacaksın! Birlikteliği, farklılıkların kabulü temelinde yaşama geçireceksin! Ayrıştırmalar yerine birleşmelerin ve birlikteliklerin gereğini (hak, hukuk, adalet) yapacaksın.

Birlik ve bütünlük denen olgu, asgari gerekliliklerin varlığını zorunlu kılar. Yasalar önünde eşitlik ve fırsat eşitliği bunun ön basamağıdır. Özgürce üretme ve adil paylaşım ikinci zorunlu adım olarak kabul edilebilir. Bu adımları güven ve güvenilirlik izlemelidir. Güvenceler ve güvenilirlik, hukukun üstünlüğü temelinde benimsenmelidir. Yasal dayanağı olan kurumlar ve kurumların ayrımcılıklara fırsat tanımayan titiz uygulanan ilkeleri olmalıdır.
Bireyin özgürce yaşaması için inanç özgürlüğü güvenceye alınmalıdır. Güvenceye alınan inanç özgürlüğü ayrıcalıklı ve hükmedici olmamalıdır. Her koşulda hukukun üstünlüğü dikkate alınarak, kendisine ve çevresine saygılı olan tüm yaşamlar güvenceye alınmalıdır. Birlik ve bütünlük tüm farklılıkların yaşama hakkının bulunduğu en güvenli ortamın sağlanmasıyla olanaklıdır.
Birlik, farklılıkların birliği ve bütünlüğü, ortak çıkarlar temelinde dayanışarak bütünleşmenin yaşama geçirilmesiyle olanaklıdır. Her koşulda liyakatin, bilimselliğin ve fırsat eşitliğinin olduğu bir ortamda özgürce üretmek ve adil olarak paylaşmak, birlik ve bütünlüğün olmazsa olmaz koşuludur.
Birey olan ve ülkeye sahip çıkma bilinci taşıyanlar arasında ittifak gerekliliğinde ötesinde kaçınılmazdır. Artık içinde bulunduğumuz koşulları görmek ve bunun yaşamsal anlamını kavramak zorundayız. Bu nokta “olmak” ya da “olmamak” noktasıdır.

DEĞİŞİMİ ALGILAMAK

Değişim birden bire olmadığı sürece algılanması güçleşir. Alışılmış yaşamın farklılaşan ve yetersiz kalan yanları hemen görülmeyebilir. Farklılık algısı, onu koklayanlar için olanaklı olabilir. Değişim ile ilgili çaba ve beklentileri olanlar, yaprak kıpırdadığında onu algılayabilirler. Değişimin algılanması, ona istendik katkılar sunmayı olanaklı kılabilir.
Değişim taleplerinde evrensel kurallar temel alınmalıdır. Yapılması istenen yararlı işlerden toplumun her kesimi yararlanabilir. Sadece bir kişi veya gurubun çıkarına olan şey toplumun yararına olamaz! Ülkemizdeki büyük yatırım olarak adlandırılanlar bunun en tipik örnekleridir.
Toplumdaki değişim, planlanmış ve istenen bir değişim değil ise mutlaka yönetenlere yakın bir kesimin lehine ve büyük çoğunluğun aleyhine olabilir. Kurulu düzenin(kapitalizm) tüm toplum yararına işletilmesi olanaksızdır. Ancak, mevcut sistem işlemez hale gelmiş ise, o zaman farklı seçenekler ortaya çıkabilir. Bu farklı seçeneklerden hangisinin uygulanacağına toplumun örgütlü ve bilinçli kesimleri karar verir. Örgütlü ve bilinçli kesim, yaşadığı değişimin farkına varan ve değişimi olumlu yönde(halk yararına) etkiler. Farklı bir biçimde ifade edilir ise, bu yaşamın tüm yaşayanlar yararına kolaylaştırılması anlamına gelir. Yani, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi egemen kılar.
Öğrenilmiş çaresizliğin aşılabileceği görüldüğünde bundan en çok kurulu düzenin egemenleri rahatsız olur. Yıkılan korku duvarlarının altında, korkuyu üretenler kalır.
İstemek ve haklı taleplerini dillendirmek; bu talepte bulunanların birlikteliğini görünür gerekliliğe dönüştürür. Birlikte olmak ve dayanışmak, kurtuluşun yolunu işaret eder. Ve aydınlanır kurtuluşun şafağı; her mevsimlik çiçekler kaplar yaşamları…

Akşama çözer gün batımını ki;
Şahlanır dallara tüneyen sevda.
Olmazlıklara taşırken en olmazları,
Umut bu; bir yapışır ki, yaşamın yakasına…