Çözüm sürecinin normal bir biçimde uygulanabilmesi için aynı anda birden çok değişkenin devreye alınması gerekir. Tarafların çözüm konusunda anlaşmaları ilk adımdır. “Taşıma su ile değirmen dönmez!” vurgusu unutulmamalıdır.
Hukukun üstünlüğüne dayalı ve temel hakları gözeten bir demokratiklik, olmazsa olmazların önde gelenidir. Hukukun üstünlüğünün eşitlik, özgürlük, adil paylaşım ve kurumsal güvenceler içerir. Bunları sağlayacak olan bağımsız yargıdır. Herkesin yasalar önünde eşit olduğu gerçeğini yaşama geçirecek olan yargıdır. Yargı aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri güvenceye alır. Bu güvence özgürlüklerin, bağımsızlığın ve üretkenliğin güvencesidir.
Şeffaflık, denetlenebilir yönetim, hesap sorabilmek ve özgür iradi katılım demokratikliğin gereğidir. Seçilmiş olmak bir şeydir ama her şey değildir. Bu nedenle hiçbir seçilmiş, halkın istemediği bir şeyi halka dayatamaz! Hesap sormak her normal yurttaşın temel hakkıdır. Seçilmişler yapmakla ve yaptıklarının hesabını vermekle yükümlüdür. Çünkü işgal ettiği makam millete aittir ve hizmetlerinin karşılığı kendisine ödenmektedir.
Farklılıkların farkında olarak birlikteliklerin sağlanması demokratikliğin gereğidir. Bir toplumda adil paylaşım ne kadar önemli ise, seçme ve seçilme hakkı da o kadar önemlidir. Fırsat eşitliğinin yaşama geçirilmesi, seçme ve seçilme hakkının özgürce kullanılması ile ilişkilidir. Aynı kapsamda inanç özgürlüğünü ve onun güvencesi olan laikliği unutmamak gerek. Bütün bunların olabilmesi için basın özgürlüğü de olmazsa olmazlardandır. Demokratik sistem ve yönetimin olabilmesi için gereli olan şeyleri sıralamaya çalıştım. Bu belirlemeler çerçevesinde çözüm seçeneklerini gözden geçirmek gerekmektedir.
Öncelikle vurgulanması gereken, çözüm her koşulda olması gerekendir. Bu süreç, farklı gerekçelerle engellenmemelidir. Çözüm sürecinin hangi ortamda ve hangi amaçlarla gündeme getirildiği göz ardı edilmemelidir. Bunun için, içinde bulunduğumuz koşulları yansıtan bir fotoğraf sunmak gerekir.
Yoksulluk had safhada; altmış milyondan fazla insan yoksulluk, kırk milyon dolayında insan açlık sınırı içindedir. Bir ailede dört kişi çalışa bile yoksulluk sınırına erişemez.
Ekonomi ön görebilirlik ve güven demek iken; insanlar bir bilinmeze el yordamı ile gitmeye çalışmaktadırlar(!) Nüfusun %10’luk kesimi çok kazanıyor ve çok korkunç lüks harcamalar yapıyor(!) Devlet plansız ve programsız harcamalarını sürdürüyor. Mega projeler sadece bugünleri değil; geçmişte kazanılan birikimleri çözerken, gelecekte kazanılacak olanlara da ipotek koyuyor! Mega projeler için verilen garantiler halkın sırtına yıkılıyor. Bu koşullarda enflasyonun düşürülmesi hiç olası gözükmüyor. Dahası, mevcut durum ve karşılaşılan sonuçların bir tercih olduğu görülüyor. Enflasyon sonuçta sınıfsal bir hırsızlıktır. Çoğunluğun kaybettiklerini, küçük bir azınlığın kazanması üstüne yapılandırılan bir tercihli kurgudur(!)Bu gibi durumlarda milletin özgürlüğünden, bağımsızlıktan ve demokratiklikten söz etmek güçleşir. Zaten küçük bir azınlığın kazanmasını güvenceye almak isteyen yönetim tartışmasız olarak otokrattır. Bu gibi yönetimlerin kanunlarının yasallığı tartışmalıdır. Yasallık doğal yaşamla uyarlı olduğunda söz konusu olabilir. Doğal yaşam tüm varlıkların temel haklarının gözetildiği bir yaşamdır. Çıkarlar arasındaki çelişki ve çatışmaların, haklara saygı temelinde ve uzlaşma ile çözülen yapılar doğaldır.
Mevcut tüm sorunların çözümü demokratikleşmekten geçmektedir. Yaşamakta olduğumuz sorunların ortaya çıkmasına neden olanlarda aynı kapsamda değerlendirilmelidir.
Çözüm ittifakındaki tarafların, çözümden aynı şeyi anlamadıkları görülmektedir. Birisi zaman kazanmaya amacıyla tasarladığı bir geleceği güvenceye almaya çalışırken; öteki, Kürt sorunun çözümü ile ilgili olarak kendisinden istenenleri yerine getirmeye çalışma çabası içinde olduğunu ve ötekinin de şeriata ilişkin istemlerini gerçekleştirme sevdasını sürdürmek istediği görülmektedir. Bu beklentilerin hiçbiri, Kürt sorununu ve diğer kesimlerin demokratik taleplerini karşılamaz!
Çözüme ilişkin demokratikleşme başlangıçta büyük ortağın işine gelmeyebilir. Siyasetin finansmanını sağlayan ayrıcalıklı azınlığın kazanç kapıları kapatılabilir mi? Bu olanlar tamamen otoriter yönetimle ilişkilidir. Zaten demokratikleşme her koşulda otoriter yönetimin sonu demektir. Tabir caiz ise, bu bindiği dalı kesmek veya kendi ayağına sıkmak anlamına gelir(!) Bunun için çözüm süreci sürdürülebilir gözükmemektedir. Zaten çözüm olgusunda iç dinamikler belirleyici olmaz ise; bir şeyler olabilir ama kesinlikle çözüm olmaz! Ayrıca dış güçlerin belirlediği ve istediği çözümler kendi yararlarına olacağı için; kesinlikle sorunun gerçek taraflarının yararına olmaz!