Yoksulluk, yoksulluktan kazanç sağlayanların yaşayanlara karşı uyguladıkları en tiksindirici örtük bir şiddettir! Tiksindirici borçları da aynı kapsamda değerlendirmek gerekir. Çılgın projeler mutlaka incelenmeli ve yapılan anlaşmalar halkla paylaşılmalıdır. Türk Telekom özelleştirmesinde adam ülkemizi 11 milyar dolar dolayında dolandırmış(!)  Oysa o parada tüyü bitmedik yetimlerin hakkı var! Bu ve benzeri uygulamalar sonucunda, derin bir yoksulluğa sürükleniyoruz; emekçiler ezilirken orta sınıf tükeniyor!                               Yoksulluk dendiği zaman, önce mutfak aklımıza gelir. İnsanların varlıklarını sürdürebilmeleri için gerekliliğinde ötesinde olmazsa olmaz olan; beslenme, barınma, korunma ilk akla gelenlerdir. Beslenme dendiğinde de mutfak ve kadınlarımız akla gelir. 13 Mart tarihli Birgün Gazetesinin pazar eki bu konuda yoğunlaşmış. Dört yazarın köşe yazılarından alıntıları yorumsuz olarak okurlarıma sunmak istiyorum: “Gülşah yalnız bir anne, üç çocuğu var 16 yaşında, biri beş, diğeri de 13 yaşında. Dışarıda kar yağıyor telefonda konuşuyoruz. Ağlayacak ağlamıyor tutuyor kendini, koltuğu kırdım çocuklar ısınsın diye yaktım diyor. Evde bir iki eşya vardı sattım, çocuk okuldan çıkıp çalışmaya başlayınca da kırmızı kartı, sosyal yardımı kestiler. Okula giden kızımın psikolojisi bozuldu. Bir çırpıda bunları söylüyor bana.
…………..
Kadın yoksulluğu aynı zamanda “idare etmektir, “evi idare etmek, “adamı” idare etmek, sokakta, “bakışları”, “önyargıları” idare etmek, ekonomik krizlerde “geçimi” idare etmektir. Özellikle gıda yoksulluğunun derinleştiği dönemlerde kadın hızlıca “geçimi idare” edene dönüşüyor ve “yoktan var etme” görevini üstleniyor. Bu da kriz uzadıkça, evlerde kaynaklar azaldıkça kadının fiziken ve ruhen hızlıca yıpranmasına neden oluyor. Gıda yoksulluğu ve elektrik zamları ile ilgili yokluğu, geçimi nasıl idare ediyor kadınlar,”(HACER FOGGO. BİRGÜN PAZAR, 12 MART)
Ülkemizde gelir dağılımı kötü idi, şimdi üst üste binen olumsuzluklardan sonra, daha da kötüye gidiyor.2019 yılında emek kesimi ulusal gelirden %35,1 pay alırken; sermaye %47 pay almıştır.2020 yılında emek kesiminin aldığı azalırken, %33,1 sermayenin aldığı pay, %49,3’e çıkmıştır!
“Yaşanan bu yoksulluk, özellikle en alt gelir gruplarında son derece yıkıcı boyuta ulaşmış durumda. Artık gıdanın kalitesi değil, miktarı da azalmaya başlamış görünüyor. Fakat sadece en alt gelir grubuna baktığımızda krizin dinamiklerini tam olarak farkına varamıyoruz. Kentli, meslek sahibi, orta direğin durumunu atlıyoruz.(OZAN GÜNDOĞDU, BİRGÜN PAZAR, 13 MART)
Nesli Zağlı, yoksulluğun bireyler üzerindeki psikolojik etkilerine vurgu yapıyor. Geliri normal olmayan veya hiç olmayan kişilerin normal davranmaları beklenemez elbette:

“Yoksulluk büyük bir psikolojik yoksunluktur. En temel fizyolojik ve temel ihtiyaçların karşılanamadığı bir hal, benlik için büyük bir tehdittir. En insancıl ihtiyaçlarını karşılamaktan mahrum bir insanın insan gibi hissetmesi, kendilik değerini muhafaza etmesi, canlılığını ve üretkenliğini sürdürmesi nasıl mümkün olabilir? Tam ve işlevsel olmaya dair umutsuzluk, güvende ve sağ kalmaya dair belirsizlik, yaşamın olası tehditlerine karşı savunmasızlık… Bu nedenle yoksulluk büyük bir yıkımdır.” (NESLİ ZAĞLI. BİRGÜN PAZAR,13 MART)
Aç bırakmakla cahil bırakmak, insanları aynı kapıya muhtaç hale getirmektir! Aç bırakılanlar itaat etmeye zorlanırken, cahil bırakılanlar da biate zorlanırlar. Ferhat Uludere, Voltaire’den ve Marks’tan alıntı yapmış: 
 “Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını her gün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.”
KARL MARX “Sermaye ölü emektir. Ancak canlı emeğin emilmesi ile vampirlere özgü biçimde hayat bulur. Ne kadar emerse o kadar hayat bulur” diyordu” (FERHAT ULUDERE. BİRGÜN PAZAR, 13 MART)
Son söz olarak şunu söyleyebiliriz; bütün gücümüzle ve yaşamın her alanında hızla üretime yönelmeliyiz. Özellikle ekilmedik hiçbir alan bırakmamalıyız. Bunun için gerekli destekler; tohum, gübre, ilaç ve mazot desteği verilmelidir. Genel olarak ve istisnasız biçimde tasarrufa yönelirken; çılgın projeler hızla gözden geçirilmelidir. Yurt dışına kaçırılan varlıkların geri getirilmesi düşünülmelidir! Kesinlikle nitelikli beyin göçü engellenmelidir.