Ya­rı­na dair umut­lar bazen bir fa­nu­sun dün­ya­sın­da si­lik­le­şir ya da ko­ca­man bir yıl­dız olup ge­ce­nin bek­len­me­dik bir anın­da ay­dın­la­tır yü­re­ği­mi­zi. Sa­ba­hın ala­ca­ka­ran­lı­ğın­dan sü­zü­len yarı ay­dın­lı­ğın bir anın­da ha­ya­tın ne­re­sin­den baş­la­sak sor­gu­su baş­lar. Yıl­la­rın an­la­mı, ay­la­rın sı­ra­dan­lık­la­rı “günün küçük bir zaman di­li­min­de” ken­di­ni test eder adeta. Önem at­fet­ti­ği­miz bazı şey­ler, bir günün hatta bir anın dün­ya­sın­da anlam bulur ya da an­lam­sız­la­şır.
Bir ge­lecek ara­nır so­kak­la­rın ka­la­ba­lık­la­rın­da… Ya­rı­na dair umut­lar bir anda ken­di­ni sor­gu­la­ma mo­du­na girer. Bir baş­lan­gı­cın taş­la­rı di­zi­lir es­ra­ren­giz bir ak­şa­mın son­suz kı­zıl­lı­ğın­da. Ha­ya­ta at­fet­ti­ği­miz anlam ve slo­gan­la­şan ya­şa­ma dair umut­lar bir te­bes­süm­le taç­la­nır. Çok ih­ti­ya­cı­mız var­dır ger­çek­le sahte ara­sın­da­ki o müp­hem gü­lüm­se­me­ye… Ya­rı­na dair umut­la­rı­mı­za bir kul­var açar. Ha­ya­tın son­suz se­çe­nek­le­ri­nin geniş kul­var­la­rın­da bir ge­le­ce­ğin bek­len­ti­le­ri yavaş yavaş inşa edi­lir.
Bir ya­rı­nın dün­ya­sı­dır bizi ha­yat­la iliş­ki­len­di­ren; olay­lar, ol­gu­lar, ha­tı­ra­lar... Yıl­la­rın bi­ri­ki­min­den dal­ga­la­nan düş­sel trav­ma­lar ken­din­ce çö­züm­ler üre­tir. Dü­şün­me­den ya­rın­la­ra tes­lim ede­riz bir geç­mi­şin ser­ma­ye­si­ni. Ke­li­me­ler, cüm­le­ler ve bi­lin­çal­tı ta­ma­men ya­rı­na odak­la­nır. Kopuk dü­şün­ce­ler, es­ra­ren­giz ha­yal­ler ve sı­ra­dan­la­şan bir hayat kar­şı­sın­da bir ya­rı­nın umudu düşer düş­le­ri­mi­zin dün­ya­sı­na. Yeni baş­lan­gıç­la­rın di­yar­la­rın­da ve hoş­gö­rü­nün veç­he­le­rin­de bir anlam ara­yı­şı­nın umudu baş­lar. Geç­miş­le ge­le­ce­ğin mu­ha­se­be­si dal­ga­la­nır hü­zün­lü ru­hu­mu­zun tenha so­kak­la­rın­da. Bir kay­bo­lu­şun anlık he­sap­laş­ma­sın­da bazen ken­di­mi­zi bu­lu­ruz bazen de hiç uyan­ma­mak üzere kay­bo­lu­ruz düş­le­rin dün­ya­sın­da…
Geç­mi­şin ha­tı­ra­la­rı yas­la­nır ge­le­ce­ği­mi­zin ara­yış kav­şak­la­rı­na. Umut­la­rı­mı­zı bir ada­let te­ra­zi­sin­de değil duy­gu­la­rın yoğun dün­ya­sın­da tart­ma te­la­şı baş­lar. So­nuç­lar­dan çok sü­reç­le­rin gi­zem­li dün­ya­sın­da ara­rız geç­mi­şi­mi­zi. Do­ya­sı­ya an­la­tı­rız bizi yarı din­le­yen in­san­la­ra. Ya biz hep­si­ni an­lat­mak­tan im­ti­na et­mi­şiz­dir ya da bizi din­le­yen­le­rin dün­ya­sın­da an­lat­tık­la­rı­mı­zın bir kar­şı­lı­ğı yok­tur. Baş başa ka­lı­rız ken­di­miz­le; mağ­lup ve ça­re­siz­ce.
Bek­len­ti­le­rin dün­ya­sın­da ya­rın­la­rı ye­ni­den diz­mek için plan­lar ya­pa­rız olup bi­ten­le­re al­dır­ma­dan. Kar­ma­şık ruh ha­li­mi­zi res­me­de­riz ede­bi­yat dün­ya­sı­nın derin ku­yu­la­rın­da. Bir ge­lecek daha çi­ze­riz, olup bi­te­ne al­dır­ma­dan. Ama bir gün gelir; derin dü­şün­ce­le­rin dar so­kak­la­rın­da kay­bo­lu­ruz. Ha­yat­la iliş­ki­mi­zi sor­gu­la­rız ya­rı­yı geçen ya­şı­mız­la. Bir umu­dun göl­ge­sin­de, bir ya­rı­nın ye­tim­li­ğin­de, bit­miş bir aşkın ay­rın­tı­sın­da, geç­mi­şin ha­ta­la­rın­da, ge­le­ce­ğin son­suz dün­ya­sın­da… Bazen ken­di­mi­zi ara­rız bazen de ya­rı­nı; düş dün­ya­sı­nın meç­hul ya­maç­la­rın­da.