Türk in­sa­nı­nın eşine, dos­tu­na, ar­ka­daş­la­rı­na yemek ıs­mar­la­ma nok­ta­sın­da­ki ıs­rar­cı­lı­ğı­nı ne­re­de ise bil­me­yen yok gi­bi­dir.
Dün­ya­nın pek çok ül­ke­sin­de uy­gu­la­nan ama daha çok Al­man­la­ra ithaf edi­len “Alman usulü ödeme” söz ko­nu­su iken bizim va­tan­daş­la­rın da­vet­ler so­nun­da “he­sa­bı sen ödeme ben öde­ye­ce­ğim” ile baş­la­yan so­nun­da da “sen kim­sin ki benim bu­lun­du­ğum ma­sa­da hesap öde­ye­cek­sin” tar­tış­ma­sı ile ka­ra­kol­da biten pek çok ga­ze­te ha­ber­le­ri­ni bil­me­yen yok gi­bi­dir.
Özel­lik­le hafta son­la­rı­na denk ge­ti­ren ve kal­la­vi res­ta­urant­lar­da bir araya ge­li­nen toplu ye­mek­ler­de he­sap­tan kaç­mak ne­re­de ise in­san­lık suçu ola­rak sa­yı­lı­yor­du.
Bizim kül­tü­rü­müz­de gelen mi­sa­fi­ri yemek ye­dir­me­den gön­der­mek zaten ayıp sa­yı­lır­dı.
Es­naf­lar kendi ara­la­rın­da oluş­tur­duk­la­rı dost­luk grup­la­rın­da bil­has­sa öğlen ye­mek­le­ri­ni hiç ka­çır­ma­dan ne­re­de ise her gün bir esnaf lo­kan­ta­sın­da bir araya ge­li­yor o gün çıkan ye­mek­le­rin ta­dı­na ba­kar­lar­dı.
Dik­kat edi­lir­se bu za­ma­na kadar cüm­le­le­rin so­nu­nu hep “ya­pı­lır­dı-edi­lir­di” şek­lin­de­ki dili geç­miş mişli za­man­lar ile bi­ti­ri­yo­ruz daha doğ­ru­su bi­tir­mek zo­run­da ka­lı­yo­ruz.
Zira son bir­kaç yıl­dır an­lat­ma­ma­ya ça­lış­tı­ğı­mız bu “dı­şa­rı­da yemek” yada “evde mi­sa­fir ağır­la­ma” ge­le­ne­ği bir an­lam­da ne­re­de ise ha­ya­tı­mız­dan çık­mış du­rum­da.

Bun­dan daha bir­kaç yıl ön­ce­si­ne kadar bi­zim­de mü­da­vi­mi ol­du­ğu­muz bir esnaf lo­kan­ta­sı­na ne­re­de ise her git­ti­ği­miz­de

-Çor­ba
-Pi­la­vüs­tü döner
-me­şu­bat
-ve tatlı

ye­dik­ten sonra ka­sa­ya gelir ka­sa­da­ki gö­rev­li­nin “-Abi bor­cun 50 lira” de­me­si üze­ri­ne da­ki­ka­lar­ca “-Yahu ar­ka­daş bu ne böyle üç kap yemek 50 lira olur mu bu ne pa­ha­lı­lık” diye çı­kış­tık­tan sonra ga­ze­te­ye geri dö­ner­dik.

An­lat­ma­ya ça­lış­tı­ğı­mız bu gü­zel­lik­le­rin ta­ma­mı içe­ri­sin­de bu­lun­du­ğu­muz gün­ler­de adeta hayal oldu hatta hayal ol­mak­tan bile çıktı.
Şimdi bı­ra­kın hafta son­la­rı İstan­bul’da şöyle orta halli bir balık lo­kan­ta­sın­da 5-6 kişi ile bir­lik­te güzel soh­bet et­me­ği nor­mal bir esnaf lo­kan­ta­sın­da iki kişi ile yemek yemek bile artık mu­ci­ze­le­re bağlı.
Öğlen sa­at­le­rin­de ga­ze­te­nin ka­pı­sı­nın zili çal­dı­ğın­da “in­şal­lah ga­ze­te­ye ge­len­ler öğle ye­mek­le­ri­ni ye­dik­ten sonra gel­miş­ler­dir” diye bil­di­ği­miz tüm du­ala­rı bir­bi­ri ardı sıra tek­rar­la­dı­ğı­mı­zı bi­li­yo­ruz.
Bil­di­ği­miz bir kase mer­ci­mek çor­ba­sı­nın bile or­ta­la­ma iki yüz lira ol­du­ğu bir zaman di­li­min­den ge­çi­yo­ruz.
Geç­ti­ği­miz hafta iki ki­şi­lik bir sabah kah­val­tı­sı için

-2 bin 200 lira ödeme yap­tık.
200 lira bah­şiş
200 lira oto­park­çı­ya
Ver­dik ve eve doğru yola çık­tık.

Akşam eve gelip te­le­fon­da­ki me­saj­la­ra ba­kıl­dı­ğın­da iki ta­ne­si gi­diş­te iki tane 1750 lira iki tane de ge­liş­te 1750 lira olmak üzere top­lam 7 bin lira tra­fik ce­za­sı öde­yin­ce bir Pazar kah­val­tı­sı bize 10 bin li­ra­ya ma­lol­du.
Bir ta­raf­tan artık ye­ti­şe­me­di­ği­miz ve ka­tıl­mak­ta güç­lük çek­ti­ği­miz öğlen yada akşam ye­mek­le­ri bir ta­raf­tan in­saf­sız bir şe­kil­de ya­zı­lan tra­fik ce­za­la­rı der­ken ne ya­pa­ca­ğı­mı­zı şa­şır­mış du­rum­da­yız.

Almak zo­run­da kal­dı­ğı­mız mec­bu­ri ih­ti­yaç­la­rı­mız ise başla bir yazı ko­nu­su.
Biz git­mez­sek bir sürü per­so­nel ça­lış­tı­ran ki­ra-elekt­rik-su-gaz-ver­gi-SFG öde­mek zo­run­da kalan esnaf lo­kan­ta­la­rı var­lık­la­rı­nı nasıl devam et­ti­re­cek­ler?

Allah bilir..