Eskiden komünistler zindanların duvarlarını eskitirlerdi.
Şimdi küçüklü büyüklü, geceleri ışıkları yanan resmi, yani o dilde söyleyelim “legal” lokalleri var. Üzerinde komünist tabelaları olan mekanları var.


 
Nasıl oldu bu gelişme?
İncelenmesi gerek.
Türkiye o zamanlara göre daha mı demokratikleşti?
*** Yok canım, ne gezer
Peki nasıl oldu bu bir nevi, acayip “açılım?”…
Koşulları neydi? Hazretler niçin ihtiyaç duydu bu yarım yamalak demokrasi içindeki bu ilginç sıçrayışa?
Bir arkadaş diyor ki, 
*** Bir vakitler komünistlikten hapse atılan bazı kişiler, her nasılsa, faşizmin kuyusuna düşünce… 
Evet?..
*** Musolini de bir vakitler İtalyan komünist partisinin önemli bir yöneticisi değil miydi?
Evet, öyleydi.
*** Nasıl oldu da, boynundaki kırmızı kaşkolü bir çırpıda fırlatıp attı ve sırtına o kapkara gömleği geçirdi?
Ama o Musolini’nin [cebinden ya da koltuk aşkından doğan] kişisel tercihiydi kayış... Bizde öyle değil ki…
Bu bir nevi post-modern bir “açılım” stratejisi.
Ayrıca bir devlet politikası. Hangi koşulları nasıl okudular? Nasıl ve neleri hedeflediler? Neleri değerlendirerek bu noktaya geldiler? 
En önemlisi, hangi hendeklere kepçe daldırılıyor?
Bütün bunları anlamak gerek.
Özgürlüğe doğru bir yolculuk değil bu… Bir acayip gevşeme, ama aldırmazlık da değil.
Nazım Hikmet hala resmi biçimde, mezarının bile ülkeye yasaklanmış olan bir vatan haini… Ama ülkede lebalep komünist parti var. Bu nasıl iş?
Arkadaş bütün bu koşullara rağmen düşüncesini sürdürüyor:
*** Bizim halkın bazen inatçılığı tutar. Zamanın işçi-emekçi söylemi, şimdilerde vatan-millet-Sakarya hamasetine evrilince… 
Evet masalın bundan sonrasını herkes biliyor: 
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, vefalı/[S]adık bir amca Meclis kürsüsüne tırmanıp, görevi icabı sıradan bir konuşma yaptıktan sonra huzur içinde evine dönüp sevgili toraman oğlunun beşiğini tıngır mıngır sallarken/ve yani sallayaraktan… Bu ülkeye önce sosyalist, sonra sosyal-faşist ve en sonunda saf kan faşist bir evladını savurmuş, fırlatıp atmış…


 
Eeee? Konumuzla ne alakası var?
*** Alaka büyük. İşte bizim duyarlı ahalimiz terazideki denge bozulmasın diye… Bir onlardan bir bizden diye düşünüp, sosyalistler faşist oluyorsa, biz de komünist olalım, diyerekten tabelalarını balkon kenarlarına asıvermiş.
Ben de önemli, ciddi bir şey söyleyeceksin diye seni dinliyorum teminden beri.
*** Hayır yanılıyorsun. Söylediklerim son derece ciddidir. Ben sana bizde izlenen siyasetin eksenini anlatmaya çalışıyorum. İnsanlarımızın “fıtratında” mevcut. Döneklik böyle bir şey. Bitmeyen tükenmeyen bir dizi senaryosu misali… İnsanlar da dönüyor topuklarının üzerinde fırıldak gibi, Devletler de dönüyor fır-fır da fır-fır… Mesele, işte bu ruh halini anlayıp, kavrayıp, çözmek. Sonra da kökünü kazıyıp, bataklığı kupkuru yapmak.
Haydi canım sende! Olacak iş mi bu?
*** Olmaz olmaz deme; olmaz: Olmaz!
O da ne demek?
*** Sen olmasını istediğin bir şey için yeterince çaba gösterirsen o mutlaka olacaktır. Hayatta hiçbir şey için, “olmaz” dememek gerek. İşte böyle mirim… Çok istersen, mutlaka olur!
İşte… Böyle buyurdu bizim yerel Zerdüşt...