Maddi değerler, yaşadığımız coğrafya ile ilgili olarak doğanın bize verdikleri; manevi varlıklar ise kişilerin ürettikleri değerlerden(kültür) oluşur. Maddi değerleri artırmak gibi bir olanağımız olmadığı için, var olanlarla yetinmek durumundayız. Bu yetinmenin temelinde akılcı kullanım var. Özellikle yeraltı kaynaklarını kullanılırken; mutlaka onun yerine, onun yokluğunu aratmayacak ve daha değerli şeyler koymak gerekir. Kullanılan madenler, kamu yararını gözeten bir yaklaşımla; büyümeye, kalkınmaya, istihdama ve yeniden yatırımlara olanaklar sunmalıdır. Ayrıca bu toplumsal kaynaklar her koşulda toplum yararına kullanılmalıdır. Bunu yaparken, adil paylaşımdan ayrılmamak gerekir, yoksa eşitlikten söz etmek güçleşir. Sadece bazı kişi veya grupları artı olanaklara kavuşturacak kullanım ve işletme biçimlerinden kaçınmak gerekir. Bu nedenle temel olan, işletmelerin kamunun kullanımında olmasıyla olanaklıdır. Bu bağlamda, tüm gelirler aynı merkezde (bütçe) toplanarak, kamu yararına kullanılmalıdır. Gelirlere ulaşımda ayrıcalık olmamalı ve harcamalarda da muafiyet ve kayırmalar olmamalıdır. Aynı şekilde yetkiler ve makamlar kamuya ait olduğu için, sadece liyakatli kişilere verilmeli, yasal ve kurumsal denetimler yapılmalıdır. Bu işlemler, hukukun üstünlüğü temelinde ve kamu yararı önceliği ile yapılmalıdır. Aynı zamanda ve her koşulda fırsat eşitliği gözetilmelidir. Hak ve görevler tanımlanarak taktir hakkı gibi subjektif yaklaşımlardan uzak durmak ve mümkünse asgariye indirmek gerekir.

Madenler işletilirken kişi veya grupların çıkarı değil, doğrudan kamu yararı gözetilmelidir. AK Belen’de olduğu gibi kamu gücü; doğayı ve ağaçları savunan halka karşı kullanılmamalıdır. Devlet yetkili organlarının alacağı demokratik kararları yaşama geçirmek durumunda kaldığında; idarenin eylem ve işlemlerinden etkilenen tüm vatandaşlarının zararlarını ve gereksinimlerini karşılamalıdır. Her koşulda öncelikli olan, kamu yararı yani halkın çıkarıdır.

Manevi değerlerimizin önde geleni; sevgi, saygı, yardım ve güvenilirliktir. Sevgiye ilişkin istem ve beklentilerimizin kapsamında varlıkdaşlarımız (canlı ve cansız varlıkların tamamı) var. Daha da açımlarsak; canlı ve cansız tüm varlıklar bu kapsamdadır. Bu bizimle birlikte olanlar, varlık zincirinin olmazsa olmaz halkalarıdır. Bu tür bir yaklaşım, tüm varlıklarla birlikte doğayı da kucaklar.  İşte bu tür bir yaklaşım, bilinçli bir yaklaşımın temelidir. En yakın çevreden başlayan sevgi bağları gelişerek tüm ülkeyi kapsamına aldığında, yurtseverlik düzeyine yükselen bireyler, ülke eşiğini aşarak olması gerektiği gibi, evrensele yönelir. Sevgiye ilişkin özel durumların başında çocuklar, yaşlılar, hastalar, büyükler ve yabancılar yer alır.

Saygı, özgür bireylerin öz saygılarının karşılığıdır. Saygı, tüm varlıklar için duyulması gereken yaşamsal bir duygudur. Bu olguda farkındalık, en önemli etkenlerden biridir. Varlıklara ve onların var olma haklarına duyulan saygı kesinlikle farkındalıkla birlikte bir bilincin ürünüdür. Bilinçli yaklaşım, varlıklar arası ilişkileri kavradığında, kaçınılmazlıkları da kavrar. Bu konudaki üretken yaklaşım; saygının bir yaşam koruyucusu ve çoğaltıcısı olduğunu da kavrar. Saygı, onu hak eden tüm varlıklar için gösterilmesi gereken en önemli bir bilgidir. Yani, insan olabilmenin kanıtıdır.

Değerlerimizle ilişkili olarak yardım ve güvenlik, eş zamanlı oluşumlardır. Her ikisi de birbirini besler.  Birinin başlattığı şey, ötekini de birlikteliğe sürükler. Bu nedenle “yardım eli” güvenli olandır. Şöyle de söylenebilir; güvenli el, yardım yapabilecek eldir. İnsanların sadece insanlara değil, öteki varlıklara yardımcı olması için her zaman birden çok neden bulunur. Varlık zinciri algısı ile soruna yaklaşırsak; bütün olan varlığının sürekliliği, öteki parçaların varlığı ile olanaklıdır. Bunun için yapılabilecek her yardım döner, dolaşır ve yardım edene ulaşır. Varlıkların birlikteliği ve bütünselliği ortamında her yardım bir bumerangdır.

Yardım bir noktada, bilinçli paylaşımdır. Bu nedenle adil olarak paylaşmamak her koşulda ötekilere ihanettir(!) İhanet ile güven, aynı anda ve aynı yerde olamayacak olanlardandır. Sadece kendisini ve kendisi gibi olan veya oldurulanların çıkarlarını düşünen, dayanışma zincirini koparır. Bencilliğin varlığı, kendisini tüketinceye kadardır. Normal olmayan şeyler, normal olmayan ortamlarda var olabilirler. Bizim çabamız, tüm olay ve olguların, olabilirlikler sınırı içinde olmasıdır.

Paylaşmak çoğalmaktır!

Yönetenlerin çıkarları ülke çıkarlarının önüne geçtiği an ülke batmaya başlar!