“Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar” çoktan tarih oldu.
Şimdi herkesin kayıp etme / edinimlerini yitirme korkusu var.
Onurunu, emeğini, geleceğini...
Ama kimse başkasının kaybına aldırmıyor.
Çünkü "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" çağı başladı.
Yeni çağın yurttaşı artık devrim için değil, yerini kaybetmemek için susuyor.
Ne yoksula acıyor, ne işçiye, ne kadına, ne çocuğa...
Kendi tuzu kuruysa, başkalarının yanışını "kader / yazgı" diye izliyor.
Eşitsizlik?
“Benim başıma gelmedi.”
Haksızlık?
“Ben hak ettiğimi aldım.”
Sömürü?
“Çalışan kazanır, şikâyet eden / yakınan tembeldir.”
Sonuç olarak bencillik; bireysel seçim değil, bu çağın ortak düşünce biçimidir.
Dünlerde sokakta sessizlik tehlikeliydi.
Şimdi ekran başında sessizlik sistemsel duruma geldi. Günümüzde komşu açken story'de brunch paylaşılır, Gazze bombalanırken makyaj videosu çekilir, kadınlar öldürülürken çalgı, çengi göbek atarak 8 Mart kutlanır.
Sosyal medya bir yandan görünürlüğü artırıyor, diğer yandan da görüp ama hiçbir şey yapmamanın kolay yolunu sunuyor.
Böylece gördükçe kanıksıyoruz. Kanıksadıkça hissizleşiyoruz. Hissizleştikçe yılan büyüyor.
“Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar” sözü bugün ironik bir yankıya dönüştü.
Çünkü artık herkesin kaybedecek “çok şeyi” var. Örneğin; taksitli telefonu, ev kredisi, işverenin gözündeki “uyumlu personel” imajı ve Linkedin profiline yazacağı başarıları...
Dünlerde kurtulmaya çalışılan zincir bile; günümüzde kimlik göstergesi... Çünkü bir yere bağlısın, bir aidiyetin var, bir işin var, birileri için çalışıyorsun işsizliğin çıp gibi büyüdüğü bu çağda...
Günümüzde özgürlüğün yerini “konforlu tutsaklık” aldı.
Sürekli "Prekaryadan; proleteryaya geri dönüş olanaklı mı?" diye soruyoruz son günlerde...
Hayır, eğer bu kadar içe kapanmış, benmerkezci, korkak ve edilgen kalırsak, kesinlikle olanaklı değil...
Ama evet, eğer; tekil kurtuluş yalanını reddedersek, “Yalnızca yılan bana dokunmasın” bencilliğini bırakıp birlikte hareket edersek, sessizlik yerine dayanışma, korku yerine öfke ve ahlak üretirsek...
İşte o zaman, bu yılanın başını ezebiliriz.
Her çağ bir sözle simgelenir. 19yüzyılın sözü; “İşçiler birleşin!”, 20. yüzyılın sözü; “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik.” ve 21.yüzyılın karanlık parolasıysa; “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.”
Ama o yılan bir gün hepimize dokunur.
Ve işte o gün, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar yeniden doğar.
Yaşam hakkı için, adalet için, onur için…Ne yazık ki o gün gelene kadar; dijital çağın yılanı çok kişiyi sokar.